yirmi

5.6K 768 338
                                    

Bu bölüm ilk olmayan ancak öncekilere kıyasla büyük olan bir dönüm noktası sayılabilir. Neler düşüneceğinizi bayağı merak ediyorum :)

Hem bölüm hakkında hem de bu bölümden sonrası hakkında...

İyi okumalar!

~~~

Güneşin altında huzurla uzanmak benim için bir seçenek olmaktan çıkar çıkmaz sığındığım yer denizin serin suları olmuştu.

Kıyıdan en fazla uzaklaşabileceğim kadar ileride, etraftaki insanların büyük çoğunluğunun görüş açısından kaçabileceğim irili ufaklı kayaların ardındaydım. Kalçamı yasladığım kayaya ağırlığımı verip bacaklarımı suda hantal hareketlerle oynatırken aklım darmadumandı.

'Sana dokunmak için deliriyorum' diyen sese karışan o kadar fazla ses daha vardı ki ne üzerinde düşünmem gerektiğini bulmak çok zordu. 'Oyunum aşka kadar' demişti mesela bir de. Ne demekti bu?

Cevahir Avcıoğlu kurguladığı evliliğin birinci ayı dahi dolmadan kendinden bu kadar taviz verecek bir adam değildi ve bu da söylediklerinin ardında başka bir şeyler aramaya itilmeme sebep oluyordu.

"Senin sınavın da bu o zaman, yolun sonunda delireceksin." demiştim ona sustuğu anda. Söylediklerini sorguladığımı, öyle kör bir inanışla ona kanmadığımı dile getirmeden sözlerine inanmış gibi konuşmuş ve hep yaptığım gibi iğneleyici kalarak durumu normal kılmayı denemiştim.

Ensemden saçlarıma bastırdığı yüzünü kendimden ayırmak, göğsünün dibinde oturuyor oluşumu geride bırakıp ayaklanmak bana hatırı sayılır bir süre harcatmış olsa dahi başarmış ve cildimin emmeyi bitiremediği güneş kremimi dahi umursamadan adımlarımı denize yöneltmiştim.

'Bana, delirsen de dokunamazsın' demiştim bir nevi. Arkamı dönüp ona bu itirafından dolayı bir tebrik öpücüğü verecek ya da gözlerinin içine şaşkınca bakacak halim yoktu; olmamalıydı.

Gözlerimi alıyor olan güneşe tezat bir biçimde bacaklarıma doğru yükselen serin suyun şu ana kadarkinden daha fazla ses çıkartmaya başlamasıyla irkilerek oturduğum kayada sallanmıştım. Bakışlarımı sese doğru çevirdiğimde anca son kulacına denk gelebildiğim Cevahir'i çoktan kıyıdan buraya yüzmüş halde, ıslak omuzları ve saçlarıyla görmüştüm.

Ne bir şey söyledi ne de ben. Bir süre sadece birbirimizin yüzüne bakmıştık, o bacaklarımın dibinde ve yer yer bana çarparak sudayken ben oturduğum yerde hareketsizce bekliyordum.

"Gözden dakikalarca kaybolurken aklından ne geçiriyordun?" diye sordu bir an sonra.

Omuzlarımı kıpırdattım. "Dinleniyordum."

"Yeterince dinlenmişsindir herhalde."

"Henüz değil."

"Yüzümü görmek istemeyeceğin kadar garip mi geldi söylediklerim?"

Açık olması mı benim için daha zordu yoksa gizli saklı işler peşinde olması mı bilmiyordum. Belki de açık olduğunu sandığım anlarda dahi içimde ufak şüpheler filizlenmesindendi kafa karışıklığım.

Bana bir şekilde değer verdiğini sandığım, gözlerimin içine baktığı ya da küçük bir hareketiyle sanki hayatının önemli bir parçasıymışım gibi hissettirdiği anların tümünde kendime 'oyun oynuyor' diye hatırlatmalar yapıyordum.

Oyun oynuyordu. Bunu kendi ağzıyla birden fazla kez söylemiş, çok kez altını çizmişti. Üstelik aklımın bir köşesinde de hiç silinmemek üzere kazılı bir cümlesi vardı, gitmiyordu. Gerekirse bu evliliğin gerçek olduğuna seni bile inandırırım diyerek henüz bana evlilik konusunu ilk açtığı günlerin başında niyetini belli etmişti.

Gözyaşı KadehleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin