Akşam olduğunda Jongin'i yine kapımda buldum. Bu sefer ders çalışmak için gelmemişti. Takılmak istiyordu. Ama takılmak derken yanlış anlamayın. Beraber bir şey yapmaktan çok sessiz sakin oturmaktı derdi. Benim de karışacak hâlim yoktu. Nedendir bilinmez, ya da tahmin edilebilir ama ben emin değildim, sosyal pilim acayip bitmişti. Çok şükür haftanın sonuna gelmiştik de bir sonraki günümü sosyal pilimi doldurarak geçirebilecektim.
Jongin oturma odasında çizgi film izliyordu. Artık yaşım oldukça geçmiş olacak ki hangi çizgi film olduğuyla ilgili hiçbir fikrim yoktu ama Jonginin oldukça hoşuna gitmiş gibiydi. Ben ise mutfakta gariban bir öğrenci yemeği yapmakla meşguldüm. Bir yandan da masaya hoparlöre alıp koyduğum telefonumdan Sehun'un o günkü randevusu ile ilgili detayları dinliyordum. "Kız çok güzel giyinmişti bu bir artı puan. Tarzı hoşuma gitti bayağı. Oldukça da kibardı. Ama kibarlıktan o kadar eminim değilim. Çıtı pıtı narin bir şeyse o zaman hoş olmaz. Hem de kendi içeceğini kendisi ödedi.". Ocaktaki pilava suyunu döküp tuz attım. "Aşko kuşko değil yani?". Ardından hemen yanındaki annemin memleketten yolladığı fasulyenin altını kıstım. "Hayır, değil. Yani bence. Emin değilim yavrum.". Pilavın suyunun kaynadığını görünce onun da altını kısıp ocaktan uzaklaştım ve telefonu elime alıp sandalyelerden birisine oturdum. "Aşko kuşko çıkarsa hiç çekilmez. Ya bana kafayı takar best friend olalım diye, hazırlıkta çıktığın kız gibi. Ya da benden şüphelenip aramıza girmeye çalışır.". Hoparlörü kapatıp telefonu kulağıma koydum. Sehun'un sesi artık daha net geliyordu. "Öyle bir şey yaparsa benim için direkt nanay olduğunu biliyorsun.". Bacaklarımı sandalyede yukarı çıkarıp dizlerimi kendime çektim. "Keşke Mina ile ayrılmasaydın. O kız benimle arasına tam düzgün mesafe koymuştu.".
"Tamam canım önemlisin de sadece sana karşı davranışlarından çıkmıyorum kızlarla hani yani. Mina çok kafamı sikiyordu.".
"Haklısın. Neyse ben kapatıyorum şimdi. Jonginle oturacağım biraz." dedim ayaklarımı yere indirip sandalyeden kalkarken. "Selam söyle, öpüldünüz." diyip kapattı. Yavaşça oturma odasına yürüyüp kapıdan Jongine baktım. Hâlâ sessizce çizgi film izliyordu. Yanına doğru geçerken kafasını kaldırıp bana baktı. "Ne izliyorsun?" diye sordum. "Şu çocuklar okuldan sonra hava kararana kadar ormanda oyun oynuyorlar, rol falan yapıyorlar. Onların maceralarını anlatıyor." diye açıkladı. "İlgi çekici bir şeye benziyor.". Gülümsedi ve gözlerini tekrar ekrana çevirdi. "Güzeldir bayağı, şu sıralar çıkan çizgi filmlerden en başarılı olanlardan birisi bence.". Birbirine gram benzemeyen üç tane çocuk bir ağacın yanında bir şeyler yapıyorlardı. Siyahi olanın ana karakter olduğunu anlamam çok sürmedi.
Bir süre ben de Jonginle çizgi filmi izledim ama aklımın bir köşesinde de yemek vardı. Kalkıp yemeğin altını kapattıktan sonra tekrar yanına döndüm. "Biraz dinlenince yemek yiyebiliriz. Kusura bakma sana dışardan yemek ısmarlamak isterdim ama bu ay çok rahat değilim." dedim. Gülümseyip "Hiç dert değil hyung. Evini açıyorsun bana daha ne yapacaksın?" dedi.
Kısa bir süre sonra yemek yedik. Ardından bir iki saat daha ayrı ayrı takıldık. Ben biraz odamda ders çalıştım. Jongin de yine kendi kendine oturma odasında takıldı. Ardından vakit gece yarısına gelirken kül kedisi gibi evine döndü. Onu uğurladıktan sonra ben de yorgunluktan bayılır gibi uyuya kaldım.
Ertesi gün kalktığımda ilk fark ettiğim şey odamdaki grilikti. Kalkıp odamın camına ilerledim. Perdeyi açtım ve gökyüzündeki kara bulutlara baktım. Belli ki bugün moralim bok gibi olacaktı. Elimi yüzümü yıkarken o gün kimseyi çekemeyeceğimi düşündüm. Bazen böyle olurdu. Bir gün ya da bir kaç gün kendimi uzak tutardım her şeyden ve herkesten. Sehun ve Jongdae buna alışkındı. Ama her sabah evime gelen Chanyeol için normalde kimseyle görüşmeme kuralımı ufaktan çiğnemem gerekecekti.