Denge ve uyum sembolüdür. Yeşil Turmalin erkeğin dengesini temsil eder.
(YEŞİL)
''Tenin, tenime çok yakışıyor''
Demir'in ağzından çıkanları kulakları duyuyor muydu? Panikle etrafımızı kontrol ettim onun kulakları duymayabilir ama başkalarının kulakları bu söylediğini duyabilirdi. Herkesin at bindiğini görünce rahat bir nefes aldım. Halime gülerek başını salladı ve elini bana uzatıp bekledi.
Tutmam için uzatılan eli büyük bir zevkle tuttum. ''Gidelim de mangal için hazırlık yapalım. Onlarda gelir şimdi'' saat üçe geliyordu. Sevdiğim bey yanımdaydı. Arkadaşlarımız yanımızdaydı. Güneşli hoş bir gündü. Ama yine de hüzünlü hissediyordum. Hiçbir terk ediliş bu kadar yakmamıştı canımı çünkü. Bugüne kadar çok arkadaş kaybettim, dediğim gibi uyumsuz biriydim ve genellikle insanların bana uyum sağlaması gerekirdi. Öyle olunca çoğu kişi tarafından terk edildim ama hep terk edilmeden önce hissederdim gideceklerini. Bu hiç beklemediğim anda gelen bir terk edilişti ve nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum. Daha ne kadar daha iyiymiş gibi yaparsam gün sonunda iyi olurum bilmiyordum ama birkaç gün daha dişimi sıkıp sabretmem gerekiyordu biliyordum. Herkes benim gibi yaşananlar hiç yaşanmamış gibi davranıyordu. Birbirimize hiç konuşmadan ayak uyduruyorduk.
Mutfakta düşünceli bir şekilde Demir'in sırtını izliyordum. Tanışalı en fazla bir ay olan bu adam nasıl bir ömür tanıyormuşum gibi rahat hissettiriyordu yanında? Aşk böyle bir şey miydi? Eğer aşk dedikleri buysa ben bir ömür daha onu tanımak istiyordum. Biraz daha yanına yaklaştım ''Ben ne yapayım?'' dedim gülümseyerek. Domatesleri yıkarken biraz düşünür gibi yaptı ''Etleri baharatlayabilirsin'' hemen hazır ola geçtim. İlk kez bir şey yapmamı istiyordu. Layıkıyla yapmam gereken konular vardı.
Birkaç saniye düşüncelerimi sessize alıyorum. Düşünsenize tuz yerine şeker koyduğumu falan. Sonra 'bu küçücük işi bile yapamadın mı' derdi. Demezdi de... olsun ben yine de layıkıyla görevimi yerine getirmeliydim. Biraz heyecanlandığımı itiraf etmem gerekiyordu sanırım. Onun yanında hiç heyecanlanmıyormuş gibi. ''At binmeyi biliyor musun?'' dedi yanımda salata için yeşillikleri özenle doğrarken. ''Orta okulda binicilik kursuna gitmiştik Berk ile'' Antep'te Berk'in dedesine ait bir at çiftlikleri vardı. Berk at binmeyi çok sevdiği, her bindiğinde de bir yerini kırdığı için hazır Almanya'ya alışmaya çalışıyor diye ikimizi birden kursa göndermişlerdi. Onun hobisinden nemalanmıştım. İlk bir ay atın üstüne binmeyi bırakın yularını bile tutmamıştım. Berk için öyle değildi tabii o bir ayın sonunda engellerden atlıyordu atı ile. Onu hep hayranlıkla izlerdim o zamanlar. Birazda kızardım onun yüzünden orada olduğum için. Ama gerçek şu ki at binmeyi hocalardan değil Berk'ten öğrenmiştim. Her konuda olduğu gibi o konuda da beni cesaretlendiren oydu.
Şimdi burada olsalar, burada olmaktan en çok mutluluk duyacak kişi oydu. Antep'i özlemişti, atını özlemişti biliyorum. Başımı iki yana sallayıp düşünceleri def ettim. Bir de sessize almıştım. ''Berk ile ne çok anınız var'' dedi o da marulları doğrarken. Çok anımız vardı. Hepsi mükemmel anılar değildi ama artık hepsi güzel bir anıydı. En kötüsü bile yüzümüzde bir tebessüm oluşturuyordu. Hele ki bir tebessüme muhtaç olduğumuz şu günlerde... ''Birlikte büyümenin avantajları işte'' dezavantajları da olabilirdi tabii ki... ellerimi yıkamak için Demir'in etrafından dolandım. Ellerimi yıkarken ona yandan bir bakış attım. Sanırım Berk'i kıskanıyordu ama bir şey diyemiyordu. Ya da dememek için kendini tutuyordu. ''Bitti mi işin?'' dedim biraz tezgaha doğru eğilerek. Bana attığı o kısa bakışın içerisine gizlenmiş kıskançlık duygusunu görmüştüm. Bu durum beni neden bu kadar mutlu etmişti bilmiyorum ama kıskanılmak hoşuma gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PUZZLE (YEŞİL VE KAHVERENGİ)
Teen FictionMerhaba, Ben İnci. Üniversite son sınıf öğrencisiyim ve bugün günlerden pazartesi. Benin için sendromu bir gün önceden başlamış olan pazartesi, aylardan Ocak ve bu ayın son günlerine yaklaşırken başımı döndüren biri ile tanışma münasebetinde bulund...