dokuz

5.9K 685 363
                                    

10k okunmayı geride bırakmışız, her biriniz iyi ki buradasınız <3

Biraz beklettim sizi, onun telafisi olarak uzunca bir bölümle geldim. Siz de bölümü okurken yorumlarınızla bana düşündüklerinizi duyurmayı unutmayın olur mu?

İyi okumalar!

~~~

Gözlerimi aralamama yoğun bir baş ağrısı eşlik ettiğinde, yattığım yerden kalkmadan kendimi bu ağrının kaynağını bulabilmek için uyumadan önceki anı anımsamaya zorladım. Ancak uykum tam açılmadığından olacak ki hafızam bana elle tutulur hiçbir şey sunamadı.

Bir elimi alnıma bastırarak yatakta doğruldum. Yatağımın her zaman uzandığım kenarında değil, tam tersi tarafında uyumuş olmama anlam veremesem de ayaklarımı yerde sürükleye sürükleye odamdan çıktım.

Şu an bir enkaza benzediğimi hissediyordum. Banyoya uğrayıp aynadan kendimle karşı karşıya kalmak yerine mutfağa ilerleyip koca bir bardak suyu birkaç yudumda içtim. Aynı bardağı yeniden doldurduktan sonra ise yeni hedefim salona ulaşmak ve koltukta biraz yayılıp kendime gelmeyi ummaktı.

Salona girdiğimde beni neredeyse bardağı yere düşüreceğim bir görüntünün karşılayacağını bilebilmem mümkün değildi.

Üç kişinin oturabilmesi için gayet yeterli olan uzunluğuna rağmen üzerindeki bedeni doğru düzgün ağırlayamıyor olan koltuğumu -ve o bedeni- gördüğümde yüzüm allak bullak olmuştu.

Yataktan kalktığımda anımsayamadığım gece, gözleri örtülü halde koltuğumda uzanıyor olan adamı görür görmez hızla zihnime doluşmaya başlamıştı. Fakat uykuya dalmama yakın anlardan hiçbirini hatırlamıyordum. Kendimi en son salondaki koltukta oturuyor ve ona bir şeyler söylüyor halde hatırlayabiliyordum.

Evimde uyandığım her sabahın dört duvar arasında yalnız başlamasına alışkındım. Şimdi derin bir uykuda görünen Cevahir Avcıoğlu ile karşı karşıyayken bu alışkanlığıma ilk kez bu kadar büyük bir darbe vuruluyordu.

Baş ağrım ve gecenin son kısımlarını hatırlayamayışıma bakılırsa ben dozunu kaçırarak içmiştim. Buraya kadar bir sorun yoktu. Küçük adımlarla koltuklara doğru ilerleyip bardağı ortadaki sehpaya bırakırken gördüğüm ikinci şişe de beni doğrulamıştı hatta.

O da mı fazla içmiş ve burada sızmıştı?

Kaşlarım yarı çatık halde durumu düşünürken bulunduğu koltuğun çaprazındaki diğer koltuğun ucuna yerleştim. Gidip omuzunu sarsmak ya da sesimi yüksek tutup onu uyandırmak gibi seçeneklere sahiptim. Evimden gitmesini sağlamak için birden fazla yolum vardı.

Beni durduranın insanlığım ya da boşvermişliğim olduğunu söyleyerek kendimi kandırabilirdim ancak yapmadım. Onu sarsıntılı bir biçimde uyandırmayışımın altında dün akşamın kalıntıları vardı. Ailesiyle tanışmam -ne ölçüde tanıyabildiğim tartışılırdı aslında- beni kuytu bir köşeye itmiş ve Cevahir'e o köşeden, başka bir açıyla bakmama sebep olmuştu.

Az önce duvardan baktığım saat henüz sabahın sekizi olduğunu bana göstermişti. Öğlene kadar uyumasına izin verecek değildim ama bir iki saat daha ne hali varsa görebilirdi. Salonumda uyuyan birinin bana bir zararı yoktu sonuçta.

Sehpaya bıraktığım suyumu geri alıp yavaş yavaş yudumlarken bacaklarımı yukarı çekip koltukta daha az yer kaplayacak bir hale geçmiştim. Henüz bardağımın yarısı ve düşüncelerimin yüzde biri bile boşalmamışken salonu aniden yüksek ve tiz bir ses doldurduğunda yüzüm buruştu.

Gözyaşı KadehleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin