Hayat, zorlu mücadeleler köşkü
Kendimden biliyordum, insanlar çok acımasız, gaddar ve nankör. Minnet duymayı bilmeyen, af dilemekten aciz yaratıklar. Kimsenin düşüncelerini ve fikirlerini önemsemeden onun adına aldıkları kararlarla onun hayatını zindana çeviren mahlûkatlar. Tabi bu bütün insanlar için geçerli.
Çünkü çevre insanı etkiler, etkilenen insan değişir.
Daha ben küçük bir çocukken adıma alınan kararlar ile yaşamımı devam ettiriyordum, ettirmek zorundaydım.
Darcy o kıyafeti giyme!
Darcy büyüğüne böyle şeyler söyleme!
Darcy o kitapları okuma!
Darcy bugün odandan çıkmayacaksın! Cezalısın!
Darcy artık akademiye gitmen yasak!
Herkesin bir zamanlar yaşamış olduğu bir durum gibi öyle değil mi? Onu yap, bunu yapma! Aslında düşündüğünde ne kadsr da saçma. Bir çocuğun eğitilmesi, bir şeyleri öğretibilmesi için kullanılan bu yöntem ne kadar da acizce.
İnanın ki bana yapmamam adına söylenen hiçbir şeyi yapmaktan geri durmadım!
Yetimhane görevlileri 10 yaşlarımda akademiye gitmek için izin istediğimde izin vermemişlerdi. Orada yaralanıp yetimhanenin başına dert olmamı istemiyorlardı. Bunun için her yetimhaneden kaçtığımda geri döner dönmez bana ceza verip ya günlerce odama kapatılır ya da iyi bir dayak yerdim. Buna rağmen cezamın ardından ertesi gün tekrardan akademiye giderdim. Akademide pek yaralanmazdım. Hatta şöyle söylemek gerekirse akademude yaralanmadığım kadar yetimhanede yaralanırdım. Bu da işin ayrı bir tezatlığıydı.
Akademiye girdiğim andan itibaren vücudumu bir sıcaklık kapladı, buz tutan ellerimi yumruk halinde sıktığımı içeri girdiğimde fark etmiştim. Derin bir nefes çekip uzun koridordan hiç sapmadan ilerledim. Akademi çok büyük olmasa bile öğrenci sayısı az olduğu için bize büyük geliyordu. Bu yüzden birçok odası boştu. Kullanılan yanlızca iki veya üç oda vardı. Bunlarda yaşlara göre eğitim seviyelerinden dolayıydı. Yani 15 yaşındaki biriyle 10 yaşındaki biri aynı sınıfta eğitim görmüyordu.
Koridorun sonundaki büyük salonun büyük ahşap kapısını tıklatıp içeri girdim. İçerisi gaz lambalarının sarı ve hoş ışığıyla kaplanmıştı, zeminin koyu kahve ahşapları ile oldukça nostaljik bir görünümü vardı. Odanın ortasında büyükçe bir minder ve bir önceki günden kalma savaş izleri vardı. Etraf katanalar, kunailer, kılıçlar ve bıçaklar gibi birçok aletle donatılmıştı. Hatta hemen arkamda kalan duvarda bir el boyutunda birkaç tane shuriken vardı. Buraya bir sıkıntı çıkmadıkça her gün gelirdim. Hatta bazen akademideki ustaların bile gelmediği günler gelirdim. Bu yüzden de genelde akademi anahtarı bende dururdu.
Amacım çok güçlenmek falan değildi. Yanlızca yetimhanede kaldığım süre boyunca kendimi kurban edilmeyi bekleyen bir koyun gibi hissediyordum. Beslenen, giydirilen, içirilen ve yeterli seviyeye geldiğinde de öldürülen. Onlar için yanlızca bir gıda olmak istemiyorum. Eğer olursam da o halde onları zehirleyen en pis ve leş gıda olmaktan gurur duyarım.
Yetimhane görevlilerine ve hatta yetim çocuklara karşı içimdeki bu öfke dinecek veya bir gün sönecek türden değil. Bundan emin olabilirsiniz.
Onlar- her neyse!
Etraftaki aletleri toparlayıp odanın kenarındaki ağzı açık sandıklara koydum. Bu sırada kunailerin veya diğerlerinin birbirleri üzerine düşüp çıkardıkları seslerdense daha farklı bir ses duydum. Daha önce tanımadığım birinin sesi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUNCAK MEZARLIĞI
Novela Juvenil"İnsanlara bir umut verirsen amaçları uğruna ölmeye razı gelirler. İnsanlara bir nefret tohumu saçarsan o halde ölüm senin yakandadır." "İnsanları çok büyütüyorsun." "Evet büyütüyorum,"dedi kafasına geçirdiği kapişonluyu çıkarıp bembeyaz saçlarına t...