Yağan yağmurun altında öylece durmuş ıslanıyordum. Yağmuru daha önce hiç bu kadar sevdiğimi hatırlamıyorum. Hatta ben yağmuru sevmem bile. Kışıda, karıda, yazıda... Belkide hep bu yüzden gülmüyordu yüzüm. İnsan sevecek bir şeyler bulamadığı bir şehirde, hayatta, nasıl gülebilirdi ki ?
Buraya nasıl geldiğimi de hatırlamıyorum. Sadece koştum, nefesim kesilene kadar. Belki de şimdi olmak istediğim yere sadece bir kaç adım uzaktayım. Şehrin çıkışında; burdan kurtulmak için bir kaç adım atma cesaretini arıyordum içimde. Özellikle bugün olanlardan sonra burayı terk etmediğim için sövüyordum kendime. Ama hangi parayla, nereye, nasıl gidecektim ?
Aynı burada olduğu gibi başka bir şehrin de beni karanlığa boğacağından korkuyordum.
Telefonum çaldığında bakmayacağıma söz verdim. Kim ararsa arasın bakmayacaktım. Kimin aradığınıda tahmin edebiliyordum oysa. Gözlerimi sinirle sağ tarafımda ki "GÜLE GÜLE "yazan levhaya çevirdim. Telefon ısrarla çalarken dayanamadım ve titreyen ellerimle cebimden çıkardım. Bu kadardı işte kendime verdiğim sözleri tutmayışım ilk değildi. Son da olmayacaktı.
-Ne var ?
Saygısızca davranışım onu tabii ki etkilememişti.
-Heeemen ...eve gel
Telefonla konuşmamıza rağmen onun içki kokan nefesini hissedebiliyordum sanki. Sarhoş ve eminim artık işlevini kaybetmiş beyin hücreleriyle, iki kelimeyi bir araya getirmek için sarf ettiği çabayı düşününce ondan bir kez daha nefret ettim. O çabanın yarısını bizim için harcasaydı belki şuan bir aileye sahip olabilirdim.
Cevap vermeden telefonu kapattım. Küçücük cesaretim de bir telefon konuşmasıyla yok olmuştu işte. Derin bir iç çekip kendimi sakinleştirmeye çalıştım ya da ağlama isteğimi geçiştirmek için yapılmış bir hareketti, bilemiyorum . Burda ağlasam da kim duyabilirdi ki zaten ? Ölsem kim farkeder di ? Ellerimi sıkıp yumruk yaptığımda boğazımdan istemsizce bir hıçkırık kaçtı. Sinirle ayağımın önünde duran taşa tekme attım. Taş gürültü ile sekerek uzaklaşırken,sağımdaki levhaya gözüm takıldı, ona biraz daha yaklaştım ve tüm gücümle yumruk yaptığım elimide ona geçirdim . Demir yüzeyi elim buluştuktan sonra,acımı yoksayıp ikinci kelimenin "ü"harfinde bulunan göçertiye odaklandım. Bunları yaparken saatlerce içimde tuttuğum küfürleri de serbest bırakmıştım artık.
Sadece yağmur ve benim bağırışlarım duyuluyordu bu tenha yerde.
-Pezevenk herif nefret nefret nefret ediyorum senden...bok herif, o bira şişelerini ... senin götüne sokucam... şerefsiz.
Araya karışan hıçkırıklarımla beraber susmayı başardığımda önümde bulunan çukura ve onun içine dolan suya aldırmadan dizlerimin üstüne çöktüm. Çamurlu sudan sıçrayan bir kaç damla da yüzüme, saçlarıma gelirken , gözlerimdeki akan yaşlarda yağmura karışmıştı. Sakin...sakin olmalıydım. Eğer bugün o evden tekrar bir cenazenin çıkmasını istemiyorsam , sakinleşmeliydim.இஇஇஇஇஇஇஇஇஇஇஇஇஇ
Evin kapısının önüne geldiğimde ayakkabılarımı çıkartmak için eğildim. Kapı kendiliğinden açılıp görüş alanına onun ayakları girdiğinde bende ayakkabılarımı bir yere fırlatıp yüzüne bakmadan içeri girdim. Üzerimi bile değiştirmeden konuşmaya başladı. Bir yağmur birikintisine girmem ve gelirken daha da hızlanan yağmur sebebi ile sırılsıklam olmuştum.
-İşten.. kovulmuşşş.. sun ?
Geç bile kaldı diye düşündüm içimden. Azarımı telefondan da yiyebilirdim.
Adamın elinin kalçamda dolaştığı anı hatırladığımda yüzümü buruşturdum. Kovulmamak için sabır dileyerek kafenin mutfağına doğru yürüdüğümde , adam arkamdan küfür etmişti. Belki bana etse yine bir şey yapmayacaktım. Ama anneme ettiği küfürden sonra mutfaktaki kaynayan suyu alıp başından aşağıya döktüğümde kıpkırmızı olmuştu. Patronumun hakaret ve bağırışlarına maruz kaldığımda da , daha fazla dayanamayıp, işyerimi terk etmiştim.
-İkinci bir işim daha var. Çok geçmeden de yeni bir tane bulurum.
-Bulma .
-Ne demek bulma? Sen çalışmayacak kadar tembel olduğuna göre... baba
Arkasını dönüp salona doğru yürüdü. Konuşma burada bitmiş olamazdı. Daha işten kovulduğum için bana bağırıp hakaret etmesi,hatta belki vurması gerekirdi. Her zaman böyle olurdu. Yavaş yavaş ölüyor diye düşündüm.Bana acı çektirmek artık eskisi kadar zevk vermiyor olmalıydı. Elinde bir zarf ile odama geldi. Yamuk bir sırıtışla
-Bu sana, dedi.
Zeten açılmış olan zarfa baktım.
-Öyle mi? Bana ise, niye açtın o zaman diye cevap verdim.
-Uzatmada oku şunu.
Ona cevap vermeyip, zaten açılmış olan zarftan bir mektup olduğunu düşündüğüm kağıdı çıkardım ve okumaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Şans Dile
Teen FictionŞimdi ağlamak ... yıkıp dökmek ... kırıp parçalamak hatta ve hatta öldürmek istiyorsan...belki kendini. Hepsini unut ! Ağlamak hariç. Tak kulaklığını ve gözyaşların karışsın notalara... Gereksiz konuşan insanlar yanından uzaklaşırken... araba kor...