Ben yapayım

113 16 12
                                    

En sevdiğim mevsim kesinlike bahardı. İlk ya da son olması önemli değildi. Baharlardan hoşlanıyordum. Çünkü genelde ciddi şeyler hep kışın ve yazın olur gibime geliyordu. Kış ve yaza kıyasla baharlar sanki daha sakin ve tekdüze geçerdi. Ben de tekrar tekrar dile getirdiğim gibi pürüz sevmeyen birisiydim.

Havalar ısınıyordu. Bu güzel bir şeydi. Ama kışın sonunun yaklaşıyor olması benim izmarit meselesini çözmek için vaktimin kısıtlı olduğu anlamına geliyordu. Chanyeol'ü en son görüşümün üstünden bir hafta geçmişti. İzmarit sayılarında belirgin bir azalma vardı. Hâlâ, evet, balkonuma yolunu buluyorlardı ama iki bilemedin üç adet oluyordu sadece. Bu meselenin kökten çözülmediğini ama çözüm sürecinde yaptığım şeylerin de boşa gitmediğini gösteriyordu sanırım.

İlk başta nasıl olsa o gelip benimle konuşacak diye dert etmemiştim. Derslerime giriyor, Sehun, Jongdae ve o ikisinin yanında kim ya da kimler oluyorsa bazen onlarla takılıyor, bazen de evde ya da kütüphanede oluyordum. Hayatım bundan ibaretti. Ve keyifliydim. Böyle de devam edebilirdim. Sonuçta o kadar dert olacak kadar izmarit atmıyordu. Bitkilerim de gayet sağlıklıydı.

Ancak bir hafta geçer geçmez izmarit sayıları eskisinin de iki katına çıkınca o gece doğru düzgün uyuyamadım. Ertesi sabah yerlerde sürünerek evden çıktım. Park Chanyeol kapımın karşısında bana bakıyordu. "Günaydın, bu sefer kaçma." dedi merdivenin önüne doğru bir kaç adım atıp. Kapıyı kilitledim. Zaten o sırada zombiymişim gibi hissettiğim için ayaklarımı sürüye sürüye yanına doğru yaklaştım. "Kaçmayacağım, dersime gitmem lazım.". Geçebileceğim kadar yer bırakarak geri çekildi.

Ben inerken o da peşimden geliyordu. "Geçen gün bana izmaritleri kesmen için ne yapabilirim demiştin ya?". Dış kapıyı açarken kafamın üstünden elini uzatıp kapıyı tutmuştu. Anlamayarak ona döndüm bir an durup. "Evet, ne oldu?". Kafasını biraz eğdi. "Düşünüp karar verdim." dedi. "Ama dersinden sonra söyleyeceğim.". Ben kapıdan çıkıp giderken o apartmanın içine geri girdi. Meselenin sonuna yaklaşıyor olduğumu hissediyordum sanki ama o hâlâ benimle geçebileceği dalganın son damlalarını sıkmak istiyor gibiydi.

Dersten sonra ortalıkta Chanyeol'ü aradım. Cidden aradım. Ama bulamadım. Bir sürü zaman kaybetmiştim. En son çare olarak,"E, o beni bulur o zaman" diye düşünerek çimenlik bir yere bağdaş kurup oturdum. Ben oturduktan iki dakika kadar sonra yanımda bitmişti.

"Nerdeydin, seni aradım." dedi. Ben de omzumu silktim. "Seni arıyordum.". Hafifçe bir güldü, yanıma oturdu. "Ben seni bulurdum ki, boşuna vakit kaybettik.". Bedenimi ona doğru çevirdim suratına daha rahat bakabilmek için. "Bizi ne saçma sapan bir hâle soktuğunun farkında mısın?". Kafasını eline yaslayıp gözlerimin içine baktı. "Elimden geleni yapıyorum.".

"Benimle uğraşmak için mi?".

"Hayır.". Bir şeyler daha demesini bekledim. Konuşmadı. Öylece oturduk bir süre. Ama sabrımın da bir sınırı vardı. "Ee," dedim. "neymiş benimle uğraşmamak için teklifin?". Kolunu kaldırıp oturuşunu bozdu. Bacaklarını uzatıp ellerini kafasının arkasına koyup çimene uzandı. "Hava çok güzel değil mi bugün? Tadını çıkaralım.". Suratım ekşidi, kaşlarım çatıldı. Hâlâ benimle taşak geçiyordu. "Bak Chanyeol, benim arkadaşım falan değilsin. Ne söyleyeceksen söyle, şu meseleyi halledelim sonra da yolumuza bakalım.". Yan dönüp dirseğinin üzerinde dikleşip yine kafasını eline yasladı. "Seninle arkadaş olmak gibi bir isteğim yok zaten. Havanın tadını çıkarmak istedim sadece. Seninle sessizce oturmak bana keyif veriyor." dedi. Bu dediklerinden ne çıkarmam gerekiyordu.

Hem aramızda dostça bir şey olmasın diyordu hem de takılmak istiyordu. Aklıma mantıklı hiçbir şey gelmiyordu. Karşımdaki adama sadece öfke besliyordum. Evet belki de sessizlik rahatsız edici değildi ve ben de tadını çıkarabilirdim ama bir an önce bu izmarit meselesinden kurtulmak gibi önceliklerim vardı. "Sürekli diken üstünde olmak zorunda mısın? Hep tetikte bekliyorsun. Bazen de insanın anın tadını çıkarması lazım." diyerek düşüncelerimi böldü. "Anın tadını çıkarmamı seninle aramızdaki meseleyi çözememem engelliyor. Benim keyfimi bu kadar önemsiyorsan bir an önce derdini söyle de gideyim." dedim. Gözlerini devirdi. "Ben söylemedikçe nasıl olsa bekleyip duracaksın, sen bilirsin. Ben burda keyifli bir şekilde otururum, sen de gergin gergin bekle.". Suratındaki sırıtışı silmek istiyordum. Beni parmağında oynatıyordu şerefsiz.

İzmarit' chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin