Araba geri geri gelmeye başladı ve önümde durdu. Arabanın camı aşağı indi ve içeriden bir çocuğun sesi duyuldu. "Bir şey mi dedin?"Çocuk dediğime bakmayın , arabanın içindeki benim yaşlarımda -ne kadar itiraf etmek istemesem de - yakışıklı birisiydi. Tabi ki film ve hikayelerdeki gibi atar yapmadım, atar yapmayı geç konuşamadım bile. Neden bilmiyorum çocuk bana çok korkunç geldi ve ağzımı açıp konuşamadım. Biraz korkmanın ardından kendime geldim ve sonunda cevap verebildim. "Üzerimi ıslattınız" dedim. Çocuk üzerimi süzerek gülümsedi. Gülümsemesi çok tatlıydı. Ama şuan bunu düşünmenin hiç sırası değil.
Bir an neler olduğunu anlamadım. Sanki gözlerime bir perde inmişti ve görüş alanım kapanmıştı. Elimi yüzüme götürdüm ve gözüme inen perdenin aslında bir hırka olduğunu anladım. O anda arabadan bir ses geldi, yüzümü oraya çevirdiğimde arabanın hızla benden uzaklaştığını gördüm. Ancak pencere hala açık olduğu için çocuğu görüyordum ve bana baktığını anlamıştım. Benimde ona baktığımı fark edince gülümsedi ve daha da hızlanarak uzaklaştı. Ben hala şok olmuş orada dururken otobüs durağına bir otobüsün yaklaştığını gördüm ve şoktan çıkarak durağa doğru koşmaya başladım. Otobüse yetişmenin sevinciyle otobüste boş bir yer buldum ve oturdum. Telefonumu ıslak pantolonumdan zar zor çıkardım ve ekrana baktım. Efeden mesaj gelmişti. Mesajı açtım ve okumaya başladım. "Hala işiniz bitmedi mi?" diye mesaj atmıştı. "Çoktan bitti, eve gitmeye ÇALIŞIYORUM." diye cevap attım. Üzerinden çok vakit geçmeden tekrar mesaj geldi. "Bir şey mi oldu?" yazmıştı. "Sonra konuşalım." Yazdım ve gönderdim. Kulaklığımı çantamdan çıkarmış telefona takacakken Efe nin aradığını gördüm. Aramayı reddettim çünkü otobüslerde herkesin içinde bağıra bağıra telefonlarla konuşanlardan nefret ederdim ve benimde telefonda sessiz konuştuğum söylenemezdi. Efe aramayı reddetmemden dolayı mesaj attı. Otobüste olduğumu söyledim. Oda "tamam" dedi. Fazla üstelemedi. Çünkü oda otobüslerde telefonda konuşmayı sevmediğimi biliyordu. Kulaklığımı telefona taktım ve müziklerimden EBRU GÜNDEŞ- MEYHANECİ yi açtım. Ama şanssızım demiştim. Kulaklığı tam olarak telefona takamadığım için şarkı bütün otobüste çalmaya başladı. Şarkıyı kapatıyım derken telefon elimden düştü ve ben telefona ulaşayım derken çoktan otobüse rezil olduğumu fark ettim. Çünkü herkes bana uzaylı görmüş masum köylü gibi bakıyordu. Kafamı yere eğdim ve ayağa kalktım. Oturduğum yere gideceğim sırada dolu olduğunu gördüm. Aptal telefona söverken otobüste rahat bir yer bulmaya çalışıyordum. Otobüslerden nefret ediyordum. Küçükken çok heveslenirdim otobüslere binmeye. Nedeni ise otobüse bindiğimde kendimi özgür hissetmemdi. Tek başıma dışarı çıkmak , otobüse binmek bana özgürlük gibi geliyordu. Ne kadar da salakmışım. Bir kaç kere otobüse bindikten ve ayaklarım uyuşarak eve döndükten sonra bunun özgürlük değil bir işkence olduğunu anlamaya başladım. Kulaklığıma lanet okuyarak çantama koydum ve yolu izlemeye başladım. Kendi kendime cool olduğumu düşünmüştüm ama yine bir şanssızlık. Otobüs dönüş yaparken ben havalı havalı durmak için direğe tutunmamıştım ve kendimi yerde buldum. Etraftaki gençler gizli gizli bana gülerken yaşlı teyze ve amcalarda bana yardım etmeye çalıştılar. Kızarıp bozardıktan sonra otobüsün durma düğmesine bastım ve bu otobüsün lanetli olduğunu düşünerek otobüsten indim. Eve yürüyerek gitmeyi düşünüyordum artık. Zaten az yolum kalmıştı. Kulaklığımı taktım ama bu sefer tam takmıştım. Pes etmeyerek MEYHANECİ yi açtım ve dinlemeye başladım. Telefonumda her tür şarkı vardı. Ve hepsini dinlerdim. En son kuzenlerimle buluştuğumda bu şarkıyı dinlemiştik ve bu şarkıya bu sıralar kafayı takmıştım. Hatta benim sayemde dershanede ve okuldaki arkadaşlarım şarkı sözlerini ezberlemişlerdi. Teneffüslerde hep beraber bu şarkıyı söylüyorduk. Tabi ki bu şarkıyı söylerken garip bakışlar üzerimizden eksik olmuyordu. Ben bu düşüncelerle evime doğru ilerken annem aradı. Ve klasik sorularını sordu." Nerdesin, nerde kaldın, kimlesin, ne zaman geliyosun?" Hepsine teker teker cevap verdikten sonra klasik laflarından birisini söyledi. "Ekmek alda gel". Hadi amaa! Şu bakkalı hiç sevmiyorum. Bakkala sadece kendi isteklerim için giderim , başkaları bir şey için göndermek istediklerinde ise itiraz ederdim ve evde kısa çaplı bir laf savaşı başlardı. Tabiki 4e 1 olduğum için her zaman ben yenilirdim. Ve bakkala gönderilirdim. Evin küçüğü olmak kadar kötü bir şey yok bana göre. Eve doğru yaklaştığım için kulaklığımı çıkardım ve çantama koydum. Zaten şarjım az kalmıştı. Lanet olası telefonumun şarjı çok çabuk bitiyordu. Cebimden bozuk paralarımı çıkardım ve bakkala doğru yöneldim. Aklıma gelen şeyle birden durdum. Üzerimde arabadaki çocuğun hırkası vardı. Yanlış anlaşılmasın hava çok soğuktu ve ben ıslanmıştım. Mecburiyetten dolayı hırkasını giydim. Yaptığım şeyin yanlış olduğunu düşünerek hırkayı üzerimden çıkardım ve çatama koydum. Çocuk her ne kadar yakışıklı olsa da beni sinir etmişti, hatalıydı. Hırkası bende mi kalmıştı şimdi, benim mi oldu. Hayır, benim olduysa yıkayıp giyicem de. Bol kıyafetler giymeyi severim. Abilerim sağolsun. Tişört, hırka ve kazaklarını sürekli giyerim de. Benden bıktılar artık. "Yakında pantolonlarımızı da giyceksin" diyolar. Haklılar ama. Eğer pantolonlarının bedenleri olsaydı pantolonlarını da giyerdim.
Bu kadar düşünceden sonra sonunda bakkala girdim ve ekmeği alıp çıktım. Tabi ki sadece ekmek değil yanında bir de aburcubur olmalı. Çikolata ve cips almayı da ihmal etmedim. Eve doğru giderken mahallede porshe görmeye alışık olmadığım ağzım açık bir şekilde binaya doğru yürüdüm.