yedi

5K 643 211
                                    

Seray ve Cevahir'e tahmin ettiğimden çok daha hızlı ısınılmış, aşırı tatlısınız ahahhajdkşl elimden geldiğince hızlı şekilde bölüm yazıyorum ben de bunun heyecanıyla

Çok oyalamadan bölüme alıyorum sizi, yorumlayarak beni düşüncelerinize ortak etmeyi unutmayın

İyi okumalar!

~~~

Avcıoğlu ailesinden samimi ve sıcak bir akşam yemeği beklentim yoktu.

Kalbim gerçekten şu anda belimi sarıyor olan adam için çarpıyor ve ona büyük bir aşk besliyor olsaydım belki bu aileden beklentilerim değişebilirdi ancak şimdilik tek dileğim bu yemeğin bir faciaya dönüşmeden sonlanmasıydı.

Cevahir'in beni yönelttiği, odadaki yaşça en büyük kişi oluşuyla dedesi olduğunu kavradığım adamın bana doğru uzanan elini hafifçe sıktım.

"Fahri Avcıoğlu," demişti durağan bir sesle. "Cevahir'in dedesiyim."

Başımı onaylar anlamda küçük bir hareketle kıpırdattım. "Memnun oldum," dedikten sonra kendimi tanıtmak üzereyken araya karışan üçüncü ses beni bundan alıkoymuştu.

"Bu faslı uzatmaya gerek var mı? Hepimiz ister istemez hanımefendiyi tanımış olduk, basının dilinden düşmüyorlar."

Bu sesi tanıyordum. Cevahir dışında bu evde tanıdığım tek kişiye aitti.

Az önce Fahri Bey'in elini bıraktığım için rahatça omuzumun üzerinden arkama doğru bakabildim. Belimdeki elin kasılışına ve benim dönüşüme sebep olan Levent Avcıoğlu'ydu.

"Nerede ne konuşacağını bil, Levent."

Kendimi çapraz ateşte kalmış gibi hissederek gerildim. Duyduğum bir diğer sesle birlikte sesin kaynağına döndüğümde karşımda yirmi yıl kadar sonraki Cevahir'i gördüğüme yemin edebilirdim. Babası olduğuna dair en ufak bir şüphem yoktu.

Az önce soğuk bir tonla yeğenini uyaran bir başkasıymış gibi oldukça normal bir ifadeyle elini bana uzattığında duraksamadım. "Cavit Avcıoğlu," demekle yetindi.

Herkesi ayakta bekletiyormuşum hissine kapıldığım için bir an önce hepsiyle el sıkışmak ve bir köşeye sinmek istiyordum. Tamamen sessiz kalmayı seçen Cevahir'e ise buradan çıktığımızda söyleneceğim konuları aklımda bir köşeye yazmaya başlamıştım.

Birkaç dakika içinde Ecevit ve Zerrin Avcıoğlu ile de tanışmıştım. Dede ve baba karakterlerine göre amca-yenge ikilisinin daha sakin göründüğünü söylemem mümkündü. Yaşça büyük olan kısımla tanışmam sonlandığında salona girdiğimizde bizi ilk fark eden, ilk ayaklanan isim olan Beril şu ana dek bana gülümseyen ilk kişiydi.

"Beril ben," dedi tatlı bir gülümsemeyle. "Hoş geldin Seray."

"Hoş buldum," derken onun aileden olmama ihtimalini tartıyordum. Bu tatlı tavrı bu evde edinmiş olamazdı.

Yanında bekleyen uzun boylu adam da eşiydi. "Doğan," diyerek kendini tanıtmıştı. Karı koca gülümseyerek sanırım benim diğer üyelerle tanıştıktan sonra doğduğu belli olan kaçma ihtimalimi düşürmeyi deniyorlardı.

"Ayakta kaldınız, otursanıza artık."

Fahri Bey'in oturduğu tekli koltuğun çaprazında kalan boş koltuğa yan yana yerleştiğimizde kendimi işlemediğim bir suçun sorgusunda gibi hissediyordum.

Beril ve Doğan gülümsüyor, Levent dışında kalanlar da ölçülü ifadelerini koruyorlardı. Levent'in pek iç açıcı baktığını söyleyemeyecektim.

Gözyaşı KadehleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin