would you come back

116 23 8
                                    

౨ৎ

çayı içerken sessiziz. beni izlemekten çekinmiyorsun. sana baktığımda gözlerini kaçırsan da beni izlemekten alıkoymuyor bu seni.

neye bakıyorsun?

dibi gelmiş sarı saçlarıma mı yoksa morarmış göz altlarıma mı?

saçımı tekrar boyamam lazım. makyajım da aktı düzeltemedim. yüzümü yıkadım, aklıma gelmedi son zamanlarda çöktüğüm. 

çayımı bitirip geri yaslanıyorum. çayı tazeleme teklifini reddediyorum. bir süre tabağıma bakıyorsun. yemeği yemeyeceğime ikna olman zaman alıyor. 

ben iyice koltuğa yerleşince pes ediyorsun. bardağı ve tabağı götürüyorsun. yemeği tekrar dolaba koyuyorsun. bir kere ısıtılan yemeklerin dolaba konmaması gerektiğini sen bana söylemiştin ama benim yüzümden bunu yapıyorsun.

bardağı makineye koyup odaya geliyorsun. kirliliğe tahammülün yok. yanımda telefonum olmadığı için beni oyalayacak bir şey yok. 

"yorgunum uyusam sorun olur mu?"

sorduğum soru ile dudağını kemiriyorsun. "tabi, benim yatağımda yatmak ister misin?"

hemen hayır deyip koltukta yatma konusunda ısrar ediyorum. 

biz artık sevgili değiliz taehyung. arkadaş bile değiliz. bana yatağını teklif edemezsin. 

koltuğu düzeltip geri çekiliyorsun. serdiğin yatağın ucuna oturup sana bakıyorum. masaya uzanıp telefonunu alıyorsun. "birini aramak istersen ya da bir şeye bakmak istersen sen de kalsın."

teklifini reddetmeyeceğim taehyung. arayacak kimsem yok ama bakmam gereken bir şey var. 

gece fotoğraflarımıza bakmadan gözüme uyku girmiyor. bu hüznü üstümden atmak için fotoğraflarımıza bakıp mutluluğun ne olduğunu hatırlamam lazım. 

telefona uzandığımda parmaklarımız değiyor. telefonu bırakmıyorsun. parmağım parmağına değerken ellerimize bakıyorsun. 

taehyung farkında değilsin ama gözlerin doluyor. 

senin üzülmen içimi parçaladığı için başımı indirip ellerimize bakıyorum. sonra bir damla gözyaşı elime düşüyor. ağlıyorsun. 

başımı kaldırıp sana baktığımda gözlerini yumup dudağını ısırıyorsun ama çok geç. çoktan ağlamaya başladın ve kendini durduramıyorsun. 

bir süre seni izliyorum. acımasız değilim sadece bunu yapamam, kalkıp sana sarılamam. seni aşmaya çalışıyorum işleri bu kadar zorlaştıramazsın. 

ama dayanamıyorum. taehyung ben seni tahmin edemeyeceğin kadar çok seviyorum.

telefonu parmaklarının arasından çekip koltuğa atıyorum. elini kavrayıp seni yanıma çekiyorum. yanıma oturup başını omzuma yaslıyorsun. sen ağlarken sırtını okşuyorum. elimi saçlarında gezdirip yüzüne düşen damlaları siliyorum.

belime sarılıp daha çok sığınıyorsun bana. ağlaman şiddetleniyor sonra yavaşlıyor. dakikalarca öyle kalıyoruz. belki bir saati buluyor. 

kalktığımda bana tutunmak istiyorsun ama bu hakkı kendinde görmediğin için ellerini kendine çekiyorsun. kapının yanına kadar gidip ışığı kapatıyorum. bunu beklemediğini biliyorum. ay ışığı yüzünü aydınlatırken ifadeni görebiliyorum. 

serdiğin yatağa uzanıp uzanman için seni de çekiyorum. şaşkınsın ama bir şey demiyorsun. 

belki veda etmeliyiz. sıkıca sarılmalı içimizde kalan o yakın olma isteğini tatmin etmeliyiz. 

sadece birbirimizi tutuyoruz. sıkıca sarılıyoruz. 

"uyumak istemiyorum." dediğinde tavanı izliyorsun. "sabah olduğunda gideceğini biliyorum ve ben yine tek kalacağım."

cevap vermiyorum. söyleyecek hiçbir şeyim yok. ben senden önce uyanırım ve evet gideceğim. birlikte uyanmamız büyük risk. 

bunu anlamalısın taehyung ben seni üzmeye değil seni aşmaya çalışıyorum. 

bana iyice yaklaşıp başını göğsüme dayayıp kollarını belime doluyorsun. küçücük görünüyorsun. dışarıdan bakınca kırılmaz sanılan o kişi değilsin sen. 

bir saatin ardından da hâlâ uyanıksın. düzensiz nefeslerin boynuma çarpıyor. yatağın boş dururken koltukta uzanıyoruz. 

sonra uykuya dalıyorsun. korkuyla uyumak zorunda kaldığın için özür dilerim. 

ben de gözümü kapatıp uyuyorum. tıpkı tahmin ettiğimiz  gibi uyandığımda hâlâ uyuyorsun. bana sarılırken bacağını da üstüme dolamışsın. 

yüzün çok güzel, huzurlu görünüyor. 

seni uyandırmamaya çalışıyorum. kalkıp kıyafetlerimi giyip güneşin içeri sızdığı pencerenin yanına gidiyorum perdeyi kapatıyorum. uykun bölünmesin uyu istiyorum. dinlenmen gerekiyor.

ben odadan çıkarken uyanıyorsun ama gözlerini açmıyorsun. uyanık olduğunu biliyorum ama yüzleşmeye hazır değilsin. yanına gelip son kez öpmek istesem de yapmıyorum.

kapıyı çekip evden çıkıyorum. 

polise gidip işlemleri hallediyorum. telefon numaramı, kimliğimi iptal edip yenilerini çıkarttırıyorum. telefoncuya uğrayıp telefon alıyorum. en sonunda çilingir çağırıp anahtarımı da değiştiriyorum.

sonunda eve girdiğimde hava kararmış. hafta sonu olduğu için yapacak bir şeyim yok. hattımı takıp aramalara bakıyorum. annem aramış sonra da bir mesaj atmış. 

"yavrum işlerin bitince beni ara seni özledim. yemek yemeyi unutma. annen."

annem hep mesajların sonuna annen yazar, sanki numarasını silmemden korkuyormuş gibi. biliyor musun ben çok kötü bir evladım. annemin aramalarına artık bakmıyorum. öyle bir noktaya gelmişiz ki annem numarası bende yok sanıyor. 

bu gerçek içimi o kadar acıtıyor ki ağlıyorum.

her şey için ağlıyorum taehyung. özellikle dün gece ağladığın için. 

sakinleşince annemi arıyorum. çok mutlu oluyor. insanların bana bu kadar değer vermesi haksızlık gibi geliyor. ben o değeri hak etmiyorum. ne senin ne annemin sevgisini hak ediyorum. 

ben sadece size kötü geliyorum. 

saatlerce annemle konuşuyoruz. uzun zamandır bu bir ilk oluyor. bana seni soruyor. ayrıldığımızı söylemedim. sabah birlikteydik diyorum. dün gece onda kaldım bana yemek yapmıştı diyorum. yalan söylüyorum. 

yemek çok güzeldi diyorum. sağlıklıyım diyorum. taehyung ile bir ara ziyarete geleceğiz diyorum. hepsi yalan. aslında konunun annemle alakası yok.

ben ayrıldığımızı yüksek sesle söylemekten çok korkuyorum.

౨ৎ

when the stars go blue| vmin ☆Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin