Artık iyi olanların değil, iyi oynayanların dünyası burası.
-William ShakespeareYürüdüğünüz yollar; cam kırıklarıyla dolu da olsa, bir bıçak kadar keskin de olsa, sonunda bir hedefiniz varsa, yaranız ne kadar derinleşirse derinleşsin acıyı görmezden geliyordunuz. Ta ki, hislerinizi kaybettiğiniz güne kadar. O gün geldiğinde, ortaya bambaşka bir kişi çıkıyordu. Biraz diri, azdan çok ölü...
Güneşin yakıcı ışıkları gözüme vururken yüzümü buruşturarak yatakta doğruldum. Dünden beri deliksiz bir uyku çekmeme rağmen hala çok yorgun ve bitkin hissediyordum. Telefonu elime alıp saate baktığımda şoka girdim. Saat üçtü ve benim hazırlanmak için son dört saatim vardı. Yataktan hızlıca çıktım. Hızlı bir duşun ardından çıkıp üzerime tayt ve sewatshirt giyip mutfağa geçtim. Kendime acı bir kahve yaptıktan sonra koltuğa oturdum. Telefondan mekanın görünüşüne baktığımda çok lüks bir yerdi ve ona göre giyinmem gerekiyordu. Kahvemi bitirdikten sonra giyinme odasına geçtim. Dolabı biraz karıştırdıktan sonra, ne giyeceğime karar vermiştim. Siyah boynu ve kolları kapalı. Üst kısmı taşlı bir büstiyerden oluşan göbek kısmı açıkta kalan ve yere kadar uzanan bir elbise seçtim.
Oturup önce saçlarımı yapmaya başladım. Saçlarımı aşağıdan bir balerin topuzu yaptıktan sonra dumanlı bir göz makyajının artından kan kırmızısı bir ruj tercih ettim. Elbiseyi üzerime geçirip, ayakkabılıktan siyah tek bant yüksek topuklu bir ayakkabı seçtikten sonra, çantamı telefonumu alıp evden çıktım. Bizimkilere haber ettikten sonra navigasyondan gideceğim mekanın adresini açtım. Trafik vardı ve benim yarım saatim kalmıştı. Buna rağmen pek önemsemiyordum. Radyoyu açtığımda Darmaduman çalıyordu son ses açtıktan sonra bir elimle direksiyona vurarak ritim tutmaya başladım
"Darmaduman ruhum, darmaduman
Uyutsalar da uyumsuz kalıp uyanmak kural
Hak eden hakettiğini bulacak, denir "karma" buna
Göreceksin! Kafanı istediğin kadar sakla kuma"
Açılan trafikle gazı kökledim. Çok geçmeden mekana ulaştığımda arabayı valeye teslim ettim. Elbisenin eteklerini bir elimle hafifçe toplayıp kırmızı halıdan içeri geçerken, patlayan flaşlardan fotoğraflarımın çekildiğini hissetmiştim. İçerisi oldukça kalabalık ve nezih bir ortamdı. Kapıdan girmemle tüm bakışların üzerime dönmesi bir olmuştu. Tam yürüyecekken koluma orta yaşlarda oldukça heybetli bir adamın girmesiyle duraksadım.
"Ah! İmrancığımın bir tanecik kızı, güzeller güzeli Lavinya! Hoşgeldin."dediğinde tehlikeli bir gülüş vardı dudaklarında. Ürpertici derecede karanlık gözleriyle, cehennemin derinlerinden gelen bir iblisin beden bulmuş hali gibiydi. Bozuntuya vermemeye çalıştım çünkü buradaki herkesi net bir şekilde tanımam gerekiyordu. Yüzüme aptal bir gülümseme yerleştirerek dudaklarımı araladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarma'alışır
General FictionBir kıvılcım çıksa, alev alev yanacaktı bedenlerimiz... Göğsüm hızlanan nefesim ile inip kalkarken zaten buz gibi olan ellerim daha da soğumuş, tişörtünün altından sıcak tenini hissediyordu. Yutkundum "Marsel, sana kafa atmamı istemiyorsan uzaklaş...