Ferhat Yamancı 26 yaşındaydı. Doğma büyüme Bursalıydı. Okuduğu okullardan görev yaptığı şehirlere kadar olan bilgilerin hepsi şu an önümdeki dosyada vardı. Ama benim elim kolum bağlıydı. Delillerden gelecek inceleme ve otopsi raporuna göre hareket edecektik. Başsavcıya durumun vahimliğini anlatmak için ölen kişinin asker olduğunu söylediğim andan itibaren bendeki endişenin bir benzerini onun yüzünde de izlemiştim. İşleri olabildiğince hızlandırmaya çalışacaktık ama nasıl sonuçlanacaktı, bilmiyorum. Önce karakola uğrayıp sonra adliyeye geçmiştim dün gece. Ve dün gece dediğim zaman iki saat öncesiydi. Birazdan da mesainin başlayacak olması dışında da hiçbir sorun yoktu. Ya da... aslında vardı.
Bugünün yapılacaklar listesine bakışlarımı çevirdiğimde içinde bulunduğum duruma oldukça tezat bir hissiyat oluşuyordu kalbimde. Ahlas Ali ifade için gelecekti bugün. Buraya ne halde geleceğini tahmin edebiliyordum, haberi aldığı anda içine düşecek olan acının da farkındaydım. Buraya geldiğinde bakışlarında acıdan ve yastan başka bir şey göremeyecektim belki de. Ferhat Yamancı ile arkadaş olduklarını düşünüyordum zaten, ancak uzaktan birer tanıdık olsalar da kendisi gibi asker olan birinin vefatını yaşayacaktı. Hatta belki de şu saatlerde yaşıyordu bile. Onu görmek için hızla atan kalbim onun acı çekmesini hiç istemeyen tarafımla çelişiyordu. Birbirine zıt iki hissi aynı anda hissettirmeyi bile başarıyordu Ahlas bana. Kendisinin hiç haberi olmadan.
Kapımın tıklanmasının hemen ardından seslenmemi beklemeden açtı kapıyı Serkan. "Günaydın." dedi ve elinde adliyenin karşısındaki fırıncıdan aldığı poşetle içeri girdi. "Günaydın. Nerede kaldın ya, gözüm yollarda kaldı." dedim ayağa kalkarken. Son dakika aklıma gelmesiyle on beş dakika önce ona mesaj atmıştım eğer kahvaltılık bir şeyler alırsa bana da alması için. Aslında Serkan'ı tanıyalı daha neredeyse on gün olmuş olmasına rağmen biliyordum ki geceden beri burada çalıştığımı öğrendiğinde bir şeyler almayı düşünmüyorsa bile bana da almış olmak için gidip alacaktı. Belki bu sefer de öyle olmuştu ama bunu asla bilemeyecektim sanırım. "Ben sana bir tane daha mı açma alsaydım acaba?" diyerek güldü benim bu tavrıma.
Dudaklarımda bir tebessüm belirdiğinde masamın önündeki karşılıklı sandalyelerden birine ben birine de o oturmuştu. Elindeki poşeti açıp içinden bir paket bana uzatırken birini de kendisi için ortamızdaki küçük masaya bıraktı. Paketin içini açınca görmüştüm peynirli domatesli simit de aldığını. "Ne sevdiğimi söylesem bu kadar tutturamazdın inan bana Serkan. Açma da zeytinli de düşüp bayılayım." dediğimde karışık meyve suyu kutusunu da önüme bırakmıştı. Bu tesadüf değildi, bunun konusunun açıldığını hatırlamış olmalıydı. "Ben de zeytinli açma çok severim. Ve evet zeytinli."
"Teşekkür ederim. Çok iyi oldu valla getirmen."
"Ne demek. Ama hayırdır? Kaçtan beri buradasın sen? Konu ne?" Bu sorusu yüzümde yemekten dolayı oluşan gülümsemeyi sordurmuştum. Ağzımdaki lokmayı bitirmeyi bekledim konuşmak için, yüzümü değişimi o da fark etmişti zaten. "Sanırım bir şehidimiz var."
Eline aldığı meyve suyunu içmek yerine masaya tekrar bıraktı bu sözümle. "Sanırım derken?"
"Dün gece İskenderun'da yol kenarına yakın bir plajda kıyaya vuran bir ces... beden bulundu. Asker olduğunu ve kimliğini tespit ettik. Nasıl öldüğüne dair otopsi raporunu bekliyoruz. İntihar etmiş de olabilir, bir görevdeyken de başına bir şey gelmiş olabilir." Anlattığım olay yüzünden lokmaların aslında boğazına dizildiğinin farkına varmıştım. Bu olayın basına yansıması durumunda büyük ses getirebileceğini de eklemişti hemen benim ardımdan. Haberlerde bir dakika gibi bir sürede anılan şehit haberinden daha fazla süreceği kesindi sıradışı bir şekilde bedeni kıyıya vuran bir askerin nasıl öldüğünün hikayesi. Ansızın ortaya çıkacak ve benim araştırmam gerekecek olayları düşündüğümde bir ürperti geldi yerleşti bedenime.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMA BUGÜN DOLUNAY VAR
Romance"Ay bugün çok güzel görünüyor Hilal." dedi. Bakışlarını bana çevirmemişti bile. Bu cümleyi birkaç hafta önce söyleseydi belki benim için çok büyük anlamlara denk düşebilirdi. Ama bugün gökyüzünde Dolunay vardı, Hilal değil.