~Sergey'den
Kayalıkların arkasında saklanmayı zarzor başarmıştık. Hâlâ olanların etkisi altındaydık, çünkü böyle bir şeyin olacağını asla düşünememiştik. Yuri bacağından yaralanmıştı. Acı çeke-çeke "Siz de benim gördüğümü gördünüz mü?" dedi. "Evet gördük gerizekalı, seninle beraberdik ya" dedi Hayk kızarak. Nikolaysa "Kıza bak sen, silahla neredeyse bizi biçmek üzreydi" dedi hayretle.
"Burada fazla kalmayalım, Yuri yaralı" dedim ayaklanarak. Uzun zaman önce gitmiş olmaları gerekirdi deye düşünüp saklandığımız yerden çıktık ve karargâha gitmek için yola koyulduk. Geldiğimizde sorguya tutulmamak için kimseye görünmedem odama geçip yatağıma uzandım. Aslında olaydan ucuz yırtmıştık, daha beteri de ola bilirdi deye aklımdan geçirdim. Daha sonra o kızın kim olabileceği hakkında düşünmeye başladım. Maske taktığı için yüzünü göremesem de bir çift koyu kahverengi gözleri aklıma iyicene kazınmıştı. "Neyse" deyerek zihnimdeki tüm düşünceleri kovdum ve yorucu günün sonunda kendimi uykunun kollarına verdim...
🔥
Sabah erkenden albay beni odasına çağırdı. Dünkü meseleyle ilgili konuşacağından adım gibi emindim. Kapıyı çaldığımda "Gel!" komutuyla içeri girdim.
"Geç, Sergey, otur karşıma". Koltuğa oturup albayı dinlemeye başladım.
"Sabah-sabah çağırdığınıza göre önemli bir şey olmalı, albayım"
"Bilmem, sana sormalı Sergey. Sanırım olanlardan haberin yok. Ben sana anlatayım o zaman. Dün birileri Türk-Azerbaycan askerlerini kandırarak ormana götürmüş, rehin tutmuş! Askerleri kaçırıp elini kolunu bağlamak ne demek ha? Söylesene! Daha o gün buraya ayak bastın. Oyun yeri mi burası senin için? Baban yaptıklarını duyarsa n'olur biliyor musun, Sergey?"
"En fazla kıza bilir" dedim sakin ses tonuyla". "Ama bu kadar kızdığınıza göre karşı tarafı çok önemsiyor olmalısınız" deye ekledim.
Albay bağırmak istese de öfkesini bastırdı ve sakinleşti.
"Dinle evlat. Biz burada bir anlaşma yaptık, planlar kurduk. Siz de bu plana uymalısınız. Kafanız her estiğinde istediğiniz gibi hareket edemezsiniz. Yoksa aksi taktirde her şey alt-üst olur. Anladın mı?".
Bir az sessizlikten sonra albay yeniden sessizliği bozdu.
"Sergey, baban neden senin buraya ikinci kez gelmeni sağladı biliyor değil mi?""Ukraynada ölmeyeyim deye, aynen. Kendisi beni çok sever de" dedim göz devirerek
"Ya dün sana bir şey olsaydı?"
"Ama olmadı. Bakın hepimiz sapasağlamız"
"Yuri yaralandı"
"Ama yaşıyor"Çok şükür ki söyleyecek lafı kalmamıştı artık. "Başka söyleyeceğiniz yoksa ben artık gideyim, albayım"
"Git, Sergey, git...".Binadan çıkıp bahçeye indiğimde bizimkilerin beni beklediğini gördüm. Nikolay öne atılarak karşımda durdu.
"Noldu, ne dedi?""Hiç bir şey. Dünkü mesele hakkında konuştu. Kendince öğüt veriyordu işte".
"Sizi anlayamıyorum, Sergey. Ne yaptığınızın farkında mısınız acaba? Askerleri ormana kaçırmak ne demek ya?"
"Bir sen eksiktin, Tanya. İçerideki zaten kafamı şişirdi. Sen bari konuşma. O herifleri gözümüz tutmamıştı ve olan oldu artık, uzatma"
"Sırf gözünüz tutmadı diye mi yani bütün bunlar?"
"Evet, sırf gözümüz tutmadı diye, Tanya".Bu konuşmadan çok sıkılmıştım artık. "Neyse, ben gidiyorum".
"Nereye" deye sordu Nikolay. "Gezeceğim bir az".
"Benim de gelmemi ister misin?".
"Ben bebek miyim, Nikolay, istersen elimi tut da öyle gidelim. Bensiz mi kalamıyorsun yoksa?".
"Neyse, bir şey demedim, Sergey. Nereye gidiyorsan git. Başını belaya sokma yeter"...🔥
Gezip iyice hava aldıktan sonra karargâhtan epey uzaklaştığımı fark ettim. Gittiğim yol beni ormana götürmüştü. Dönmek için yola koyulduğumda ayaklarımın altından bir ses duyuldu. Kahretsin, mayına basmıştım... Bak şimdi cidden b@ku yemiştim. Görünüşe göre bugün son günüm olacaktı. Bu saatte ormana da kimse gelmezdi. Çaresizce "Kimse var mı? Yardım edin" diye bağırmaya başladım...
🔥
~Ayşe'den
Hava çok güzeldi. Ferit ve Sinanla beraber bahçedeki masada oturup çay içip sohbet ediyorduk. Sinan hâlâ dünkü olaydan heyecanla bahsedip duruyordu. Konuşurken hem beni övüyor, hem de o pislikleri gömüyordu. Küfür etmek istediğini hissetsem de kendini tutuyordu. Bana fıstık diye hitap ediyordu. İlk başlarda garipsesem de, gitgide hoşuma gitmeye başlamıştı. Çaylarımızı içtikten sonra herkes kendi işine koyuldu. İşlerimi halletdikten sonra sıkılmaya başlamıştım. 5 dakika yürüyüşe çıksam bir şey olmaz diye düşündüm. Bir az gezdikten sonra ormanın yakınlığına gelmiştim. Geri dönmek isterken ormanda birinin Rusça "Yardım edin" diye bağırdığını duydum. İlk başta tereddüt etsem de, dayanamayıp ormana girdim.
Yüksek sesle "Neredesin?" diye bağırdım. "Burada" diye cevap gelince sesin geldiği yöne doğru irerledim. Ve tanıdık bir yüzle karşılaştım. Bu dünkü askerlerden biriydi. Yaklaşmaya çalıştığımda "Dur, yaklaşma" dedi.
"Noldu?". "Mayına bastım". "Kıpırdama sakın". "Senden önce de hareket etmiyorum zaten. Etsem ölürüm".
Bu söylediğine göz devirdim. Ne kadar da şımarık birisiydi. Sanki ben onu değil de, o beni kurtarıyormuş gibi davranıyordu. Sana borcum mu var lan benim?
Ağır bir taş buldum. Ayaklarının altındaki toprağı kazdım ve mermiyi gördüm.
"Şimdi yavaşça ayağını çekiyorsun. Yerine bu taşı koyacağım"
Yavaş yavaş ayağını çekmeye başladığında ben de taşı yavaşça merminin üzerine itiyordum. Bu 2 dakika boyunca soğuk terler dökmüştüm. Belki de hayatımın en uzun dakikalarından biriydi. Ve sonunda başarmıştım. Yüzüne baktığımda gözlerini sıkıca kapattığını gördüm. Onunla dalga geçerek "Korkma, patlamadı" dedim. Masmavi gözlerini açtı. Garip bir şekilde gözlerimin içine bakarak "Sen..." dedi. Şaşırarak "Ben ne?" diye sordum. "Boş ver, önemli değil" dedi...🔥
~Sergey'in dilinden
O gözler... Dünkü kızdı. Bize ateş açan oydu. Fakat şimdi beni kurtarmıştı.
"Sana bir can borcum var artık. Bu arada tanışmadık. Ben Serge-". Lafım yarım kalmıştı çünkü o çoktan uzaklaşmaya başlamıştı ve ben de arkasından öylece baka kalmıştım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatar kızı
AventuraAyşe çocukluğundan beri babası gibi asker olmak arzusuyla yanıp tutuşur. İkinci Karabağ Savaşı'nda babası Rehim Kerimbeyli'nin şehit olmasıyla da bu dileğini gerçekleştirmek kararını verir. Askeri keriyerine başlayan Ayşe teğmen rütbesine yükselir...