things fall

67 17 12
                                    

౨ৎ
bir sürece başlamak süreçten daha kolay olmadığı gibi daha zor da değildir. hayatın her aşamasının kendince zorluğu vardır. açıkçası bunlar yabancı olduğum şeyler değil. bunlar yıllardır yüzleştiğim şeyler.

yine de gerginim. yeni bir şeye başlamak böyle hissettirir. acaba yanlış mı yapıyorum hissi öylece durur. başlangıçlar zordur. alışamayacağını hissedersin, altından kalkamayacağını düşünürsün.

artık yatağımdan nefret ediyorum. bu köşede uzanıp tavanı izlemekten nefret ediyorum. hayat ağır geliyor. yanımda uyuyorsun, yorulmuşsun. Saat çok geç muhtemelen gecenin üçü.

yatak beni boğduğu için kalkıyorum. oturma odasının çekmecelerinden birinde duran sigaranı alıyorum. bıraktığımı söylemiştim sen de azaltmıştın bu yüzden. ama bazen eski bir arkadaş gibi hissettirdiği için ona sığınmak istiyorum.

balkona çıkıyorum hava çok soğuk. yakmadığım sigara dudaklarımın arasında duruyor bir ikilemdeyim. onu yakıp gece boyu koku üstüme sindi diye huzursuz bir uykuya boyun eğebilirim. ya da yakmam. işte o zaman da gecenin bir yarısı balkonda dikilmem saçma olur.

balkondaki koltuğa yerleşip yakıyorum sigarayı. buruk hissetmemem lazım ama hissediyorum. iş yerinde bir şeyler başardık yine. yine bir kutlama vardı. herkes oradaydı biz de oradaydık. bunaldım. ait hissedememek bunalttı beni.

söylediğim her söz yanlış mı diye düşünmek yaptığım her hareketin altında bir utanç duygusu bulmak yordu beni. ister istemez köşeme çekilmek zorunda kaldım. ama işte o zaman benden bir şeyler çalındığını hissettim. neden dolu bir barda eğlenmekten utanan tek kişi bendim? neden eğlenmeye hakkı yokmuş gibi hisseden bendim? sessizce köşeye çekilmek de yorar insanı. ben şahsen var olmaktan yoruldum.

ama yeni bir başlangıç yapmaya karar verdim. daha az düşünmeye. daha az endişelenmeye. bir sabah kalkıp ben bütün dertlerimi yok edeceğim yepyeni biri olacağım diyemezsin. desen de yapamazsın. ama çaba gösteriyorum. eğlenmeye çalışıyorum. diğer insanları gözlemliyorum. en sevdiği insanı kaybettikten iki hafta sonra işe gelmek zorunda kalan kişiyi düşünüyorum. günlerce evinin sofrasına ekmek koyamamış anneyi düşünüyorum. günün sonunda nasıl gülümsediklerini merak ediyorum.

neydi mesela devam etme istekleri, nasıl başardılar her gün o yataktan kalkmayı? bilmiyorum, benim annem de babam da hemen pes etmişti. ben de hep güçsüz hissetmiştim. aslında çok ince bir ipin üstünde gibiyim. yanımda olmazsan aklımı oynatacak gibiyim. beni gerçek hayata bağlayan tek şey sana olan sevgimmiş gibi hissediyorum. bu kadar sağlıksız bir durum ürkütücü ama bu düzeltebileceğim bir şey değil.

titreyecek kadar üşüdüğümde içeri geçiyorum. bir bardak su içip ne kadar yorgun olduğumu düşünüyorum. haftaya ilk psikiyatri seansıma gideceğim. bilmiyorum sanırım umut ediyorum.

düzelmek istiyorum.

yatağa tekrar geldiğimde hâlâ uyuyorsun. sessizce yatağa geçiyorum. artık yorgunluktan gözlerim ağrıyor. alarmın çalmasına iki saat var. üstümdeki huzursuzlukla uykuya dalıyorum. yorgunluğuma daha fazla direnemiyorum.

sabah uyandığımda çok yorgun hissediyorum. alarmı kapatıp yatmak cazip geliyor ama yeterince izin kullandığım için daha fazla izin almak istemiyorum. yatakta olmadığını fark etmemle doğruluyorum. işin garip tarafı ev çok sessiz. erken uyandığında kahvaltı hazırlarsın ama mutfaktan sesler gelmiyor.

merakla kalkıp etrafa bakınıyorum. evde olmadığını anlamam uzun sürmüyor. saate bakıyorum. çıkman için erken bir saat zaten işe de birlikte gidiyoruz bensiz çıkmayacağını biliyorum. ister istemez içimi bir endişe kaplıyor. telefonumu alıp bildirimlere bakıyorum.

when the stars go blue| vmin ☆Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin