Han Jiwoo ve Lee Minho.
Han Jiwoo eski yıllarda Minho'nun sevgilisiydi. Minho'ya gerçekten çok aşıktı ve onunla birlikte olmanın sevinciyle yaşıyordu. Ailesi Minho ile birlikte olmasına karşıydı ama yinede güneş batımı ve akşam vakitleri gizlice Minho ile ormanda buluşurdu.
Minho sadece gerçekten sevdiği kişilerle konuşurdu onun dışındaki kişilerle asla konuşmazdı. Sessiz ve kendi halinde takılan biriydi.
Minho ile Jiwoo yaşıttılar ve küçük bir kasabada yaşıyorlardı. Birkaç yıl sonra hamile kaldı Jiwoo. Jiwoo'nun ailesi bunu öğrendiğinde onu evden kovdu ve Jiwoo Minho'nun evinde yaşamaya başladı. Tesadüfen doğurmasına birkaç ay kala ikinci dünya savaşı çıkıverdi...
(Ikinci ve birinci dünya savaşı hakkında pek bir bilgim yok saçma bir yer olursa özür dilerim)
Sene 1939
Jiwoo ve Minho elele hızlı adımlarla ölümden kaçıyorlardı. Ikiside koşamaz haldeydi. Minho karnından ve bacağından vurulmuştu,topallıyor ve ağzından ara ara acı uğultular çıkıyordu. Jiwoo ise karnındaki ağrı ve elbisesinin açık bıraktığı bacaklarından akan akıntısıyla koşması mümkün değildi. Yavaş yavaş geride bıraktıkları can pazarı misali ortamdan hala psikolojilerini daha çok bozacak bomba ve silah sesleri kesilmiyordu.
Minho aniden durup kendini yavaşça yere attı. Acısı artık dayanılmaz hale gelmişti. Jiwoo telaşla kendi halini umursamayarak onun yanına eğildi. Elini tuttu.
"Minho!.."
Minho hızlı nefesler alıp veriyordu. Sıkıca yumduğu gözlerinden yaşlar durmak bilmiyordu.
Jiwoo Minho'nun kafasını bir eliyle tutup kaldırdı. Diğer elini vurulmuş karnına bastırarak birazda olsa kanamayı durdurmak istiyordu. Nafile.. Koca bir umutsuzluğun ortasında ikiside ağlıyordu. Jiwoo Minho'nun alnına bir öpücük kondurdu.
"Söz veriyorum..Söz veriyorum bebeğim ikimizide kurtaracağım ve bu savaş bittiğinde sen,ben,bebeğimiz huzur içinde yaşayacağız..."
Imkansızlık dolu cümlelerini Minho'nun kulağına fısıldadı.
En büyük umutsuzluğun ortasında sahte bir umut veriyordu sevgilisine.
Sevgilisi ise yavaş yavaş bilincini kaybediyordu. Ölüyordu. Jiwoo bunu fark ettiğinde gözyaşları daha çok arttı.
"Hayır...Hayır..."
Sessiz gözyaşları hıçkırığa hıçkırıkları çığlığa dönüştü.
Bir zamanlar çok sevdiği adamın cansız bedenine sarıldı.
Aklına gülüp eğlenerek birbirlerine anlattıkları hayallerinden ve mutluluk dolu gelecekteki evlilik planlarından bahsettikleri anılar geldi.
Gelecek planladığı adamın geleceği olamayacağını bilemezdi.
Kapkaranlık ormanda sadece bazı yanan ağaçların ışığı vardı. Halen arkada gelen bomba ve silah sesleri duyulurken sevgilisini yavaşça geri toprağa bıraktı. Ağlayarak ıslattığı toprağı kazarak onun mezarını kendi elleriyle açmaya başladı. Kendi elleriyle cesedini koydu. Kendi elleriyle kanlı bedenini toprak ile kapattı. Eğer geri dönerse ziyaret edebileceği bir mezar bırakmak istiyordu.
Ayağa kalktı yavaşça.
"Seni seviyorum Minho.."
Arkasını döndü. Yavaş yavaş önceden kaçtığı yere doğru ölüme giderken karşına çıkan askerler önce onun kalbinin biraz yanından silah ile vurdu. Koca ormanda büyük bir silah sesi yankılandı. Ardından aralarından biri kadının karnına tekme atmasıyla Jiwoo karnına ve vurulduğu yere giren katlanılmaz acı ile tiz bir çığlık attı. Akıntı yerine kan akıyordu bacaklarından. Inanmak istemedi Jiwoo. Gözleri kararıyordu. Yavaşça yere serildi,karnındaki artık ölü olan bebeği ile kendini ölümün kollarına bıraktı..
Aradan birkaç yıl sonra Minho'nun gömüldüğü yerde mor menekşeler açtı ve asla solmadı. Minho'nun ruhu yıllardır o menekşelerin üstünde cesedi ise menekşelerin altındaydı.
Seneler sonra ise bir ailenin ev yapmasını izledi. Aileden bir çocuk ona çok tanıdık geliyordu.
Han Jisung
Han Jiwoo ile aynı soyağacındaydılar.
Sene 2000
Minho onlarca yıllardır kimseye kendini göstermemiş bir ruh iken ilk defa Jisung'a kendini göstermeye karar vermişti.
Han Jisung ve Lee Minho.
Minho'nun Han'a olan aşkı tam olarak aşk sayılmazdı aslında.
Minho Jisung'u Jiwoo'ya çok benzettiği için seviyordu. Onu gördüğü zaman Jiwoo'yu anımsattığı için gülümsemişti. Jiwoo ile olan anılarını tekrar canlandırmak için onunla vakit geçirmişti. Aklında onunla evlenmek ya da sevgili olmak gibi şeyler yoktu.
Jisung ve Jiwoo her yönden birbirlerine benziyorlardı aslında. Görünüş olarak,davranış olarak,isim olarak,zevk ve hobi olarak bile birbirlerine benziyorlardı.
Bu yüzden ona gözükmek istemişti Minho.
Jiwoo'nun yerini ona çok benzeyen biriyle doldurabilmek için.Kısa kesmek gerekirse,
Minho Jisung'u değil Jiwoo'yu seviyordu.
Han ise sırılsıklam aşıktı Minho'ya.
Sevdiği çocuğun aklında halen başka bir kız olmasını bilmeden tümüyle çok sevmişti onu.
--
*Minho'nun sadece güneş batımında ve akşam vakitlerinde çıkmasının birkaç sebebinden en önemli olan sebebi Jiwoo ile güneş batımı zamanında buluştuğu anlar aklına geldiğiydi**Minho Jisung ile beraberken asla ağzını açmıyordu çünkü Minho sadece gerçekten sevdiği insanlarla konuşur.*
*Jisung 4 yıldır maladaptive daydreaming hastası ve bunu sadece Jeongin biliyor*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mor Menekşe 'Minsung
FanfictionJisung Minho'yu her günbatımı ve akşam vakitleri bahçesindeki hiç solmayan menekşelerin arasında otururken görüyordu. ~°💐