18. Yaşıma girmeme 5 ay kalmıştı. 5 koca ay o hapishane de kalmak zorunda kalmıştım. Yetimhanede en büyük kimsesiz bendim, insanlara göre en çaresiz de bendim, insanlar bana iş yaptırmaktan zevk alıyordu. Oradaki insanlar çocuklar kurallara uymadığında dövüp, cezalandırıyorlardı. Ben onlara yardım etmediğimde bile o dayağı yiyordum fakat beni daha ağır cezalara tâbi tutuyorlardı. Kanunen yasal olmayan cezalar çekiyordum.
Sonra biri geldi bir adam, kırklarını bitirmek üzere ama yaşını asla göstermiyor. Beni istiyor, vermiyorlar. O hizmetçi diyorlar. Bunları gizli gizli dinlerken ağlıyorum. Odama gidip eşyalarımı toplamaya başlıyorum, valizimi alıp kapıya doğru adımlarken odamın kapısı kırılırcasına açılıyor.
"Nereye böyle? Kaçmaya mı çalışıyordun yoksa?" Bana söz hakkı tanımadan bir kaç kişiyi çağırıyor, üç kişi. Üç kişi tarafından saatlerce dövülüyorun. Ağzımdan, burnumdan, patlayan kaşımdan, kollarımdan, bacaklarımdan kan akıyor. Dudağımın patladığını sonradan öğreniyorum, ağzımdan gelen kan bittikten sonra dudağım kanamaya devam edince öğreniyorum. Ayağa kalkamıyorum.Aynı kişi geliyor sonra, bana iğrenircesine bakıyor. "İyi olmuş, keşke daha fazla dövseydiler, sen hak ediyorsun. Üç gün odandan çıkmayacaksın, yerleri silmek için sana gerekli malzemeyi getirecekler." Sonra kapıyı kapatıp çıkıyor. Kilitleme sesleri geliyor kulağıma. Ben ölmemek için direnirken o yerleri düşünüyor.
Vicdansız insanların doku olduğu bu yetimhanenin aslında yasal olmayan şeyler yaptığını öğreniyorum sonra, bana nasıl işkence çektirebildiklerini, müfettişlerin neden asla gelmediğini- ki rüşvet karşılığında sahte müfettiş getirtip o sahtekâra gördükleri dışında şeyler yazdırdıklarını- öğreniyorum. Depoda uyuşturucu ticareti döndüğü ve çok büyük şeyler yaşandığını öğreniyorum. Nasıl mı? Anlatayım.
O gün ölüm beni sıcak yuvasına almadığında ayağa kalktım. Tuvalete gittim ve kusmak için eğildiğimde ağzımdan sadece kan çıkmasına şaşırmamıştım. Kan kusmaya alışmıştım. O günü kan kusarak, kendimi tedavi etmeye çalışarak geçirdim ve tam bir hafta sonra her şey başladı.
Bir cumartesi günü gecesi kontrole gelen görevli kadına uyumuş numarası yapmıştım, kadın uyuduğumu gördüğünde kapıyı açık bırakıp odamda kilitli duran ve asla giremediğim o kapıyı açıp içeri girdi. Bir kaç dakika sonra çıktığında yanıma geldi ve beni alışık olmadığım kadar nazik bir şekilde uyandırdı -uyandırdığını sandı-. Bir bardak su verdi ve arkama geçip saçlarımı yaptı yüzüme makyaj yaptı ve beni güzelleştirebileceği kadar güzelleştirdi. Başım ağrımaya, midem bulanmaya ve başım dönmeye başlamıştı. Işık çok rahatsız ediyordu beni.
Sonra beni o odaya doğru götürdü. İçerisi sandığımdan daha büyük ve temizdi. Bir banyo vardı. Üstümdekileri çıkardı ve beni sıcak mis gibi kokan suya oturttu.
"Bu duvarlarda ses yalıtımı var, birazdan biri gelecek onu tatmin et ve inle. Ona istediğini ver, o adam bizim için önemli. Anladın mı beni?" Ne dediğini anlamıyordum, kafam karışıktı. Gözlerim buğulanıyordu ve önümü tam göremiyordum. Kafamı aşağı yukarı salladım. Kadın beni duş aldırdı ve banyodan çıkartı, odaya geçtiğimizde kafamı tutarak yatağa oturdum. Düz bir şekilde yürüyemiyordum.
Bana siyah dantelli iç çamaşırı ve tül borda rengi bir gecelik getirmişti. Onları bana giydirdi ve beni o odadan çıkartı. Depoya indiğimizde herşey normaldi taki beni bir kapının önüne getirip durana kadar.
"İçeri de bir çok erkek var ve hepsinin seni denemesine izin ver yanında ben de olucam." Hala ne dediğini tam algılayamıyordum. Bu dediklerinden bazılarını anlamam bile korkuyla geri gitmeye çalışmamı sağladı. Arkamdan biri beni tutunca kaçma planlarım suya düştü.
O zamana kadar fark etmesem de beni hazırlayıp buraya getiren abla da süslenmişti. Arkamdan tutan kişiye baktığımda farklı güzel iç çamaşırlarıyla duran bir kadın olduğunu gördüm. Korkmaya başlamıştım.
"Tuttuğun için teşekkür ederim, Cassandra."
"Rica ederim, Afra." Rus şivesiyle konuştuğunda isimlerini de öğrenmiştim.
Afra isimli kadın üstündeki ve altındaki çamaşırları çıkarıp iç çamaşırlarıyla kaldığında onların bu şeyi istediğini fark etmek beynimden vurulmuşa dönmemi sağladı.
Kapıyı açıp içeri girdiğimizde ona yakın erkeğin bakışları bizi buldu. Afra denen kadını üç tane erkek seçtiğinde arkamdaki kadını da 4 tane erkek seçmişti. İkisi de gittikten sonra beni seçen iki erkeğe baktım. Yanıma ulaşıp ittirerek beni bir odaya götürdüler. Gitmek istemiyordum. Ağlıyordum. Orada bana çeşitli işkence yaptılar ve sayısız kez tecavüzde bulundular. Bir erkek gidiyor öbürü geliyordu. Oradan yarı baygın bir şekilde çıkarıldığımda bir odaya doğru götürülmeye başladım. Kısa bir koridordan sonra yüksek sesler duymaya başladım.
"Bunlar güzel kafa yapıyor, o kız ilk denekti ve olumlu sonuçlandı. 10 gramını 100 liradan verebiliriz. Baksana nasıl kaf yaptı bu kadar az ot."
"Yetimhanede bunu yaptığımızı öğrenirlerse üç katı ceza yeriz, bu poşetleri başka bir yere taşıyıp oradan satışa çıkaralım."
Bu tarz konuşmalara şahit oldum ve o günden sonra başka bir yerde tutulmaya başladım.
Haftada en az 2 kere tecavüze uğruyor bağırsam da kimsenin umrunda olmuyordum. O şeyden bana kaç defa içirdiler bilmiyordum ama bir keresinde ağzıma zorla o tozu soktuklarını sonrasında zehirlendiğimi hatırlıyordum.
12 Nisan, ölmek istediğim ama ölmekten beter edildiğim o lanet gün.
Bir hikaye kötü başlarsa kötü biter. Benim hikayemde öyle oluyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Papatya Soluşu
Teen Fiction"Bir tohum, ilk toprağa diktiler. Suyunu vermediler, güneşini esirgediler, havasız bıraktılar, boğdular onu. O tohum vazgeçmedi, filizlendi. İnsanlığa inat, ona zarar verenlere inat büyüdü. Dimdik duran bir papatya oldu, sonra biri geldi, güneşi, su...