1.

133 20 6
                                    

Boydan boya cam kaplı duvarının önüne çökerken içmediği halde sarhoş gibi hissediyordu Yeonjun. Yüksek katlarda bulunan evi ve camları sayesinde bütün şehir gözleri önüne serilmişti.

Fakat şehir griydi, gökyüzü griydi, kıyafetleri griydi, kalbi de kül gibi bir griye gömülmüştü. Buna sebep olanı ise muhtemelen gökkuşağı renklerine bürünmüştü onun üzüntüden kendini kaybettiği bu saatlerde.

Derin bir nefes verdi ve nemlenen gözlerini havaya dikip bu ağlamaklı ruh halini geçirmeye çalıştı. Ağlamamak için dudaklarına dişlerini geçiriyor ve derin nefesler alıp veriyordu. Ancak sonrasında karşı koyamayacağını fark edip bıraktı kendini.

Gözyaşları akıp giderken başını bacaklarının arasına gömdü ve oturduğu yerde iyice küçüldü. Şaşırmamak gerekirdi, onun yüzünden hep küçük düşmüyor muydu zaten şimdiye kadar?

"Dilerim benim acım seni yok edip tüketir Soobin."

Yüzünü silerken gözleri duvardaki o fotoğrafa eriştiğinde tek dilediği bu olmuştu. O fotoğraf Soobin'e aitti. Yeonjun onun yüzünü daima görmek amacıyla asmıştı zamanında. Fakat artık ona ihtiyacı olmadığını fark ettiği için yerinden kalkıp duvardaki çerçeveyi çıkardı yavaşça.

Öfkesi bedenine yayıldığından, o çerçeve saniyeler içinde paramparça olmuştu. Cam kırıkları yeri kaplarken içindeki fotoğraf da ters bir şekilde düşmüştü.

Gidip yine yavaşça fotoğrafı kaldırdı. Bir zamanlar en kıymetlisi olanın resmini yüzünün önüne getirdi ve dudaklarını hafifçe bastırdı elindekine. Ardından içi acıyarak o kağıdı parçalara ayırdı. Onlar yere düşerken eş zamanlı olarak telefonu çalmaya başlamıştı.

Telefonunun üzerinde yazan ismi görür görmez aramayı reddetti ama anlaşılan karşı tarafın vazgeçmeye niyeti yoktu. Art arda arama geliyordu çünkü. En sonunda Yeonjun pes edip kulağına götürdü telefonu. "Efendim Jisung?"

"Neden açmıyorsun telefonu? Açıkça reddedilmeyi beklemiyordum."

"Açmama sebebimi biliyorsun. Ne söyleyeceksen hemen söyle."

Karşı taraftan telaşlı ve aceleci bir ses geldi hemen. "Peki peki, özür dilerim. Sadece seni biraz mutlu etmek istiyorum. Bunun için birlikte dışarı çıkmayı teklif ediyorum."

"Bunu duymamış gibi davranıp hayatıma devam edeceğim, hoşçakal."

"Dur dur, kapatma. Hadi ama, yaşlı dayılar gibi evde mi oturacaksın bütün gün?"

"Evet."

Buna karşılık bir iç çekiş geldi karşı taraftan. Fakat Yeonjun'dan gelen bu kesin reddedilişe karşı ısrar etmeye kararlı olduğunu gösterecekti Jisung."

"Lütfen ama, kırma beni. Senin için istiyorum bunu. Biraz hava al, hayata dön diye."

"Jisung, yapamam..."

"Hayır Yeonjun, bu sefer olmaz. 10 dakikaya evindeyim. Hazır ol, seni alacağım. Görüşürüz." Ve karşı tarafa bir şey söyleme fırsatı bırakmadan telefonu kapatmıştı. Başka çare bırakmamakta kararlıydı anlaşılan.

Tam olarak söylediği gibi 10 dakika sonra kapıdaydı Jisung. "Neden hazırlanmadın?"

"Gelmeyeceğim çünkü."

Buna karşılık Jisung ayağını sertçe yere vurup Yeonjun'un baygın gibi uzandığı koltuğun önüne geçti elleri belinde. "Bu sefer olmaz dedim. Kalk, haydi."

Yeonjun başka çaresi olmadığından kalkıp ayakkabılarını giymeye başladı ama Jisung susmuyordu. "Üzerini değiştirmeyecek misin?"

"Hayır."

"Hırka al o zaman üzerine. Tişörtle çıkılmaz bu havada."

"İstemiyorum."

Yeonjun aksi aksi çıkmaya hazırlanırken birden Jisung tarafından gelen çığlığa döndü. "Yine ne oldu?"

"Saçlarına ne yaptın sen?"

Yeonjun yakalanmışlıkla elini başına götürüp yeni saçlarını okşarken konuştu sıkıntıyla. "Pembe fazla neşeliydi. Siyah daha güzel."

Jisung'ın omuzları düştü bıkkınlıkla. Arkadaşının hayat enerjisini yerine getirmek zor olacaktı.

Lonely Boy ~ YeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin