bayıldığı günden sonra, arkadaşları Seungmin'i zorla kendi evlerine getirttirmişti. ders çalıştırmak bir yana, okul dışında kitap açmasına izin vermiyorlardı.
şimdi ise beraber okula gidiyorlardı. ilk dersleri bedendi.
"ya işte öyle oldu Lee Minho tam bir salak!" deyip dün Minho'nun ona yazdığı ve sinirini bozduğunu anlatırken önüne bakmadan konuşuyordu Jisung.
"neymişim ben anlamadım?" deyip sırıtarak konuşan Minhoya çarpmasıyla gözlerini kırpıştırdı Jisung. zorla gülümsedi.
"salaksın canım ne olabilir." deyip Minho gibi sırıttı.
"hmm salağım demek," deyip üstüne yürüdüğünde Jisung konuşmaya devam ediyor ve geri geri yürüyordu. "evet ayrıca malsın ve... körsün." en son Jisung'un sırtı duvarla buluştuğunda "aslında gözlerim gayet iyi görüyor." demesiyle Hyunjin önüne geçti.
"sahibinin yanına dön Minho." bu lafla daha da sırıttı. "basketbolda görüşürüz o zaman." diyerek gittiğinde Hyunjin Jisung'u azarlamaya başladı.
"aferin salak, ya ben olmasaydım da dövseydi seni?"
"bence dövmekten çok yiyecek gibi bakıyordu." deyip Felixle beraber güldü Seungmin.
"götü yemez Hyun'um merak etme." dedi Jisung ardından Seungmin ekledi. "hadi hadi gidelim Jaebum hoca bizi haşlamadan."
"of keşke haşlasa haşmet adam." demesiyle Hyunjin göz devirdi. "senden adam olmaz." diyerek önden yürüdü.
en sonunda soyunma odasına eşyalarını bırakıp spor salonuna geçtiler. hoca, yoklama aldıktan sonra bugünün basketbol günü olduğunu söyleyip takımları ayırdı.
beşliden bir tek Felix karşı takımdaydı. hocanın topu atmasıyla başladı.
ilk periyot Jisung'un "hocam step var!" demeleriyşe geçmişti.ilk periyotu kazanan, Felixlerin takım olurken kısa bir aradan sonra ikinci periyota geçtiler.
ikinci periyot Minho'nun Jisung'a "yanlışlıkla" çelme takması ve Jisung'un ayağının burkulması üzerine son bulmuştu.
"kesin kırıldı bak ayağım! aptal Minho gelip sormuyor birde yanlışlıkla yapmışmış eben yanlışlıkla yaptı ya gördüm ya gördüm."
"tamam Jisung, sus artık Jisung." deyip göz devirdi Hyunjin. ardından kapının açılmasıyla Minho içeri girdi.
"oğlum, sen bana sövmeden duramıyor musun?" demesiyle göz devirdi Jisung.
"günaydın canım." bu kez göz deviren Minho'ydu. "her neyse, bir şeyin var mı diye gelmiştim? yanlışlıkla oldu kusura bakma."
"bir şey var mı mı? ayağımı kırıyordun vicdansızın oğlu!" Hyunjin elini alnına koyup kafasını iki yana salladı. "pekte öyle gibi görünmüyor." ardından zil çaldı. "Jisung gelecek misin, yoksa burada mı kalıyorsun?" güldü Jisung. "tabii ki kalacağım oğlum, okuldan kaytarma fırsatım varken sence kaçırır mıyım? hadi gidin siz baay." deyip arkadaşlarını kovmuştu ama Minho hala karşısında duruyordu.
"sen niye hala buradasın, gitsene." omuz silkti Minho. "gitmeyeceğim." tek kaşını kaldırdı Jisung. "sebep?"
"iki hafta sonra olacak okul balosunda kavalyen olmak istiyorum." yine hep şaşırdığında yaptığı gibi gözlerini kırpıştırdı. "kavalyem mi..?" daha sonra kaşlarını çattı. "etrafında dolanan o aptal kızlar neyine yetmiyor?" yanına yaklaştı.
"onlar umurumda değiller." üzerine eğildi. "ben senin kavalyen olmak istiyorum." nefesini tuttu bu yakınlıkla Jisung. ardından kendime gelip eliyle göğsünden ittirdi Minho'yu. "mesafene dikkat et önce ve bakarız canım daha iki hafta var belki daha yakışıklısını bulurum, Lee." derken sırıtıyordu. bununla beraber Minho'nun da dudağının kenarı kıvrıldı.
"bulamazsın." kollarını göğsünde birleştirdi. "görürüz." kapıya doğru giderken konuştu Minho. "göremeyiz." derken kendisinden fazlasıyla emindi. "olmayan şeyi bulmakta iyi şanslar, Han
" deyip kapıyı kapattıktan sonra gitti. arkasında somurtan bir Jisung homurdandı. "pis egoist. okulda bir sürü yakışıklı varken sen kimsin!"daha sonra aklına gelenlerle kafasını iki yana salladı. "sus beyin tamam biliyoruz ondan yakışıklısı yok, lanet olsun tamam!" o kendi kendine konuşurken ders bitmişti. Seungmin, bir soruda takıldığı için arkadaşlarını önden Jisung'un yanına yollamış, kendi de soruyla uğraşıyordu. soru bitince yine ağrıyan başıyla ayağa kalktı tam kapıdan çıkacakken karşısında gördüğü bedenle göz devirdi. "çekil şurdan Bang Chan."
Chan hiç onu takmadan kollarını önünde birleştirdi. "iki gün sonra deneme var." deyip sırıttı. bununla Seungmin göz devirdi. "ee, biliyorum yani?"
"bakalım bu kez beni geçebilecek misin?" sinirle soludu Seungmin. "seninle uğraşmayacağım şu an, çekil yolumdan."
"hayır." güldü. "senin bana borcun vardı sanki?" konudan konuya atlaması Seungmin'i deli etmişti. Chan da bunu biliyor ve bilerek yapıyordu. gözlerini kapatıp derin bir nefes aldıktan sonra yumruklarını sıktı. "ne istiyorsun?"
"şimdi söylemeyeceğim." Seungmin sakinliğini korumaya çalışarak onu itti, tabii ki bu işe yaramamıştı çünkü Chan kendinden daha güçlüydü. "Chan," dedi tane tane. "geçeceğim, rahat bırak artık beni. sonra uğraşırsın Jisung'un yanına gitmem gerekiyor." omuz silkti Chan. "geç." demesiyle Seungmin'in sinir kat sayısı artıyordu.
"sadece soru," dedi sakin kalmaya çalışarak. "aptal mısın sen?" hala sırıtan Chan kafasını iki yana salladı. "genelde çok zeki olduğumu söylerler." zilin çalmasıyla sabır diledi, Seungmin. "ne yapmaya çalıştığını asla anlamayacağım." dedikten sonra sınıfın içine ilerledi. Chan hala ona bakıyordu. ardından bir şey görmüş olmalı ki Seungmin'e göz kırpıp uzaklaştı. eğer sınıfta olmasaydı Seungmin tam şu an çığlık atabilirdi. ardından arkadaşları gelmişti.
içeri giren arkadaşlarına baktı. Chan'ın neden gittiği belliydi. "neden gelmedin yanımıza?" dedi Felix yanına otururken. "soruyla uğraşıyordum, Jisung nasıl?"
"her zamanki gibi, eve gidiyor şimdi de." deyip gülmesiyle Seungmin de güldü. "hiç şaşırmadım." ardından hoca gelmiş ve ders başlamıştı.
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
reckless, chanmin
Hayran Kurgu"demek ki, okul birincileri yalnızlığa mahkummuş." içtenlikle gülümsedi önündeki eli tutarken. "ben yalnız olabilirim ama senin daha fazla yalnız olmana izin vermeyeceğim." *slow update / enemies to lovers