Lanet olası sabah ışığı her defasında niye tam gözüne hedef almalıydı ki.
Kalkıp rutin işlerini hall etdikten sonra Lale hemen Azra için kahvaltı hazırlamaya koyuldu. Ah al işte ekmek bitmiş. Hemen ayakkapısını giyip dışarı çıktı. Azra uyanana kadar dönmeliydiAh hava ne kadarda güzel.
Gerçekten öyleydi. Baharı hep sevmişti zaten. Hemen bi markete girip ekmek alıp çıktı.
Annesi olsa daha kolay olurdu belki. O ekmek almaya giderken anneside kahvaltı hazırlardı mesela.
Ama o kadın Azra daha küçük bebekken 3 yıl önce bırakıp kaçmıştı.
Babası mı? Onu hiç tanımıyoduki.
Dalgın dalgın giderken yolda ve bir arabanın onu az kalsın ezmiş olduğunu yeni fark ediyordu.'Senin aklın nerde lan?' diye sinirli bi erkek ona yaklaşıyordu. Yakışıklıydı. Her genç ve güzel kızların isteye bileceği biri.. Neyse
' Üzgünüm ben.. Yani şey dalmışım'
Üzgün konuşması adamın umrunda bile değildi.
'Bi dahakine bu tehlikeyi benle yaşamada nerede dalıyorsan dal'
Bu çok kabaydı.
'Bana baksanıza siz bilmeden oldu bu kadar manasız yere büyütmeyin. Sanki her gün oluyor ya'
Adam birşey demeden asabi şekilde arabasına döndü.
'Salak'
Bi anlık sinirle söylemişti Lale.
'Teşekkürler'
Ne? Duymuşmuydu? Ya hayır rezil oldu.
Oyalandığını anlayıb hemen eve koştu.
Kapıyı açar açmaz mutfağa baktı. Azra kalmamıştı. Hemen ekmeği yerine koyup kahvaltılıkları hazır etdi. Sofra tamamdı.
Hem geri dönüb Azrayı kaldırdı hem de iş elbiselerini giymeye koyuldu. Beyaz gömlek, siyah kalem etek. Eteği universitede tanıdığı Ceren hediye
etmişti. Gömleyi ise maaşından ufak ufak biriktirip ucuza aldımıştı.Saçlarını sade topuz yapip odadan çıktı. Azra kahvaltısını ediyordu.
'Afiyet olsun Miniğim' diyerek Azranın başını öpüp evden çıktı.
Çalıştığı şirket baya büyük ve ünlüydü. Ama o kuyturuk bi sekreterlik yapıyordu.
İçeri girib kendi odasına yöneldi. Odası küçük ama güzeldi Lale için.
Şirketde hemen hemen herkesi taniyordu ama hiç biriyle arkadaşlık yapmıyordu.
İş başına geçip hemen elindeki patronunun 'yapılacaklar listesi'ni toparladı.
Yarım saat sonra işi bitmişti. Kahve içtikten sonra patronunun yanına gidecekti. Sabah kahvaltısını bile geç kaldığı için yapamamıştı.
Kahve makinasına yaklaşıp bi kahve aldi. Dışarıyı seyr etmeye başladı.
Kaç dakika öyle durduğunu bilmiyodu ama artik patronun yanina gitmeliydi.
Odasındakı dosyayı alıp patronun odasına doğru ilerledi.
Kapıyı tıklatdı. Patronun olmayan ama tanıdık bi ses 'gel' dedi.
Kapıyı açınca karşısındaki kişiyle şok oldu. Bu adamın burda hemde patronun odasında ne işi vardı ki?
'S-siz'
Haah ne güzel bide kekeliyordu.
Adam sırıtıyodu. Laleyi görünce hiç bir tepki vermemişti. Şaşırmamıştıda.
'Evet küçük hanım ben. Bay Salak'
Al işte duymuştu. Dalga geçiyordu.
'B-ben.. özür dilerim '
'Özür dilemekle kurtulamazsınız'
Bu zaman odanın kapısı açılıp Kürşat bey(patronu) içeri girdi.
'Merhaba Fıratkcığım. Sen buralara gelirmiydin ?'
Demek ismi Fırattı..
Odada fazlalık olduğunu düşünerek izin alıp çıktı.
Odasına geçmeden ônce lavaboya gitmeliydi. Çünki hava çokta sıcak olmasada ona sıcak basmıştı.
Tam çıkacakken Fıratın geldiğini gördü. 1.90lık boyu vardı herhalde. Ama Lale de fazla küçük değildi.
Adamın ona yaklaştığını görünce kıpırdamadı.
'Bana bi özür borçlusun'
'D-diledim ya'
'Ucuz kurtulamazsiniz hanımefendi.'
'Ne yapmamı bekliyorsunuz ki?'
'Bu akşam benimle yemeğe gelin'
Cazip teklifti. İstiyormuydu ? Tabikide evet.
'Benim küçük kardeşim var evde. Onu yanlız bırakamam.'
Tam gidecekken
'Bakıcı gönderirim. Olur mu?'
Sustu.
'Tamam mı geliyormusun?'
'Peki..'
'