ikinci bölüm

298 32 20
                                    

Seungmin, çalan alarmı kapattı ve ardından eşyalarını toplamaya başladı. üstünü hiç çıkarmamıştı bu yüzden çantasını alıp direkt odasından çıktı.

"oğlum, kahvaltı yapmayacak mısın?"

"okulda yaparım anne." deyip ayakkabılarını giydikten giydi.

"yine sabaha kadar ders mi çalıştın? oğlum kendini çok yoruyorsun dinlen artık."

"anne." dedi ve el salladı. "gidiyorum."

"peki, görüşürüz." deyince  arkasını döndü Seungmin. "ayrıca beni umursuyormuş gibi davranma. benimle ilgili hiçbir şey umurunda değil senin." daha sonra çıktı Seungmin. 

ders çalışmayı seviyordu, sağlığını bile bile tehlikeye atıyordu ama bu önemli değildi onun için.

sabaha kadar yemek bile yemeden, üstünü bile çıkarmadan oturup ders çalışmasına rağmen hiç yorgun hissetmiyordu kendini.

öyle böyle, okula gelmişti. saat daha erken olduğu için kimse yoktu. rahat rahat ders çalışabilirim diye düşünerek testini çıkarıp arkadaşları gelene kadar çözmeye başladı.

kimine göre kafayı yemiş olabilirdi.

ama kendine göre öyle değildi. en iyisi bu diye düşünüyordu. 

o zaman geçirirken arkadaşları gelmişti.

"oha Seungmin! sabahın köründe bırak bari." deyip isyan ederek yanına oturdu Jisung.

"pardon?" deyip ölümcül bakışlar atarak kitabını kapattı.

"Seung, sence de biraz fazla abartmıyor musun? bu kadar ders çalışmak sağlıklı değil." diyen Felixle ofladı.

"Hyunjinim nerede o anlar beni."

"Jeongin'i almaya gidiyordu en son." dedi gülümseyerek Felix.

"hadi canım!" dedi şaşırarak "çok özledim bebeğimi ya." demesiyle Hyunjin'in kolunun altındaki Jeongin girdi içeri.

"selamm!" deyip koşarak arkadaşlarına sarılmıştı. hepsi birlikte Jeongin'i severek özlem giderirken Hyunjin konuştu.

"tamam yeter çok sırnaşmayın." deyip belinden tutup kendine çekti.

"noldu, kıskandın mı?"

"hayır."

"tabii." Jeonginle beraber yerine oturduklarında Seungmin konuştu.

"ee nasıldı tatil? eğlendin mi?" somurttu Jeongin. "hıı, sorma çok eğlendim ya. yarısında hastaydım zaten çok kötüydü."

"sana kendine dikkat et diyorum, beni dinleyen kim?" dedi homurdanarak Hyunjin.

"ama bu kez ben bir şey yapmadım ki."

"peki, inandım şu an." demesiyle Jeongin üstüne çıkıp sımsıkı sarılmıştı.

"aynen kardeşim birbirinizden hoşlanmıyorsunuz." Felix Jisung'un omzuna patlattı. "sana ne milletin ilişkisinden ya?"

tip tip baktı Jisung. "millet dediğin bizim kardeşlerimiz be Felix! Hyunjin, Jeongin, Seungmin Felix size millet dedi!"

Jisung'un her zamanki hallerinden biri olduğu için kimse takmadı, Jisung da göz devirdi buna. sonra da ders başlamıştı zaten.

birkaç saat sonra öğle arası geldiğinde diğerleri inerken Seungmin eşyalarını toplayıp cüzdanını aldı ve sınıfta tek kalan Chan'a göz devirip çıktı.

yavaş yavaş yürürken sabahtan beri olan baş ağrısı daha da şiddetlendiğinde merdivenin demirine tutundu ve yavaş yavaş inmeye başladı.

her inişinde başı daha da dönüyordu. son basamağa yaklaştığında dengesini kaybetti, gözleri kapanmadan önce hatırladığı şey birinin onu tuttuğuydu.

ne zaman olduğunu bilmediği bir zaman dilimine gözünü açtı, Seungmin. etrafta gözünü gezdirdi, doktor ve... Chan?

ne alakaydı.

"ah, Seungmin uyanmışsın. nasılsın?" deyip yanına geldi doktor.

"iyiyim de, ne oldu ki bana?"

"sanırım uykunu tam almamış ve yemek yememişsin, tansiyonun düştü ve bayıldın. neyseki düşüp kafanı yarmadan arkadaşın getirdi seni." Seungmin kaşlarını çatıp karşısındaki Chan'a baktığında onun da kendisine baktığını gördü. arkadaş?

"uykunu iyi alıp iyi beslenmelisin Seungmin, istediğin zaman çıkabilirsin." deyip dışarı çıktı doktor.

Seungmin yerinde doğrulurken karşısında ellerini cebinde, duvara yaslanmış kendisine sırıtan Chan'a baktı.

"ne gülüyorsun?" deyip kaşlarını çattı.

"tüm gün hiçbir şey yapmayıp beni geçebilmek için ders mi çalıştın?"

yutkunup gözlerini kaçırdı Seungmin. "sana ne?" Chan daha çok sırıttı.

"hayatını kurtardım, borçlusun bana." ardından zil çaldı.

"kurtarmasaydın? bıraksaydın ölseydim." deyip göz devirerek ayaklandı Seungmin.

"ben iyi bir insanım." hiçbir şey demeden kapıya gitti Seungmin.

"bir teşekkürü hak ediyordum en azından." deyip alayla dudak büktü Chan.

"teşekkür ederim, yapmak zorunda değildin." deyip sinirle dışarıya çıktı. ardından koşarak ona doğru gelen arkadaşlarına gülümsedi.

"SEUNGMIN!!" deyip üstüne atlayan Felix'e sımsıkı sarıldı.

"salak insan! ne kadar çok merak ettik seni. tüm gün hiçbir şey yiyip içmeden ders çalışılır mı?? manyak." diyen arkadaşlarından azar yerken içeriden Chan çıktı.

"Seungmin, bir hafta bizde kalıyorsun itiraz yok." dedi Hyunjin.

"ya hayır bana hiç ders çalıştırtmıyorsunuz siz imdat, olmaz."

"itiraz yok demiştim." derken gözleri Chan'n üstündeydi.

"bence de, Seungmin'e iyi bakın yine düşüp bayılmasın da bana borcu olmasın." derken yine sırıtıyordı tabii ki.

"Seungmin? bu seninle miydi?" yutkundu Seungmin. "uyandığımda oradaydı."

"doktor bizi kovdu? senin orada ne işin vardı?" derken sinirlenmişti Hyunjin. omuz silkti Chan. "keyfim durmak istedi."

"Hyunjin." dedi arkadaşını çekiştirirken. "hoşuna gidiyor değil mi? çünkü seni geçeceğim diye çabalayan biri var, bu da egonu tatmin ediyor." kafasını iki yana salladı. "arkadaşım senin aptal küçümsemelerin yüzünden bu halde."

"umurum dışı, bu halde olmasaydı."

"Chan, git artık." demesiyle Chan omuz silkerek gitti.

"niye gönderdin ya? bıraksaydın da ağzını burnunu kırsaydım."

"gerek yok, gidelim mi? acıktım." derin bir nefes verdi Hyunjin. "pekala, daha azarlayacağım seni."

"kıyamazsın ki bana." deyip şirince gülümsedi. "öyle bir kıyar ki." dedi isyan ederek Jisung.

"sus, sen hak ediyorsun." saçlarının karıştırdı. "ya yürü git ya!"

-

buraları klasik lise teması gibi ama aslınds öyle değil fic ilerleyen bölümlerde inşallah düzelcek🫂🫂

reckless, chanminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin