19- Yaratılan Canavar

308 133 117
                                    

89 GÜN ÖNCE

Yalnızca üç seçeneğimin bulunduğu Meydan'da kısa bir şekilde gözlerimi gezdirdim. Hemen karşımda duran, yeşil yansımalı kılıç heykeli tüm görkemiyle bana bakıyordu. Kılıcın sağ tarafındaki kalın halat yada sol tarafındaki bıçak, bir süredir aklımı kurcalıyordu.

Ya kesecektim bileğimi kanım akacaktı..

Ya da asacaktım kendimi kanım donacaktı..

Bunların dışındaki bir diğer seçenek, bir seçenek olmanın acısını yaşatıyordu zihnime. Bu iki seçeneğimin arasında duran kılıç heykeli; her şeyin bir başlangıcı gibi bakıyordu bana. Kaçmam gerektiğini söylüyordu.

Üçüncü seçeneğim kaçmaktı.

Geçmişimi bırakıp kaçmaktı.

Ediz Akbulut'u bırakıp kaçmaktı.

Ait olduğum yeri ve ait olduğum hayatı bırakıp kaçmak demekti, bunu istemiyordum. Ben Eylül Nora; hayatım boyunca olduğum kişiden kaçmak için uğraşmış ve bir süreliğine de olsa başarmıştım. Artık yapamazdım. Yürüdüğüm yolun sonu çıkmaz sokaklardan biri değildi, yürüdüğüm yolun sonu uçurumlarla dolu bir buluşmaydı. 

Çöktüğüm yerden usulca başımı kaldırdım. Ne kadar süredir burada bu halde olduğumu bilmiyordum, belki de saatler geçmişti emin değilim. Gökyüzü yeni yeni aydınlanıyor, kılıç heykelinin etrafında yanan loş kırmızı ışıklar yavaş yavaş sönüyordu.

Sol kolumu usulca kaldırdım, bileğimdeki saatte durdu bakışlarım. Birazdan gelmiş olurlardı, oturduğum yerde biraz daha kımraştım.

Dün gece Ediz, Amerika'ya gitmişti. Bağlantıları her ne kadar güçlü olursa olsun, bu bir haftayı orada geçirmek zorundaydı. Zorunda kalmıştı. 

Zorunda bırakmıştım.

Birkaç gün önce Fransa'da hazırda bekleyen örgütüm, Amerika'ya uğramış ve Akbulut ailesine ait birçok işin önüne geçmişti. Kumarhanelerin kazancı son birkaç günde oldukça düşmüş, sevkiyatın alıcıları birden bire yok olmuştu.

Nolan Andrew benim yarattığım bir canavardı, örgütümü alıp en kısa zamanda Türkiye'ye gelmesi ve tüm bu gidişatı hızlandırmamız gerekiyordu.

Akbulutlarla daha fazla bir bağ kurmadan, onları yıkmam gerekiyordu.

Meydan'ın kapsı sert bir şekilde açıldı. İlk görüş açıma Derin girdiğinde, kısa bir şekilde gözlerini Meydan'da gezdirdi. Beni yerde, dizlerimi karnıma çekmiş bir vaziyette gördüğünde kaşları havalandı. Duruşunu bozmadan adımlarını ilerlettiği sırada arkasından yürüyen Batu'yu gördüm. 

Ağır hareketlerle çömeldiğim yerden kalktım. Bu esnada ekibin tüm üyeleri yanıma ilerlemeye başlamıştı. ''Sabah sabah ne işimiz var ya burada?'' diye mırıldandı Mira, Meydan'ın boşluğunda sesi yankı yaparken. Bakışları bana çevrildiğinde kaşlarını çattı. ''Sen burada mı sabahladın?'' sorusuyla kendimi silkeledim. Yorgunluktan gözlerim kan çanağına dönmüş olmalıydı. 

''Hesap kitap,'' verdiğim yarım yamalak cevap sonrasında herkes yanıma gelmiş ve beni oluşturdukları dairenin içine almıştı. Aklıma buraya ilk geldiğim gün geldiğinde gülümsemeden edemedim.  ''Evet,'' dedi Batu, cebinden çıkardığı sigara paketiyle. ''Neden toplandık daha karganın bokunu yemediği bu saatte?'' sözleriyle Mira kıkırdadığında Derin, Batu'ya döndü. ''Karşında koskocaman sigara içilmez panosu var Batu,'' dedi rahatsız olduğunu açık bir dille belli ederek. Batu kaşlarını çatarak bana döndü. ''Liderimiz burada içtiyse o panonun bir önemi yok artık benim için,'' dedikten hemen sonra beklemeden sigarasının ucunu alevlendirdi.

Kırmızı Örümcek Zambakları (KİTAP OLUYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin