what if i forget how to fight

122 20 29
                                    

౨ৎ

hazırlanmam on dakikamı alıyor. otomatik bir şekilde hareket ediyor gibiyim. bu berbat görüntüyü üstümden atmam gerekiyor. 

evden çıkıp aşağı iniyorum. arabam bozuk, taksi çağırmam gerekiyor. telefonumu cebimden çıkardığım sırada gördüğüm şeyle duraksıyorum. arabanın önünde duruyorsun. kolların bağlı gökyüzünü seyrediyorsun. gitmemişsin, beni mi bekliyorsun?

yanına yaklaştığımda adım seslerimi duymanla bana bakıyorsun. yaslandığın yerden doğrulup toparlanıyorsun. endişeli bir ifade ile beni inceliyorsun. az önceki halim seni endişelendirmiş.

çekingen adımlarla yanına geliyorum. beni mi bekliyorsun emin değilim. oldum olası kuruntulu bir insan olmuşumdur. benim için bir şey yapıldığında hep sorgularım. neden biri benim için bunu yapsın ki derim. ama senin bana yaptığın sonsuz güzelliği düşününce beni bekleme olasılığını göz ardı edemiyorum.

ellerini ceplerinden çıkarıp dudağını ısırıyorsun. "git demiştin ama beklemek istedim. birlikte gidelim mi?"

sorunun altında derin bir şeyler var. kelimeleri söylerken ki bakışların içimi çok acıtıyor. kabul etmemi delice istiyorsun ama haddimi aştım mı diye de kendini paralıyorsun. bana neden kızmadığını merak ediyorum. sabah kızarsın zannetmiştim. belki soğursun yavaş yavaş benden ama bunu yapmıyorsun. 

eski sevgilim ondan ayrıldığımda aylarca benim hakkımda iğrenç şeyler söylemişti. içkime ilaç katmaya çalışmıştı. yaptığı kötülükler aklıma geldikçe kanım donuyor. onun yaptığı normal olan değildi ama seninki de değil. en azından çekip gitmeli benim için endişelenmemeliydin.

bunu yapmıyorsun ve bunu yapmaman bana karışık şeyler hissettiriyor. 

"keşke beklemeseydin. geciktin bak ben hallederdim."

başını hızla sallıyorsun. "önemli değil tam saatinde orada olmamıza gerek yok. hadi bin."

itiraz etmiyorum. arabaya binip kemerimi bağlıyorum. sen de yanıma oturup arabayı çalıştırıyorsun. eskiden olsa yolculuğumuz bu kadar sessiz geçmez. her zaman konuşacak şeylerimiz olurdu. konuşmasak bile paylaştığımız sessizlik huzur vericiydi. 

müzik açmıyoruz bir şey söylemiyoruz. sadece yolu izliyoruz. mekana vardığımızda aynı sessizlikle arabadan iniyoruz. mekana girdiğimizde diğerlerinin yüzünde bir şaşkınlık var. birlikte gelmemizi beklemiyorlar. zaten eski sevgililer olarak birlikte gitmemiz absürt.

yine de kimse bir yorum yapmıyor. bunun için minnettarım. insanların hakkımızda konuşmasını istemiyorum.

masaya oturuyoruz. içkiler ve yemekler geliyor. herkes coşkulu, başarılar kutlanıyor. içki içmek istemediğim için bardağımı doldurmuyorum.  yemek de yemiyorum, yiyemiyorum. kimse bana bakmıyor, sorgulamıyor. görünmezmişim gibi hissediyorum. bakışlar üstümde olsa gerilirdim o yüzden bu durumdan şikayet etmiyorum. 

bir ara gözüm sana kayıyor. çaprazımda oturuyorsun. bardağın dolu değil bir şey içmiyorsun. bakışların masada. arada sohbete katılıyorsun ama durgunsun. bana baktığında bakışlarımı kaçırıyorum. niyeyse utanıyorum. harap halde olmak beni utandırıyor. 

izin alıp kalkıyorum. lavaboyu kullanmam lazım. midem yanıyor. ekşi bir sıvı boğazımdan yükseliyor. kusmak istiyorum ama kusamıyorum. midem ağrıyor, gözlerim acıdan yanıyor. ellerimi yıkayıp aynanın karşısında duruyorum. ne yapacağımı bilmiyorum. mide ağrısından nefret ediyorum.

when the stars go blue| vmin ☆Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin