Etrafa bakındım kimse yoktu. Sessizce dediği yere gittim.
- Aferim.
- Takip edilmediğime emin misin?
- Uçak kapandığı zaman gitmişlerdir.
- Umarım.
- Pekala hadi gidelim.
Büyük ve lüks siyah bir araca bindik.
- Sana ev kiraladım.
- Ne için?
- Otelde kalırsan bulurlar tekrar seni.
- Pekala.
- Silahların falan hepsini o eve taşıttırdım.
- Teşekkürler.
Sessizliği bozan Kaiden oldu.
- Sen onunla nasıl tanıştığını bilmiyor musun?
- Kesinlikle.
Düşünüyor gibiydi.
- Abin onunla bir şekilde tanışmış olabilir mi?
- Olabilir ama beni de iyi tanıyor gibiydi.
- Eski arkadaşın olabilir mi?
- Benim hiç arkadaşım olmadı.
- Pekala, garipsiniz...
- Bilmediğimi mi sanıyorsun?
Sustu. Biraz düşündü.
- Kapıda ve arkada olmak üzere iki güvenlik olacak.
Boş boş baktım.
- Muhtemelen bu seni korumaya yetmez...
- Ne gerek var o zaman?
- Ne olur ne olmaz, hırsız falan için.
- Tek derdim hırsız zaten.
- Hadi ama "o" seni bulursa bir şey yapamayacağımı biliyorsun.
- Pekala.
- İyice dinlen...
- Ne zaman bilgiler gelir?
- Yarın mailini kontrol etmeyi unutma.
- Tamam.
Arkasını dönüp gidiyordu elini sallıyordu. Etrafa bakındım. Gayet lükstü, pahalı gözüküyordu.
İki katlı olması da ayrı konuydu. Yukarı çıktım ve eşyalarımı aradım.
Çantamı açıp pijama giydim. Televizyonu açtım. Biraz bakınırken uykum gelir gibi oldu.
—
- Beni kardırmayı mı seçtin?
Kocaman bir karanlığın içindeydim. Bir süluet görür gibi oldum.
- Ne?
- Demek beni kandırdın...
Yanına yaklaşıyordu. Gözlerinin parladığını görebiliyordum.
Yaklaştıkça geri adım atmak istedim ama yapamadım. Boğazımdan yakaladı.
- Ölmek mi istiyorsun...
Cevap veremiyordum. Bi anda bıraktı.
- Git buradan, bu son uyarım...
Bi an yüzüne vuran garip ışıkla yüzünün bir tarafını gördüm. Yara izleri vardı sanırım.
—
Ter içinde gözlerimi açtım. Yataktaydım en son koltuktaydım diye düşündüm.
Sanırım güvenliklerden biri taşımıştır diye düşündüm.
Yüzümü yıkayıp mutfağa gittim. Yemek yapacakken ellimin titrediğini fark ettim. Garip garip baktım.
- Tuhaf.
Yemek yapıp yedikten sonra bahçeye çıktım. Güvenliklere baktım.
- Dün gece beni siz mi taşıdınız?
- Hayır efendim, neyden bahsediyorsunuz?
- Ben kanepede uyuya kalmıştım.
Birbirlerine baktılar.
- Yatağa gidip hatırlamıyor olmayasınız?
- Sanırım.
İçeri geçtim. Tüm uzuvlarım hâlâ titriyordu. Dahası ayakta durmakta zorlandığımı fark ettim.
Odama tekrar gittim. Su içmek için bardağı ve sürahiyi kaldırdığım gibi altında katlanmış bir zarf vardı.
Ellerim titriyordu. Yavaşca açtım. Korkuyordum.
İk kağıt parçası çıkmıştı.
"Bu son şansın Athena..."
Diğer kağıtta uçak biletiydi. Şaşkın şaşkın başlarken aklıma Kaiden'i aramak geldi.
- Alo?
- Hey...
- Sorun nedir?
- Buldu...
- Kim?
- O beni bulmuş...
- Çok çabuk olmuş...
- Galiba.
- Nereden anladın?
- Direk zarf bırakmış.
- Tamam hemen geliyorum bekle.
- Pekala.
Zarfın içine herşeyi koyup kenara attım. Koltuğa uzanıp etrafa bakındım.
- Neden beni gitmem için zorluyorsun...
- Lanet olası hastaneye dönmek istemiyorum.
- Ailem bile kalmadı desek yeridir...
Derin bir nefes verdim. Kalkıp kulaklığımı buldum. Gözlerimi kapatıp müzik dinledim.
Gözüme gelen güneş kesilince gözlerimi açtım. Ürkünce kulağımdaki kulaklığımın birini alan kişiyi hâlâ seçemiyordum.
- Benim Kaiden.
- Oh...
Gözlerimi ovuşturarak baktım.
- Mektup nerede?
Elimle gösterdim.
Uzaklaştı. Biraz düşünceliydi.
- Onu tanımadığından eminsin değil mi?
Yüzüne baktım.
- Sanırım.
- Neden sordum?
- Sanki seninle bir şeyi var gibi.
- Henüz yüzünü bile giremedim.
- Sanırım bir şeyler yapmamız gerekecek.
Kafa salladım.
- Athena, sanırım şimdilik gitmen en iyisi...
- Hah?
- Seni ne kadar saklarsak yine de bulacak gibi...
- Ama...
Omuzlarımdan tuttu.
- Söz veriyorum sana yardımcı olacağım...
- Yine de...
- Bir yıl dayanabilirsin bence...
Boş boş baktım.
- Kendine gel.
- Bir yıl hastanede kalmak mı?
- Abim için yap.
- Pekala.
Sessizleştim.
- Uçak bu akşammış.
- Ne kadar çabuk göndermek istiyorsa...
- Hey Athena sana bir sır vereyim mi?
- Ver.
- Neden sana yardımcı olduğumu bilmem ister misin?
Kafa salladım.
- Benim ailemi de öldüren onlardı.
- Ne?
- Onun ölmesini istiyorum, tıpkı senin istediğin gibi...
- Ya intikam alamazsak?
- Alacağız, sadece doğru zamanı beklememiz gerekiyor.
- Pekala.
Beni omuzlarımdan tuttu.
- Eminim yapabilirsin...
- Deneyeceğim.
- Sana inanıyorum.
- Pekala şimdi yetişmemiz gereken bir uçak var.
- Sanırım.
- Ben aşağıya ineceğim eşyalarını topla gel.
Kafa salladım. Biraz karşıya boş boş baktım. Demek hastaneye geri dönüyordum.
Kalkıp valizimi topladım. Silahları nasıl geçirecektim?
Kaiden'e sorabilirdim. Sorun değildi, çantamda durmaya devam ettiler.
Toplayıp gitmeden üzerime temiz şeyler giyip aşağı indim.
- Hazır mısın?
- Evet ancak bir sorunumuz var.
- Nedir?
- Silahları nasıl geçireceğim?
- Ben hallederim.
- Pekala.
- Hadi gidelim
Durdum.
- Erken değil mi?
- Sana bir kaç hediye alacağım gel hadi.
- Kabul edemem.
- Anlaşmamızın şerefine gibi düşün.
- Tamam.
Çıkıp arabaya bindik. Fazlasıyla lüks bir arabaydı. Sessizce etrafa bakındım.
İndiğimizde kendimi lüks mağazalara bakarken buldum.
- Beğendiğin her şeyi alacağım yani istediğin her şeyi söyleyebilirsin.
- Delirdin mi?
- Arkadaşlığımızın şerefine hiç bile.
- İstemiyorum.
- Hadi ama Athena.
Kolumdan çekiştirmeye başladı. İçeri girdiğimizde görevli yanımıza geldi.
- En güzel kıyafelerinizi getirin.
Kaiden'e ters ters baktım.
Kadın yanında başka bir kadınla beraber bir kaç kıyafetle geldi.
- Hadi git dene bunları.
Elbiseler, takımlar ve daha fazla kıyafet vardı. En üstteki siyah elbiseyi aldım. Giydim ve kabinden çıktım.
- Yakışmış, bunu alalım.
Elbise biraz kısaydı.
- Almayalım, ben bu elbiseyi nerede giyeceğim?
- Giyersin bir yerde...
Ters ters baktım.
- Hastanede doktorları etkilemek için mi giyeyim?
Bana şaşkın şaşkın bakıyordu.
- Neden olmasın?
Kahkahalarla gülüyordu. Ben dönüp kabine gittim. Güzel bir takım vardı.
Pantalonu giyip üzerine gömleki giydim. Yeleği giydikten sonra çıktım.
- İş kadınlarına benzemişsin.
Görevli kadın bana ceketi uzattı.
- Bunun ceketini de denemek ister misinz?
Uzanıp ceketi de üzerime giydim. Aynadan baktım. Kesinlikle güzel duruyordu.
- Bunu da alıyoruz, ceketle beraber.
İçeri geri girdim. Siyah bir etek vardı. Gömleği çıkarmadan direk giydim.
Çıktığım da Kaiden bana bakıp kahkaha atmaya başladı.
- Ne oldu?
- Liselilere benziyorsun?
Ters ters baktım.
- Öyleyim zaten.
Duraksadı.
- Doğru.
İyice kahkaha attı.
- Neyse bu kadar yeter, daha fazla istemiyorum.
- Hadi ama Athena oyun bozanlık yapma.
- Ama daha fazla kıyafeti ne yapacağım ki?
- Fazla gelirse almayız.
- Tamam.
Girip diğer kıyafetleri de denedikten sonra kasaya geçtik.
- Hepsini alıyorum.
- Denediğim tüm kıyafetleri mi?
Kafa salladı.
- İstemiyorum.
- Ben istiyorum.
- Zorla mı alacaksın?
- Muhtemelen evet çünkü yakıda bunlara ihtiyacın olacak.
- Nasıl?
- Anlayacaksın.
Kafa salladım.
- Çantamda yer kalmadı.
- Sorun değil çoktan bir bavul aldırdım.
- Hadi ama...
Hava alanına doğru giderken Kaiden bana baktı.
- En yakın zamanda seni o çukurdan çıkaracağım.
Kafa salladım.
- Sana inanacağım.
Bana sarıldı. Bi anda kulağıma fısıldamaya başladı.
- Muhtemelen uzun bir süre adamları seni takip edecek, bu yüzden seni hemen buraya getiremem. Takibi bıraktıkları gibi halledeceğim.
- Pekala.
Sarılmayı bıraktı.
- Görüşürüz.
El sallayıp uçağa doğru gittim. Dediği gibi arkamda biri var gibi hissediyordum.
Uçağa bindim. Uyuyarak ve müzik dinleyerek geçirdiğim yolculuğun bitmesi uzun sürmüştü.
Uçaktan indiğim zaman telefonum çaldı. Gelen telefon annemdendi.
- Ne?
- LANET OLSUN, NEREDESİN?
- Hava alanındayım.
- Bekle geliyoruz.
Kenara oturdum. Annem geldiğinde el salladım. Hızlıca yanıma gelip yüzüme bir tokat yapıştırdı.
- Seni orospu...
Saçımdan tutarak çekiştiriyordu.
- Seni bir kutuya kapatsak daha iyiydi.
Hastaneye vardığınızda annem bana baktı.
- Abin lanet olası senin yüzünden öldü.
Yüzüne baktım.
- Üzgünüm.
Yüzüme nefretle bakıyordu.
- Burada çürümen dileğiyle.
Hemşireler beni tuttu.
- Kaçmayacağım, söz veriyorum.
Odama götürdüler. Camda demirler vardı.
Telefonuma baktım. Mail gelmişti.
"Vardın mı?"
Onaylarcasına mail attım. Telefonu kenara koydum.
Yemek saati gelmişti.
—
Günlerim aynı geçiyordu. Tek kaynağım telefonumdu.
Geleli aylar olmasına rağmen hiç bir şey olmamıştı.
Ayrıca doğum günüm yaklaşıyordu. Sinir bozucuydu, burada kutlamak istemiyordum.
Ailem beni bir kere daha ziyarete gelmemişti. Açıkcası gelmelerini bende istemiyordum.
Telefonuma gelen bildirim ile elime aldım. Mail gelmişti.
"İstediğin her şeyi yapabilirsin çünkü bu günden itibaren herkes seni ölü bilecek."
Kaidenden gelen maile baktım. Ne demek istiyordu. Yeni bir mail geldi.
"O cadaloz ananı gebertebilirsin...
Çünkü sen bu gün tüm evle beraber yanarak öleceksin."
İçeri giren hemşire ile telefonu kenara koydum.
- Çıkışın geldi.
- Ne?
- Gidiyorsun.
- Pekala.
Garipserce baktı. Toplanıp çıktım. Karşımda gördüğüm Kaiden ile şaşırdım.
- Selam.
- Selam?
- Giderken her şeyi açıklayacağım.
Kafa salladım. Hastaneden bizi bir araba aldı. Evime doğru sürüyordu.
- Bu gün ölüyorsun.
- Sebep?
- Athena ölecek yerine Sage doğacak.
Yüzüne baktım.
- Herkez senin öldüğünü sanacak.
- Yüzümü biliyor...
- Sorun değil...
Evin önünde durduk.
- İçeri girmen gerekecek, fark ettirmeden arkadan seni alacağım.
- Neyden bahsediyorsun?
- Alevlerin içinden çıkman gerekecek.
- SAÇMALAMA.
Eliyle arkadaki arabalardan birini gösterdi.
- Sana temin verebilirim ki bunlardan biri onun adamı...
- Yani...
- Aynen aylardır seni takip ediyor.
Kafa salladım.
- Odanın içinde sana benzeyen birinin cesedi var. Ailen içerde kendi halindeler, büyük ihtimalle kurtulacaklar.
- Bana ne yapacağımı açıkla.
- Evi ateşe vermen gerek.
- Nasıl olacak?
- Odana bidon bidon benzin var herkez uyurken tek yapman gereken fark ettirmeden benzini döküp ateşlemek.
- Korkutucu...
- Tek çıkar yol bu.
Kafa salladım.
- Odandan kaçacağın için o tarafa çok benzin dökme. Alacağın bir şey varsa yanına al çünkü eminim bir şey kalmayacak.
- Tamamdır.
Arabadan çıktım. Eve girdim. İçeride ki ailem bana baktılar.
- Doktor eve gitmemi söyledi.
- İyileştin mi?
- Bilmiyorum.
Yukarı çıktığımda yatağın içinde ki cesede baktım. Bana benziyordu. Sessizce geri üzerini örttüm.
Hava çoktan kararmıştı. Bir kaç saat geçtikten sonra uyumak için yattılar.
Yatağın altında ki benzin bidonlarını çıkardım. Her yere benzin döküp aldığım tabancayı sol elime aldım.
Annemgilin odasına gittim. Silah namlusunu kafasını dayadığım gibi gözlerini açtı.
- Delirdin mi?
Yüzüme boş boş baktı.
- Sanırım.
- İndir şunu.
Bacağına bi el ateş ettim.
- Çok cürretkarsın.
Babam bana bakıyordu.
- Şimdik sana bir şey yapmayacağım.
Ona doğru gittim.
- Bu gün hepimiz burada öleceğiz.
Cebimden çakmağı çıkardım.
Annem bana dehşetle bakıyordu.
Çakmağın kapağını açtığımda yanmaya başladı. Biraz geri geri gidip kapıdan çıktım.
Evi yakacağımı anlamış olacaklar ki hemen bana baktılar.
- Yapma.
- Dur...
Babam genelde sessizdir ancak o bile konuşmuşsa ciddi olduğumu biliyorlardır diye düşündüm.
- Kızım...
Kahkaha attım.
- Demek yeni aklın başına geldi.
- Üzgünüm.
Durdum.
- Bana değil Tanrıya söyle bu lafları.
- Eve geldiğin güne lanet olsun...
Çakmağı fırlattım anında oda ateşler içinde kaldı. Odama koşarken ayağım takılıp yere düştüm. Yere koyduğum cesede takılmıştım.
Ayağımı burkmuştum. Topalayarak yürürken alevler etrafımı sarıyordu. Sıcaklığı hissediyordum. Odama vardığımda odamı alevler sarmak üzereydi. Camdan aşağı baktım. . Aşağı baktığımda kimse yoktu.
Geri döndüm. Odamı saran alevlere baktım. Kenarda duran yanan raf bi anda kafama düşmüştü.
Yüzümün yarısında dehşetli bir acı vardı.
Rafı zar zor ittirdim. Ellerim açıyordu. Camı açamıyordum. Aşağıda gelen Kaiden ve adamları duruyordu.
Geri geri döndüm. Bileğimi umursamayıp bi anda koşup cama doğrular atladım. Cam hemen kırıldı.
Cam kırıklarının kesikleri acıyordu.
Aşağıya düşüyordum.
—
Gözlerimi hastanede açtım.
- Sonunda uyandın.
Kaidene baktım.
- Demek ölmedim ha?
- Henüz değil.
Her yerim sargılarla doluydu.
- Bunlar ne?
- Vücudunda yanık ve kesikler var.
- Anlıyorum.
Bi gözüm de kapalıydı.
- Bir gözüm görmüyor mu artık?
Yüzüme baktı. Gülümsedi.
- Doktor son anda kurtulduğunu söyledi. Gözünün biraz aşağısında kesikler var. Ayıraca da yanmış o yüzden sargılı.
Kafa salladım. Daha fazla konuşmak istemedim. Canım açıyordu.
- Sana iyi bir haberim var.
- Dinliyorum.
- Annen öldü.
- Tahmin edilebilir.
- Sebep?
- Evi ateşe vermeden bacağına sıktım. Kaçamadı demek ki...
Kafa salladı.
- Ya babam?
- Yaşıyor, son anda kurtulmuş.
Cevap verecek bir şey bulamadım.
- Ah, bir de...
Yüzüne baktım.
- Herkes senin öldüğünü düşünüyor.
- İstediğiniz gibi.
Kafa salladı.
- Sen iyileşir iyileşmez geri döneceğiz.
- Pekala. Ayağa kalktı.
- Ben gidiyorum.
Kafa salladım.
Etrafa baktım. Canım çok yanıyordu. Ölmediğime sevinemiyordum.
Gözlerimi kapattım.
—
Bir ay sonra sonunda hastaneden çıkıp gidecektik. Uçağa binecektik.
Özel uçağa binince şok oldum.
- Kaiden milyarder falan mısın?
Güldü.
- Zamanla öğrenirsin.
Gözümün biri hâlâ kapalıydı. Yüzümün yarısınde iz vardı. Vücudum da da pek çok yerde iz vardı.
Bildiğimiz gibi pek çok servis olmuştu. Pek bir şey yememiştim. Sessizce seyahat etmiştim.
Uçak iner inmez hemen arabaya bindik.
- Nereye gidiyoruz.
- Eve.
Yüzüne baktım.
- Sen benim kardeşimsin, tamam mı?
Kafa salladım.
- Umutmadım.
Kaiden bana bir şey uzattı.
- Ne bu?
- Telefonun.
- Pekala.
Eskisi yangında yanmıştı. Bu iyi olmuştu.
- Teşekkürler.
Gülümsedi.
- Herhangi istediğin bir şeyi olursa söyleyebilirsin.
- Pekala.
Arabadan indik. Evi gördüğüm gibi ne kadar pahalı olduğunu anladım. Düşündüğüm den daha zengin olmalıydı.
- Hadi içeri girelim.
Kafa salladım. Girerken etrafa bakındım.
- Beğenmedin mi?
- Hayır, güzel ancak bu kadar pahalı bir ev beklemiyordum.
- Anlıyorum. Hadi odana gidelim.
- Tamam.
Yukarı kata çıktık. Odam merdivenin biraz ilerisindeydi.
İçeri girdik. Oda fazlasıyla lükstü.
- Nasıl?
- Güzelmiş, teşekkürler.
Güldü.
- Beğenmene sevindim.
Gidecek gibi oldu.
- Ah, bu arada yarından itibaren pek çok ders almaya başlayacaksın.
- Ne için?
- Eğer onu öldüreceksen pek çok şeyde ustalaşman gerekecek.
- Ne dersleri alacağım?
- Dövüş sanatları, silah pratiği falan.
- Pekala.
- Kıyafetllerin dolapta, değiştirip giyebilirsin.
- Teşekkürler.
- Şimdilik biraz dinlen Sage.
- Pekala abi.
Çıktı, anlaşılan o ki büyük oyunumuza çoktan başlamıştık.
Abi dediğim için biraz nostaljik olmuştum. Sorun değildi bu abim içindi.
Biraz uyumak istiyordum. Son günlerde pek unutamamıştım.
Giyinme odasını açtığımda kocaman bir oda kıyafetlerle doluydu. Hepsi lüks markalardandı.
Hayretlere düşmüştüm. Sanırım düşündüğümden daha zengindi.
Pijama bulup aldım. Giydiğim de üzerimde bir şey yok gibi gelmişti. Hafif ve yumuşaktı.
Yatağa uzandım. Telefonu elime aldım. Haberleri biraz araştırdım.
Yanan evde iki ölüm olduğunu yazıyordu. Yani gerçekten ölüydüm.
Sessizce telefonu kapatıp gözlerimi kapattım.
—
- Sage?
Gözlerimi ovuşturarak açtım.
- Efendim?
- Günaydın, kahvaltı yapalım gel.
- Tamamm...
Kalktım ve yüzümü yıkadım. Pijamaları değiştirdim ve aşağı indim. İnerken konuşan iki hizmetçi gördüm.
- Kaiden beyin kardeşini gördün mü?
- Yüzüne ne olmuş?
- Kaldığı yetimhanede olmuş diyorlar.
- Gerçekten mi?
- Evet, garip duruyor.
- Annesine de benziyor gibi.
- Evet, belki ölmese kızını görebilirdi...
Daha fazla dinlemeden ayrıldım. Sessizce aşağı indim. Masaya oturdum.
- Günaydın.
- Günaydın.
Karşılık verip yemek yemeye başladım. Düşünceliydim, demek ki herkes benim onun kardeşim olduğunu düşünüyordu.
Tüm hayatım böyle mi geçecekti? Aslında fena değildi.
- Bir sorun mu var?
Kafamı kaldırıp baktım.
- Sanırım seninle konuşamam gerek abi.
Yüzüme baktı. Eliyle çalışanlara çıkmaları için işaret yaptı.
- Sorun nedir Sage?
- Senin gerçek kardeşin olmadığımı kim biliyor?
- Kimse.
Yüzüne baktım.
- Kimseye söylemedim, söylemeyeceğim de.
- Neden?
- Hayatını riske atamam.
- Pekala.
- Beni dikkatli dinle Sage.
Yüzüne baktım.
- Adımlarımızı dikkatli atmalıyız, burada onun adamı olabilir yani kimseye güvenip sırrımızı anlatma.
- Pekala.
Ayağa kalktı. Arkama geçti.
- İzininle.
Üzerimde ki kıyafeti biraz kaldırıp dövmenin olduğu yere baktı.
- Ne kadar şanslıyız.
- Neden?
- Dövmenin üzerinde yara yok.
- Yani?
- Yarın birini çağırıp sildirteceğiz, canın çok acıyacak ancak eğer o izi kapatmazsak bize dert olur.
Durdum.
- Boynunda ki dövmenin anlamı nedir?
Gülümsedi.
- Dikkatini çekti desene.
Kaşlarımı çattım.
- Kocaman bir akrep dövmesinin dikkattimi çekmemesi anormal olurdu.
Gömleğinin düğmesini açtı. Ne yaptığını anlamaya çalıştım.
Gömleğinin önünü açtı. Göğüsünden boynuna uzanan bir akrep dövmesi vardı.
- Hadi ama...
- Şaşırdın mı?
- Biraz.
- Beğendin mi, beklediğin gibi mi?
- Hayır, çok daha büyük ve güzel.
Yavaşca gömleğini ilikledi.
- Hey...
Bana baktı.
- Dövmeyi sildirmek yerine...
Beni şüphe ile iziliyordu.
- Senin gibi akrep dövmesi yaptırmama ne dersin?
Gülümsedi.
- Bunun için bir sebebin var mı?
- Bilemiyorum, içimden geldi.
- Gerçekten mi?
- Evet.
- Sana bir sır vermemi ister misin?
Kafa salladım.
- Akrep gücü temsil ediyor.
- Tahmin edilebilir.
- Sanırım.
Yemekler bitmişti. Sohbete devam ediyorduk.
- Dövmeci çağırıyorum, bir kaç saate burada olur.
- Tamamdır.
- Hey Sage, eminsin değil mi?
- Evet.
Sırtımda köle dövmesini taşıyan biri olmaktansa akrep taşımak benim için onur olurdu.
- Akşam evde olmayacağım.
- Nereye gidiyorsun?
- Ufak bir hobim var, benimle gelmek ister misin?
- Sanırım evde oturmaktan daha iyi olur.
Kafa salladı.
- Şaşıracağına eminim.
- Bakacağız.
Gülümsedi.
Masandan kalktık. Odama doğru giderken bana seslendi.
- Sage, bunu kendin için yapıyorsun değil mi?
- Evet.
- Bir ömür boyu taşıyacağın bir şey olacak bu dövme.
- Sorun değil.
- Pekala, ben arıyorum.
Kafa salladım. Odama gittiğimde hafif stresliydim. Aynaya baktım, eski bene benzemiyordum. Yüzümün bir tarafında yanık izi vardı. Boynumdan aşağı doğruda iniyordu.
Abim beni izliyorsa kesinlikle üzülmüştür diye düşündüm.
Kendi kendime konuşurken kapı çaldı.
- Sage?
- Efendim abi?
- Doktor yaraları kontrol edecek.
- Pekala.
İçeri giren Kaiden ve doktora baktım. Üzerimde kimi çıkardım. Atletle duruyordum. Doktor izlere baktı.
Tamamen iz kacalaktı muhtemelen.
- Zamanla izlerin renkleri daha açılacak ancak tamamen geçmesi imkansız. Belli bölgeler daha fazla yanmış.
- Diğer doktorla aynı.
Kaiden doktoru gönderdi.
- Sanırım iyi yanından bakmak lazım.
Bana dikkatli bakıyordu.
- Nedir iyi yanı?
- O piç beni tanıyamayacaktır.
Gülümsedi.
- Haklısın.
- Biliyordum.
- Dövmeci bir saat içinde geleceğini söyledi.
Kafa salladım. Ardından odadan çıktı. Odam da oturup telefona bakarken kapım tekrar çaldı.
- Sage, dövme için geldiler.
Kapıyı açtım.
- Gel benimle.
- Tamam.
Aşağı indik. Bir odaya girdik. Dövme atölyesine benziyordu.
- Her zamanki dövmecimi çağırdım.
İçerdeki kadına baktım.
- Evinde neden böyle bir odan var?
- Dövme yaptırmayı seviyorum.
- Gerçekten mi?
- Hayır.
Güldüm.
- Bu kocaman dövemeyi tek seferde yaptırmadım. Bu yüzden boş bir odaya eşyaları yerleştirdim.
- Lüksüne düşkünsün.
- Biraz.
Dövmeci bana döndü.
- Abin bana biraz bahsetti.
Kafa salladım
- Üzerindekini çıkarabilir misin?
Kafa salladım. Çıkardıktan sonra dövmeye baktı.
- Orospu çoçuğu...
Şaşkın şaşkın kadına baktım.
- Oh abin söylemedi mi?
- Neyi?
- Abinle çocukluk arkadaşıyız.
- Oh, evet.
Kaidene baktım.
- En önemli yeri unuttun sanki?
- Sanırım.
Kadına döndü.
- Benim ki gibi bir akrep dövmesi istediğini söyledi ancak bu dövme kapatılabilir mi?
- Kapatılır.
- Güzel.
- Boyutu ne kadar olsun?
Önüme koyduğu kağıtlara baktım. İçlerinden biri hoşuma gitti.
- Bunu beğendim.
- Boyutu iyi mi?
Kafa salladım.
- Şuraya yüz üstü uzan.
Dediği gibi uzandığımda sırtıma taslağı çıkardı. Makineyi çıkartıp, mürekkepi kaba koydu. Başladığı zaman uzun süreceği belli olmuştu.
Belli bir süre sonra acıyı hissetmiyordum. Diğerleri ile sohbete ediyordum.
- Bitti.
Jel gibi bir şey sürdü.
- Güzel olmuş mu?
Altında dövme olduğu bile belli değildi.
- Eline sağlık.
- Ee sen ne istiyordun Kaiden?
- Konuşalım, toplu.
Yüzüne baktı.
- 15 dakika.
Kafa salladı. Çok geçmeden başka bir odaya geçtik, masaya oturduk. Çalışan kahve ve atıştırmalık getirdi.
- Sizi bi tanıştırayım.
Abime baktım.
- Bu benim çocukluk arkadaşım Naomi.
- Selam.
- Sen zaten Sage'i biliyorsun Naomi.
Kafa salladı.
- Uzun zaman oldu Sage.
Naomi'ye baktım.
- Üzgünüm, hatırlamıyorum.
- Normal.
Yüzüne baktım.
- Sen baya küçüktün.
- Öyle miydi?
Abime çaktırmadan ufak bir bakış attım. O da bana sorun yok der gibi bakıyordu.
Naomi telefonuna baktı.
- Aynı yaştasınız sanırım.
- Evet ikimizde 20 yaşındayız.
- Sanırım dövme sanatçısısın.
- Evet.
Havadan sudan sohbet ettikten sonra kadın acele ile kalktı.
- Randevuya yetişeceğim, gitmeliyim.
Abimle oturmaya devam ettik. Etrafta çalışan yoktu.
- Ne zaman kayboldum?
- 4 yaşında.
- Hatırlamamam normalmiş.
Kafa salladı.
- Her neyse.
Yüzüne baktım.
- Şimdi işleri halletmem gerek.
- Hangi iş?
- Otele gideceğim.
- Müdür yardımcısı olduğun otel mi?
Kahkaha attı.
- Ne müdür yardımcısı?
Yüzüne garip garip baktım.
- Direk sahibiyim otelin, otellerin.
- Ama-
- Yanlış duymuşsun.
Göz kırptı. Hemen anlamıştım.
- Pekala, benimle gelmek ister misin?
- Neden?
- Evde sıkılırsan diye?
- Geleyim bari.
- Pekala hazırlan.
Kafa sallayıp odamı aradım. Birkaç dakika içinde zar zor buldum.
Giyinme odasına girip bakındım. Güzel bir elbiseyi
giydim. Kesinlikle rahat degildi. Ayakkabı da seçip aşağı indim.
Beni baştan aşağı süzdü.
- Pekala eksik bir şey var.
Elinde ki maskeyi yüzüme taktı. Parti maskesine benziyordu.
- Ne olur ne olmaz.
Yüzümün yara izi olan tarafı açtıktı.
- Neden bu taraf?
- En ufak ihtimale karşı.
Kafa salladım.
- Gidelim.
Çıkıp arabaya bindik.
- Bi ara denize de gitmek ister misin?
- Olabilir.
Yol fazla uzun sürmemişti. İnip otele girdik. Herkes bu tarafa bakıyordu. Bana doğru gelen garip bakışları hissediyor ayrıca görüyordumda.
- Beni takip et Sage.
- Pekala abi.
Dediği gibi takip ettikten sonra asansöre bindik. Odasına girikten sonra bana baktı.
- Hemen ilgiyi üzerine çektin.
- Açıkcası bu kadar ilgi fazla.
Güldü.
- Zengin ve genç biriyim, yanımda bana yakın yaşlarda bir kız geliyor. Hadi ama sende burda çalışsan merak ederdin.
- Sanırım.
Güldü.
- Her neyse.
Masaya baktım.
- Buraya otur.
Masanın önünde ki koltukları gösterdi.
- Tamam.
İçeri giren adama baktım. Dosyaları verip gitti. Abim bana dosya uzattı.
- Bakmak ister misin?
Uzandım.
- Bana vermen sorun değil mi?
- Bence bana sorun yaratmazsın.
Yüzüne baktım.
- Ya onun tarafındaysam.
Bana baktı.
- O zaman sorun olabilir ancak sana güveniyorum.
Bişey diyemedim. Dosyayı açtım gelirler ve giderlerle ilgiliydi. Biraz dikkatimi dosyaya verdim.
- Ee sence bir sorun var mı?
- Kâr seviyesi iyi, giderler geliri aşmıyor bence normal yani.
Yüzüme baktı.
- Bence bu işleri öğrenebilirsin.
- Neden öğreneyim ki?
- Kardeşim değil misin?
Garip garip baktım.
- Hâlâ anlamadın mı Sage?
- Neyi?
- Orayı terk ettiğinden beri aileme dahil olduğunu.
Yüzüne baktım.
- İster beni abin olarak gör ya da görme...
- Ben seni aileme kabul ettim, sen benim öz kardeşimsin.
- Ama...
- Kardeşimin oteller üzerinde hakkı yok mu?
Gülümsedi.
- Yavaş yavaş öğreneceksin.
- Hem otel olsun, hem başka bir şey olsun...
Gözlerinin içine baktım.
- İçine dert mi oldu?
Kahkaha attı.
- Hadi ama, eğer ben ölürsem kim işlere bakacak...
- Her neyse.
Yüzünde hafif bir tebessüm vardı.
- Pekala...
Dosyalara bakmaya devam etti. Bir kaç saatin ardından bana döndü.
- Hadi eve gidelim.
Saat çoktan 5 olmuştu. Arabaya bindik eve doğru giderken Kaiden yani abim bana baktı.
- Eve gidince rahat bir şeyler giy.
- Neden?
- Atış antrenmanı için.
- Hemen mi başlıyoruz?
- Evet. Dövüş sanatlarını da haftaya başlayacaksın.
- Tamam.
Biraz yorucu olacaktı.
İçeri girdik. Odama gidip eşortman tarzı bulup giydindim. Abimin odasının kapısını çaldım.
- Beni takip et.
Evin içinden çıkıp tekrar arabaya bindik. Kısa sürede bir yere girdik.
Pek çok antrenman eşyası vardı. Güvenliğe baktım.
- Hoşgeldiniz Kaiden bey.
- Temeliniz var mı Sage?
- Sanırım.
Elime bir silah uzattı.
- Neden 12 den vurmaya çalışmıyorsun?
Kafa sallayıp tabancayı aldım. Omuzlarımı düzenltip nişan aldım. Tetiği çektim.
12 yi vurmasamda yakındı.
- Gayet iyi.
Duruşuma biraz göz gezdirdi.
- Tekrar nişan al.
Arkamdan duruşumu düzeltti.
- Tetiği çek.
Kafa salladım. Hemen hemen tam ortadan vuruyordum.
- Pratik eksiğini kapatmalıyız.
- Yanlızca bu mu?
- Hayır.
- Tamam.
Bir saate yakın atış yaptıktan sonra eve gittik.
- Hazırlan gidiyoruz.
- Ne giyeyim?
- Kafana göre.
Odama çıktım. Kıyafetlere bakındım. Rahat bir şeyler giymek istediğim için eşortman ve sweat giyip çıktım. Anlaşılan her türlü bu tür giyinecektim.
Aşağı indim.
- Böyle giyinmemde sorun var mı?
- Aslında tam yerine göre giyinmişsin.
- Güzel.
Kafa salladım. Yine arabaya bindik.
- Eminim çok şaşıracaksın.
Yüzüne baktım.
- Göreceğiz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eos
Mystery / ThrillerAnne, baba, abi ve kardeş. Dışarıdan mutlu bir aile... Herkes başarılı bir oğulları ve zeki bir kızları olduğunu düşünüyordu. Haklıydılarda... Athena'nın abisi yurtdışından ziyarete gelir ancak çok zaman geçiremeden yarışma için geri dönmek zordunda...