Londra'da Güneş batmamak için savaş veriyordu. Annesini arayan gözleri, bir taraftan evlerinin balkonundaki manzaraya bakıyordu. Kaya iç çekerek düşünceli haliyle uzaklara dalıp gitmişti. Gergin bir vaziyette aksesuar olarak taktığı yüzükleriyle oynamaya başladı.
Gözlerini her kapattığında tek bir âna gidiyordu. Her hücresi onu buluyordu. Her bir zerresi sadece "Suna Şanlı." diyordu. Dedesinin annesi ve kendisine yaşattıkları için girmişti o yalıya. Sadece tek bir düşünceyle, tek bir arzuyla yanıp tutuşuyordu o zamanlar için.
İntikam.
Manevi gücünü sırtına yükleyip gitmişti İstanbul'a. Ama sonra o gücünü bile almıştı yalıdaki herkes. Korhanlar tarafından gözden uzak yaşamanın bedelini en ağır şekillerde ödemişti annesi Nükhet ve Kaya. Sırtındaki yükler ağır gelmeye başladı. Bir sabah ansızın karanlığını aydınlatan beyaz tenli ay gibi bir kadın dikilmişti yemek masasının önüne.
"Ailemize hoş geldiniz." diye el uzatmıştı Kaya. Kazım ve ailesi artık yalıda kalmaya karar vermişlerdi. Daha doğrusu bu Seyran ve Ferit'in ortak kararı olmuştu.
Dik başlı ve umursamaz tavrıyla, "Ben hiç hoş bulmadım ama." diye çıkışan kadının eline doğru uzanıp hafifçe bir öpücük kondurmuştu Kaya. Muzip gülümsemesiyle beraber, "Ben Kaya. Memnun oldum." diyerek Suna'ya doğru tekrar tebessüm etti.
"Bana bak Kaya seni ilk ve son kez uyarıyorum. Kardeşim ve Ferit'in ilişkisinden uzak dur. Nereye dönsek orada sen varsın. Senin amacın ne pardon? Bizi delirtmek mi?" dik duruşundan taviz vermeyen kadın Halis'in yeni gelen torununa bir türlü ısınamamıştı.
"Birazcık sinirliyiz galiba ama bunu hak edecek bir şey yaptığımı düşünmüyorum. Siz Seyran'ın ablasısınız sanırım ama Ferit ile daha mı çok ortak yönünüz var?"
Suna sinirini belli etmemek adına, "Sen gelsene bir benle." diyerek usulca lavaboya gitme bahanesiyle yemekten kalktı. "Geç içeri konuşacağız." deyip kapıyı kitleyen Suna'ya tuhaf gözlerle bakmaktaydı Kaya. Dengesini ilk dakikadan alt üst etmeyi başarmıştı lakin normale dönmem an meselesi diye düşündü.
"Sen hayırdır ya kapıları üzerimize kilitlemeler falan? En son sizin evde havlu için teşekkür ettiğimde o havluyu bir kafama atmadığın kalmıştı şimdi yine burada beni sıkıştırıyorsun?" Kaya dalga geçtiğini belli etmemek için odanın içinde volta atmaya koyuldu.
"Ne münasebet. Halam gelmeden iki çift lafım var sana aç kulaklarını beni iyi dinle. Herkesin içerisinde söyleyemezdim. Seyran artık evde kavga istemiyor. Ferit ile doğru düzgün anlaşacaksınız. Bende kardeşimin evliliğini düşünüyorum burada. O yüzden o ayağını denk al ve kardeşim ile olan samimiyetine bir son ver. Yeterince açık olabilmişimdir umarım. " dedi Suna. Nefes almadan sıralamıştı içindekileri.
"Alright alright. Sen beni baya kıskanmışsın. Okey, seni anlıyorum bu çok normal tabi. Bende ben olsam beni kıskanırdım. Ama bir dahaki sefere bizi odaya kitlersen bu kapıyı açan ben olmam fıstık." eliyle Suna'nın yanağından makas alan Kaya bir adım ileri gitti.
Suna alanının daraldığını anladığında yavaşça kendi elini narin boynuna götürdü. Gerilmişti. Ama cüretkarlığından ödün vermeyen haliyle, "Hah.. Ne? Ben seni niye kıskanayım be?" dedi ve "Bu tipinle ancak kardeşimi kandırırsın sen. Kim bilir bu İngiliz aksanınla kimleri ağına düşürdün?" Kaya kahkahayla gülümseyip yine en iyi bildiği şeyi yaptı.
Suna'yı iyice duvara yasladığında yüzüne eğildi ve "Hadi itiraf et. Sende çok etkilendin." dedi. Yüzünü önce daha da yaklaştırıp sonra dudaklarına doğru fısıldadı. "Bence bu küçük sır aramızda kalabilir." kapıyı bir hışımla açtığında Suna dengesini kaybetmiş bir vaziyette odadan çıkan Kaya'ya bakakaldı.
Gerçekten itiraf edemediği duygularıyla mı boğuşuyordu? Kaya haklı olabilir miydi? Yalıda tek ona karşı böylesine hırçın ve öfkeliydi. Sanki bir şeylerin acısını ondan çıkarmak ister gibi bir hali vardı Suna'nın. Geçmişin acısını ela gözlü bu genç adamdan çıkarmak daha kolayına gidiyordu sanırım.
Omzuna dokunan annesinin eliyle Kaya ilk tanışmalarını hatırlamayı bırakıp gerçeğe döndü. Suna'yı sinir etmesini, konuşmaya çalışırken gözlerine bakamayışını özlemişti. "Ama o bunu hak etmiyor. Benim sevgimi hak etmiyor." diye tekrar etti içinden. "Sen böyle diyemezsin onu cehenneminden kurtardın. Sana hala ihtiyacı var. Yarı yolda bırakamazsın." diyen iç sesiyle çatışma halindeydi Kaya.
"Hayatını karmaşık bir hale getirmekten başka ne işe yaradı? Söylesene!" dedi karanlık yanı. "O sadece intikamında kullandığın bir piyondu hepsi bu. Yalıda Halis'e daha da yakın olabilmek için bir basamak. Ferit'in elinde değer verdiği ne varsa hepsini söküp almak için Suna sadece bir paravandı." Kaya inkar etti. "Sus. Sus.." ellerini kafasına vurup sesleri susturmak istedi.
Nükhet, oğlunun bu haline üzülmekten başka elinden bir şey gelmiyordu. Londra'ya geleli bir hafta olmasına rağmen Kaya kendisine gelememişti. Ve eve kapanmıştı. Odasına kendisini kitleyip defterine karalamalar yaparken buluyordu Kaya'yı hep. "Kaya bana bak. Annene bak. Kaldır başını." elleriyle canı dediği oğlunun yüzünü sevdi bir süre. "Biz her şeyi geride bırakmak için geldik. İstanbul bize iyi gelmedi Kaya. Yine evimizdeyiz. Beraberiz. Ben senin hep yanındayım tamam mı?"
Kaya yavaşça başını salladı. Annesine hak vermişti. Her şeyi geride bırakmışlardı bu doğruydu. Gece uyurken rüyalarında Suna'nın ürkek ve narin bakışlarına maruz kalsa bile zamanla geçer diye düşündü. Kendini buna ikna etmeye çalıştı. Acaba iyi miydi? Bensiz iyi midir? Sonra iç sesi tekrardan, "O sensiz hep daha iyiydi." dedi. Artık onu özgür bırakmıştı.
Temiz havayı ciğerlerine doldururken Kaya, annesine sımsıkı sarıldı ve Suna'ya sarılıyormuş gibi hayalindeki peri kızına gülümseyerek gözlerini tüm sevgisiyle kapattı. Sanırım bu acı hiç geçmeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİMİN OYUNU
General FictionGözlerimin içine baktı usulca. Beni önceden tanırcasına. Ruhumu okumaya başladı ve buna izin verip teslim oldum yangınında yanmaya. Ateşi söndürebilen türden gözleri vardı. Dağınık saçlarını ellerimin arasında hissetmek istedim. Ama kalbimin bana ku...