[10 BÖLÜM]

77 13 2
                                    

Midyata dönmüştuk artık. Azat yavaş yavaş iyileşiyordu. Başımıza gelen o talihsiz olaydan iki hafta geçmişti. Ve ben babama hâlâ gerçeği söylememiştim. Bahtiyara da gözdağı vererek, susmasini sağlamıştım. Çünkü babam bunları bilseydi, sadece Handanin babasını değil, tüm sülaleyi öldürürdu. Buna izin veremezdim. Çünkü Handanin güvenini yavaş yavaş kazanmaya başlıyordum. Her şeyi yerle bir edemezdim şimdi. Sabah uyandığımda, ilk işim dün Bahtiyarin bana aldığı kıyafete bakmak olmuştu. Her şey de tam istediğim gibi olmuştu. Takımlar, gömlekler pek benlik şeyler değildi. Giyerdim ama pek sevmezdim hiç bir zaman. Kıyafete göz atarak, beyaz polo yaka tişört ve siyah renginde olan bir pantolonu almıştım. Böyle giyinmeyi çok severdim. Hep böyle giyinirdim ama hapiste pek bir seçeneğim yoktu takımdan başka. Çünkü ağa oğluydum ben. Bana böylesi yakışırdı. Şimdi ise kendim olmaya karar verdim. Seçtiğim şeyleri giydikten sonra, sıra ayakkabıya geldi. Günlük ve spor tarzında olan bir ayakkabıyı alarak giydim yavaşça. Saçlarımı da düzelttikten sonra, banyodan çıkan Handana bakmıştım. Epeyce şaşırmıştı o da beni böyle görünce. Yüzünden belliydi. Küçük çaplı bir şok yaşıyor olabilirdi.

"Hay maşallah..."

Sessizce diyerek, gülümsemişti. Herhalde duyduğumu bilmiyordu. Bir kaç saniye sonra, kendine gelerek beni baştan aşağıya doğru inceledi iyice.

"Cihan, nereye böyle? Bunlar ne?"

"Noldu? Beğenmedin mi?"

"Yok da.. Şaşırdım. Hiç böyle görmedim seni."

O beni ne zaman görmüştü ki? Hiç bir zaman. Adımı duyduğu an bile yolunu değiştiriyordu hemen.

"Yakışmadı mi?"

"Hayır, canım... Yakıştı, hemde çok."

Canım diyen dillerini yerdim ben onun. Bana yaklaşarak, boyun kısmında kapalı olan düğmeleri yavaşça açmıştı gözlerime doğru bakarak.

"Böylesi daha güzel oldu."

Onun bu hareketine hayran kalmıştım. Çünkü hem kendine hem bana güveniyordu. Havalar hâlâ az da olsa soğuktu. Handan, dolabı açarak siyah yakaları kürklü olan ceket alarak kollarıma geçirmişti.

"Şimdi tam oldu."

"Teşekür ederim."

Gülerek, teşekür ederek Handanla beraber odadan çıkmıştım. Salona girdik. Herkes oradaydı bizi bekliyordu.  Bir tek Azat eksikti.

"Dudu, Azat odasında mi?"

"Yok, kızım..Azat erkenden çıktı konaktan."

Handanla birbirimize bakmıştık. Iyileşme sürecinde olan bir çocuk nereye giderdi sabahın köründe? Saniyesinde iştahim kesilmişti. Hiç iyi kokular gelmiyordu burnuma çünkü. Yine bir bela alacaktı bu çocuk başına. Gerginliğimi Handana belli etmeyerek, her an saldıracak gibi olan babama bakmıştım.

"Bu ne, Cihan? Ben sana demedim mi birdaha seni lavuk gibi böyle görmeyeceğim diye? Inadıma mi yapıyorsun sen benim? Bak Cihan...Bana aslan lazım, koyun değil."

Tam da düşündüğüm gibi. Başlamıştı bizim sabah mesaisi. Babamın tüm bu söylediklerine hafifçe gülmüştum. Çünkü ben artık büyümüş, aklı başında olan bir insandim. Ve kimse beni değiştirmeyecekti. Değiştiremezdi de.

"Baba, ben nerede koyun nerede aslan olacağımı gayet iyi bilirim. "

"Bilmezsin! Karının dizinin dibinde oturursan,bilmezsin! "

Azattan ve Yarenden dolayı bana kızgındı. Hemde çok. Bir yandan da ailesini korumak istiyordu ama şefkat göstererek değil, onlara saldırarak, paramparça ederek. Biz bu durumlara alışmıştık artık ailecek. Her zaman böyle sert biriydi. Hiç de değişmedi. Ağzımı açmama ramak kalmıştı. Handan elimi masanın altında tuttuğu anda sıkıca tutmuştu. Bende sessiz kalmıştım.

KaraağaçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin