#1

346 27 2
                                    

Carlos alarmının ciyaklayan sesiyle gözlerini açtı. Eliyle uzanak alarmını kapadı ve derin bir nefes aldı. Gözlerini ovuşturarak yataktan kalktı ve tuvalete yöneldi. Tuvalette işlerini giderdikten sonra esneyerek giyinmeye başladı. Yeni bir pazartesi, yeni bir okul günü... Yorucu ve sıkıcı. Carlos öflenip pöflenirken okula geç kalmak üzere olduğunu fark etti. Aceleyle okul formasını giydi ve çantasını kaptığı gibi kapıya yöneldi. Annesinin arkasından "Kahvaltı etmeyecek misin?" diye seslenişini dahi duymadı.

Carlos hızlı adımlarla okula doğru yürüyordu. Kesinlikle geç kalacaktı. Carlos sonunda okulun kapısına varmıştı.Demir kapıdan içeri girerek büyük binaya yöneldi. Hızla merdivenleri çıkmaya başladı. O kadar dikkatsizce ve hızlıca çıkıyordu ki bir adamla çarpıştı. Hemen özür dileyerek çıkmaya devam etti. O kadar dikkatsizdi ki herifin arkasından nasıl da bakakaldığını fark edemedi.

Carlos şimdi sınıfının kapısının önünde duruyordu. 12/C tabelasına baktı ve son senesi olduğunu tekrardan fark etti. İçini bir hüzün doldurdu. İçlenerek kapıyı tıklattı ve içeri girdi. Hocadan ufak bir azar yedikten sonra sırasına oturdu. Sıra arkadaşı Lando kafasını sıraya koymuş kestiriyor gibi duruyordu. Tam o sırada Lando kafasını kaldırdı ve uykulu gözleriyle Carlos'a baktı. "Yine mi uyuyakaldın, Carlos?" diye sordu Lando. Carlos dalga geçercesine gülerek "Sen kendin uyuyorsun. Bana laf atma, kral." diyerek azarladı. Lando kafasını tekrardan sıraya koyarak uykusuna geri dönerken Carlos da defterini çıkarıp not almaya başladı.

Dersin bitiş zilinin çalması ile Lando tüm tembelliğiyle kafasını yine sırasından kaldırdı. Carlos'a dönerek konuştu. "Matematikçi istifa etmiş. Sen gelmeden önce hoca söyledi." Carlos şaşkınlıkla gözlerini açtı ama pek de umursadığı söylenemezdi. Omuzlarını silkti ve "Zaten doğru dürüst bir bok anlatamıyordu mıymıy kadın." dedi. Ardından konuyu değiştirerek Lando ile hararetli bir araba konuşmasına girdiler. İkisi de arabalara düşkünlerdi.

Öyle böyle bir şekilde okul geçti ve öğle teneffüsü geldi. Carlos, arkadaşlarıyla tüm teneffüs boyunca futbol oynadı. Hepsi ter içinde sınıfa döndüklerinde ders başlamak üzereydi. Ders matematikti ve yeni hocalarının karşısına testesteron yayıcı sucuklar gibi çıkmaları hoş olmazdı. Carlos, tuvalete gitti ve üstünü değişip deodorant sıktı. Temizlenmiş şekilde sınıfa geri dönmesiyle zilin çalması bir oldu.

Herkes sıralarına yerleşip kitaplarını çıkarırken kapıdan içeriye yeni hoca girdi. Carlos hayatında daha önce hiç bu kadar yakışıklı bir adam görmediğine yemin edebilirdi. Öğretmen gençti ve çok güzel bir suratı vardı. İnce fiziğiyle gözleri kamaştırıyordu. Adam sanki Tanrı tarafından kutsanmış gibiydi. Carlos sertçe yutkundu ve hocanın söyleyeceklerini dinlemeye hazırlandı.

"Tünaydın, sınıf. Matematik öğretmeninizin ani ayrılışı yüzünden beraberiz. Ben yeni öğretmeniniz Charles Leclerc. Umarım beraber güzel bir dönem geçiririz." Yeni gelen öğretmen gülümseyerek konuştu. Carlos hâlâ kendine gelememişti. Bu birden oluşan ani his de neydi? Öğretmenine ilk görüşte aşık olmuş olamazdı, değil mi? Lando, Carlos'u dürttü ve "Nerelere daldın yine, hey bre?" diyerek dalga geçti. Carlos sadece ona bakmakla yetindi. Cevap bile veremedi.

Charles Hoca, öğretmen masasına yaslanıp yarı oturarak konuşmaya devam etti. "İlk dersimizde önce sizleri tanımak isterim, gençler. En ön sıradan başlayarak kendinizi tanıtın lütfen." Charles Hoca etrafına resmen enerji saçıyordu. Çok kolayca aşık olunabilecek, her kızın hayali olan bir tipti.

Şimdi sınıf sıra sıra kendini tanıyordu. Sıra Carlos'a geldiğinde Carlos ayağa kalktı ve Charles Hoca ile göz teması kurarak kısaca kendini tanıttı. Carlos resmen eli ayağı birbirine dolanmış bir şekildeydi. O gözler... O gülümseme... Carlos aklını üşüteceğini düşünüyordu. Neydi bu saçma ve ani kelebeklenme hissi.

Ders bitiş zilinin duyulmasıyla sınıf dağılmaya başladı. Carlos bir an önce sınıfı terk edip bu karşı konulamaz adamdan uzaklaşmak istiyordu. Ayağa kalkarak kapıya yöneldi fakat hayallerini gerçekleştiremedi. "Afedersin? Carlos'du değil mi? Bir dakika konuşabilir miyiz?" Carlos kafasını çevirdiğinde ona seslenenin Charles Hoca olduğunu fark etti. Bu gün dünya Carlos'a karşı olmalıydı. Carlos derin bir nefes alarak öğretmeninin yanına gitti. "Buyurun hocam." dedi. Charles Hoca önce Carlos'u bir süzdü ve sonrasında konuşmaya başladı. "Sen olup olmadığından emin olmak istedim. Senmişsin." Carlos kafası karışmış bir şekilde saçlarını karıştırdı. Manyak mıydı bu adam? Tüm şansını dış görünüşünde falan mı kullanmıştı? Neyden bahsediyordu. "Anlayamadım hocam?" diyerek karşılık verdi. Charles hoca güldü. Gülüşü de çok güzeldi. Carlos kafayı yemeden bu adamın açıklama yapması gerekiyordu.

"Sabah aceleyle merdivenleri koşarken bana çarptın. Geç kalmanın zararları. İlk günümden öğrenciler benden nefret etti sandım senin yüzünden." Charles Hoca şakayla karışık şekilde açıkladı. Carlos'un kafasındaki parçalar anca yerine oturmuştu. Yaptığımdan utanarak hepten kızardı ve hızlıca kendini açıklama gereği duydu. "Kusura bakmayın, hocam. Çok aceledeydim fark etmemişim bile. Ayrıca endişelenmenize gerek yok. Eminim öğrenciler size bayılacaktır. Çok iyi duruyorsunuz."

Carlos'un az önce ne kadar saçmaladığını fark etmesi çok uzun sürmedi. Adama resmen uçmuştu. Çok iyi duruyorsunuz demek de neydi. Carlos bu kadar utançtan sonra intihar bile edebilirdi. Charles Hoca tek kaşını kaldırarak gülümseyen bir suratla sorgulayıcı bir bakış attı. Carlos şu anda ölmeyi tercih edebilirdi. Aralarındaki sessizliği teneffüsün bitişini belirten zil bozdu. Charles Hoca elini Carlos un omzuna koydu ve "Seninle çok iyi anlaşacağız gibi duruyor, Carlos." dedi. Carlos her an bayılabileceğine yemin edebilirdi. Carlos "Umarım, Charles Hocam." diyerek resmen kaçtı oradan.

Carlos, sırasına oturduğunda Lando'nun yargılayıcı bakışlarını üstünde hissetti. Lando "O da neydi öyle?" diye sordu. Carlos salağa yatarak "Ne neydi?" dedi. "Soruma soruyla cevap verme. Charles Hoca'yla pek yakındınız. Hayırdır?" diye sorguladı Lando. Yüzünde alaycı bir gülümseme vardı. Ah şu Lando... "Bir şey olduğu yok. Sabah öküz gibi adama çarpmışım, onu konuştuk sadece." diye cevapladı Carlos. Lando alttan alttan imalıca "Hmm, pek de samimi duruyordunuz? Neyse..." dedi. Carlos kızarıp itiraz ederken Lando da bir kahkaha patlattı. Halinden Carlos ile uğraşmaktan çok eğlendiği belliydi.

Sonunda gün sona erdi ve eve gitme vakti gelmişti. Carlos okulun kapısına geldiğinde yağmur yağdığını gördü. Aman ne güzel. Bu gün dünya cidden de Carlos'a karşıydı. Carlos öflenip pöflendi. Yapacak bir şey yoktu. Şemsiyesi de evdeydi. Carlos gözünü kararttı ve ıslanarak gitmekten başka çaresi olmadığını düşündü. Tam da adımını dışarı atacakken biri onu kolundan yakaladı. Carlos şaşkınca döndüğünde kolunu kavrayan kişinin Charles Hoca olduğunu fark etti. Bir bu eksikti.

Charles Hoca, Carlos'un kolunu bıraktı ve diğer elindeki şemsiyeyi Carlos'a uzatarak konuşmaya başladı. "Al bunu, Carlos. Islanıp hasta olmanı istemem." Carlos şaşkınca bir şemsiyeye bir de Charles Hoca'ya baktı. "Hocam sağolun gerek yok. Ayrıca ben alırsam siz ıslanacaksınız." Charles Hoca gülümsedi ve şemsiyeyi Carlos'un göğsüne doğru alması için daha da ittirdi. "Benim arabam okulun bahçesinde. Şemsiyeyi kullanmaya ihtiyacım olmayacak bile." Carlos iki üç saniye düşündükten sonra şemsiyeyi kaptı. Teşekkür ederek şemsiyeyi açtı ve eve doğru yola koyuldu. Charles Hoca da aynı şekilde arabasına yöneldi. İkisi arasındaki garip çekimi fark etmemek zordu.



Müptela Olmuşum GözlerineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin