aradan geçen koskoca bir haftanın ardından cuma gelip çatmıştı. bu bir hafta boyunca Chan'dan hiçbir şekilde haber alamamıştı Seungmin.
hatta tam şu an oldukları denemeye bile gelmemişti.
şimdi ise önündeki deneme ile bakışıyordu. yine çok çalıştığı bir hafta geçirmişti, aynı zamanda uyuduğu da. garip bir haftaydı, ama değişmeyen tek şey masanın başından kalkmadan saatlerce belki de sabaha kadar ders çalışmasıydı.
şimdi ise önündeki deneme ile bakışıyordu. hayır, ciddi manada bakışıyordu çünkü aklını bir türlü toplayamamıştı.
konuyu hatırlıyordu, bir sürü soru çözmüştü bununla ilgili. bir anda üstüne üstüne gelen sorularla arkasına yaslanıp gözünü kapatarak derin derin nefesler verdi. bu, sadece bir denemeydi.
sakinleşince tekrar döndü soruya. çoğu soruyu boş bırakarak çıktığı denemeden sadece kendine sövdü. tüm herkes denemenin nasıl geçtiğini konuşurken kafayı sıyıracak gibi hissediyordu çünkü basit bir toplama işlemini bile yapamamıştı.
bu böyle olmamalıydı. sorunun ne olduğunu kendisi de anlayamıyordu.
denemeden sonraki hafta sonu da kendini yiyip bitirerek ve yine ders çalışarak geçirmişti tabi ki.
pazartesi gelip çattığında ise kimseyle konuşası yoktu. öğle arasına kadar da arkadaşları her ne kadar onu zorla elinden çekerek dışarı çıkartmaya çalışsa da test çözmesine devam etmişti.
aslında yemekhaneye inesi de yoktu ama onu tehtid eden arkadaşları yüzünden inmek zorunda kalmıştı. tepsiye bir iki şey koyduktan sonra -ki onu da yemeyecekti- masaya geçerken karşısındaki bedenle göz göze geldi.
Chan bugün gelmiş miydi? kaşlarını kaldırdı Seungmin. onunla uğraşmaya gelmemişti ilk kez.
hiçbir şey demeden masaya oturdu. Jisung klasik Lee Minho'dan nefret ediyorum şiirini okuyordu. yine niye kavga ettiklerini hiçbiri bilmiyordu.
"kanka, şimdi sen Minhodan hoşlanıyor musun hoşlanmıyor musun?"
"hoşlanıyorum."
"o senden hoşlanıyor mu?" diyen Felixle kaşlarını çattı Jisung. "bilmem hoşlanıyor mu?"
"hoşlanıyor tabi ki geri zekalı."
"belki hoşlanmıyor."
"düşünelim tartışalım," diyerek konuya sıkılmış bir şekilde dahil oldu Hyunjin. "senin en sevdiği filmi aklında tutup, çıktığı gün götürdüğüne, 'yanlışlıkla' sevgili koltuğu aldığına, -ki kesinlikle bilerek- kimseye söylemediği yerini ilk sana söylediğine ve neredeyse her gün seninle flörtleştiğine göre senden nefret ediyor kanka."
"ne?"
"ne, nesi hoşlanıyor işte oğlum salak mısın sen?" dedi Hyunjin. "hem siz yine niye kavga ettiniz?" derken yanındaki sevgilisinin ağzına zorla yemek tıkıyordu.
"sorma ya," diyerek yine dünyanın en boş şeyinden kavga etmelerini anlatırken Seungmin'in kafası yine başka yerlerdeydi ve yine önündeki yemektne hiçbir şey hememişti. bunu yine ve yine fark eden tek kişi Hyunjindi. konuşmak istiyordu arkadaşıyla ama bir türlü o zaman dilimini bulamıyordu.
bir süre sonra kalkmışlar, arkadaşları bahçeye inerken Seungmin tabi ki sınıfa çıkmıştı. sınıfa girdiğinde de bir tek Chan'ı görmesiyle kaşlarını kaldırdı. bugün ortak dersleri vardı. hiçbir şey demeden yerine geçerek testine devam etti. Chan ise kimin geldiğine göremeyecek kadar dalgındı.
bir süre sonra fark ederek yerinden kalktı ve Seungmin'in sırasının önüne geldi. Seungmin ise önüne gelen bedenle kaşlarını çatarak testten kafasını kaldırdı ve sorgulayıcı bir bakış attı.
"klip çekimiyle ilgili," diyerek konuşmayı başlattı Chan. Seungmin'in kafasını sallamasıyla da devam etti. "elimde olmayan sebeplerden dolayı bir hafta daha ileri almak zorunda kaldık. haberin olsun."
"anladım." dedikten sonra dişlerini dudağına geçirerek ağzından bir haftadır neredeydin cümlesinin çıkmasını engelledi.
Chan ise tam "güzel." diyerek tam arkasını dönmüş gidecekken "iddia." diyen Seungminle duraksadı. "ben kazandım." diyerek dudağını dişledi Seungmin. Chan arkasını döndü ardından kafasını salladı. "biliyorum."
"yani..."
sabırla derin bir nefes verdi Chan. "tebrik ederim beni geçtiğin için. artık karşına çıkmayacağımdan emin olabilirsin."
kaşlarını kaldırdı Seungmin. "bu kadar mı?"
"ne bu kadar mı, istediğin bu değil miydi? rahat bırakıyorum işte seni. uğraşmayacağım artık seninle."
bu bir haftada kesinlikle Chan'a bir şeyler olmuştu. "senin neyin var? "
"neyim varmış?"
"garipsin ve geldiğinden beri çok sakinsin."
"öyle uygun görmüşümdür."
"pekala," diyerek başını salladı Seungmin. kesinlikle bir şeyler olmuştu. "başka bir şey yoksa..." diyerek arkasını dönerek kapının yanına geldiğinde Seungmin tekrar konuşmuştu.
"neredeydin?" dedi. "yani bir haftadır." gözlerini kapattı sinirle. farkında olmadan söylemişti ve tam şu an kafasını duvara vurmamak için kendini zor tutuyordu.
alayla güldü Chan. "hayırdır yolumu mu gözledin?" diyen Chanla sinirlendiğini hissetti Seungmin. omuz silkti. "sadece merak," dedi. "baş düşmanımın neden olmadığını sorgulamak hakkım bence."
yüzündeki gülüşü silerek ciddiyete büründü Chan. "etme Seungmin." dedi. "benimle ilgili hiçbir şey seni ilgilendirmez. ayrıca baş düşmanım mı? güldürme beni. düşmanım olacak seviyede değilsin sen." ekledi. "izninle." ardından arkasını dönerek çekip gitti.
"vazgeçtim, hala uyuz herifin tekisin." dedi elindeki kalemi sertçe kitaba bastırırken. "insan gibi soranda kabahat, odun." dedikten sonra derin bir nefes vererek testine dönmüştü.
ondan sonraki dört derste Chan gerçekten söylediği gibi Seungmin'i sinir edecek bir şey yapmamıştı.
-
bu fic en son enemies to loverstı bi baktım genç seungminin acıları olmuş hemrn enemies olduklarınj hatırladık.
sizce Chan neden bir haftadır yoktu?????
ŞİMDİ OKUDUĞUN
reckless, chanmin
Fanfiction"demek ki, okul birincileri yalnızlığa mahkummuş." içtenlikle gülümsedi önündeki eli tutarken. "ben yalnız olabilirim ama senin daha fazla yalnız olmana izin vermeyeceğim." *slow update / enemies to lovers