Chanyeol'ün evime geldiği ikinci gün ilk günkü kadar öfkeli değildim ama hâlâ şaşkındım. Bir önceki gün gibi ben bitkileri sularken o izmaritleri toplamıştı. İzmarit atmıyor olsa aşağıya inip toplamakla da uğraşması gerekmeyecekti. Yine de atıyordu. "Atmak istiyorum çünkü." diyordu. Ama ikinci gün ilk günden farklı olan bir şey vardı. Benim dersim yoktu.
Park Chanyeol koltuğumda oturmuş pek de gitmeye meyilli değilmiş gibi bana bakıyordu. "Ee, ne yapacaksın? Gitsene evine." dedim. "Biraz yoruldum. Azıcık soluklanıp kalkayım.". Yalan söylediği çok barizdi. Nefes nefese bir hâli yoktu. Ayrıca yaptığı iş maksimum üç bilemedin beş dakika sürmüştü. "Siktir git, yalancı köpek.". Mazoşist falan mıydı acaba? Sözlerim sırıtmaya başlamasına neden olmuştu. Onu zorla evden dışarı atmam da hoşuna gider miydi acaba?
Üzerine doğru yürümeye başladım. Kolunu sıkıca tutup onu koltuktan kaldırmaya çabaladım ama yerinden biraz bile oynamamıştı. Bana gülerken "İstemediğim sürece beni hiçbir şekilde burdan kaldırmanın yolu yok." dedi. Pes edip kolunu bıraktım. Cebimden telefonumu çıkardım. "Polisi aramazsam tabii ki.".
"Cidden polisi aramayacağını biliyorum. Boşuna beni kandırmaya çalışma.". Derin bir nefes verdim ve telefonu cebime geri soktum. "Ne bok yersen ye." diyip mutfağıma doğru yürüdüm. Karnım açtı ve acilen kahvaltı yapmak istiyordum.
Peşimden gelip kapıya yaslanarak beni izlemeye başladı. Zaten evimde olması başlı başına bir gerginlik nedeniydi. Bir de gözlerini üstümden alamıyordu. Konuşacak gibi bir hâli olmadığı için bu işi ben devraldım. "Hayırdır, aşık mı oldun bana? Ana kucağı alıp taşıyayım mı seni gittiğim her yere?". Güldü. Ardından bir sandalye çekip mutfak masasına oturdu. "Belki de aşık olmuşumdur cidden. Ne yapacaksın o zaman?". O göremese bile gözlerimi devirdim. "Benimle dalga geçmekte bu kadar eğlendiren ne var cidden anlamıyorum.".
Ben kahvaltımı bitirince de gitmemişti. Bütün günü benim evimde oturarak mı geçirecek acaba diye düşünmeye başlıyordum ki öğleden sonra dersinin olduğunu söyleyerek evimi nihayet terk etti.
İzmaritleri kendisi toplamaya başladığından beri tek bir gün bile aksatmadan sabahları evime gelmişti. Bazen izmaritleri toplayıp gidiyor bazen de biraz ortalıkta dolanıp benimle uğraşıyordu. Eğer ben gideceksem evden benimle beraber çıkıyordu. Bir iki hafta bu böyle devam etmişti. İster istemez Chanyeol'ün sabahları evimde olmasına alışmaya başlamıştım.
Sehun, Chanyeol'ün sabah evime gelip yaptığı mesaiyi biliyordu. Yine de Sehun'un bende kaldığı bir gecenin sabahında ilk kez denk gelmeleri enteresan olmuştu.
Ben banyoda olduğum için kapıyı Sehun açmak zorunda kalmıştı ve ben banyodan çıktığımda koltuğumda yayıla yayıla sohbet eden bir çift ucubeyle karşılaşmıştım. Sehun'un dışa dönük birisi olduğunu biliyordum. Ama benim baş düşman olmanın ucundan döndüğüm herifle bile hızlı bir şekilde iyi anlaşmasını da beklememiştim. İkisinin de yüzünde güller açıyordu.
Somurtarak yanlarına gidecektim ama vazgeçip mutfağa gittim. Mutfaktan almam gerekenleri alıp geri döndüm. Balkona ilerlerken "Hadi Chanyeol, mesai vakti." dedim. Chanyeol hemen ayağa kalkıp peşimden geldi. Balkona çıkınca peçeteyi eline tutuşturup ben de saksıları sulamaya başladım.
Üç kişinin sığabileceği kadar yer yoktu. Bu yüzden neden ayaklandığını anlamadığım Sehun kapı kenarına yaslanmış hâlâ Chanyeol ile sohbet etme peşindeydi. "O bir yıl mezuna bıraktı herhalde." dedi. Kimden bahsettiklerini bilmiyordum. Umrumda da değildi. "Evet, zaten lisenin son yılı biraz zor geçmişti onun için. Liseden bir arkadaşımız araba kazasında vefat etmişti." diye cevap verdi Chanyeol.