Balkon

252 22 14
                                    

Üniversiteye yakın bir yerde genelde öğrencilerin kiraladığı iki odalı dairelerden oluşan bir apartmanda oturuyordum. İki odalı dediğime bakmayın bir öğrenci evi için oldukça ferahtı. Ayrıca komşularınızın da sizin gibi öğrenci olması ne kadar harika bir şey anlatamam. İkinci yılımda kaldığım ev üniversiteye pek yakın değildi ve standart ailelerin oturduğu bir yerdi.

Sizden nefret etmeleri için bir şey yapmanız gerekmiyordu, öğrenci olmanız yeterliydi. Ben kendimi bildim bileli pek içine kapanık birisiydim. Bu aktif bir şekilde bilincinde olarak kabul ettiğim bir özelliğimdi. Gürültü sevmezdim, kalabalıktan hoşlanmazdım. Sesi soluğu çıkmayan kendi hâlinde takılan birisiydim. Oda arkadaşım da hatırladığım kadarıyla pek hareketli değildi. Tek kusurumuz belki arada sırada eve çok geç geliyor olmamızdı. Ama yine de sürekli apartman yöneticisinden azar yerdik. Olur olmadık her şey üstümüze kalırdı. "Apartmana kedi sokmuşsunuz, herkesin paspasına pislemiş. Çöpünüzü vaktinde kapı önüne koymamışsınız bütün apartman çöp kokmuş. Eve kız getirmişsiniz, aile apartmanı burası bir daha böyle bir şey olmasın. Yüksek sesle müzik dinliyormuşsunuz bir şey teyzenin başı ağrımış. Beşinci kattaki bilmem ne beyin ayakkabıları çalınmış.". Bizden nefret ediyorlardı. Bir nedenleri yoktu. Öğrenciydik sadece. Ne kadar her gördüğümde selam versem de, kapıda karşılınca kapıyı tutsam da, kaç defa pazardan aldıklarını evlerine taşımalarına yardım etsem de bizden nefret etmişlerdi. Eh napalım herkese de yaranamazdık.

Normalde planım mezun olana kadar orada yaşamak iken üçüncü yılımda taşınmıştım. Pek fazla yer değiştirmeyi sevmezdim. Alıştığım şeyler değişsin bozulsun istemezdim. Okula hep aynı yoldan yürür, belirli tişörtlerimle belirli ayakkabılarımı giyerdim.

Oda arkadaşım artık ne yapıyordu bilmiyordum. Hiçbir zaman yakın olmamıştık. İyi birisiydi bir derdimiz yoktu ama aynı frekansta değildik. Canı sağolsun.

Karşı komşum Jongdae ile çok iyi anlaşıyorduk. Aynı fakültede okuyorduk. Komuşum olana dek kendisini tanımıyordum, ilk başta pek sikimde olduğunu da söyleyemem. Ama kafamın tuttuğu birisiydi. Yalnız zamanımdan vakit ayırmama neden olacak kadar kendisinden hoşnuttum. Üst komuşum için aynılarını dile getiremem ama.

Bitkilerden oldum olası hoşlanırdım. Belki de yetiştiğim evden dolayı. Annem de bitkileri pek severdi, evimizin her yeri yeşillikler içindeydi. Aloe veralar, kauçuk bitkileri, mor menekşeler, sarı sümbüller, çeşit çeşit kaktüs ve benim en sevdiğim aslanağzı evimizin her bir köşesini kıvrımını süslerdi. Annem benim için hayatta dile getirmeyeceği güzel sözlerin hiç birini bitkilerinden esirgemezdi. Annem beni de o kadar sevse belki de daha çekilir birisi olurdum diye düşündüğüm çok olmuştur, saymadım.

Apartmanı ilk defa gezmeye geldiğimde balkonu görür görmez aşık olmuştum. Balkon benim küçük bitki bahçemdi. Aile apartmanında otururken evde geçirdiğim zaman çok kısıtlıydı, okula olan mesafesinden dolayı genelde evde olsam da bir şey yapacak enerjim olmuyordu.

Ancak şimdi ders aralarında eve gelip uyuyabilecek kadar yakında yaşıyordum ve ben zaten evde zaman geçirmeyi çok seviyordum. Balkon benim tutku projem gibi olmuştu. Arada anneme benzemeye başladığımı düşünüyordum. Bitkiler bana huzur veriyordu. Ancak üst komşum benimle aynı fikirde olmasa gerek.

Pezevenk herif ya da kadın sürekli balkonuma izmarit atıyordu. O kadar sık yaşanıyordu ki bu apartmanın rüzgar alan cephesinde olduğumuzu bilmesem bilerek atıyor diye düşünecektim. Genelde kendi kendime sinirlenip küfür ediyor izmaritleri toplayıp çöpe atıyordum ama tam mevsim bahara çalarken erken açmaya başlayan küpe çiçeklerimin bir kısmının yanıp üstünün kül olduğunu görmem benim için bardağı taşıran nokta olmuştu. Artık dayanamıyordum. Kapılarına gidecektim.

İzmarit' chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin