Fazla bir şey değildi -küçük odayı yalnızca iki battaniye bir yastık dolduruyordu- ama onun için fazlasıyla yeterliydi. Çok daha korkunç yerlerde çok fazla gece geçirmişti.
Yavaşça battaniyelere doğru ilerledi ve üzerlerine uzandı, gözleri kendi kendi kapandı. Gerçekten ne kadar bitkin ve yorgun olduğunu şimdi fark ediyordu. Sadece dans yüzünden değil, bütün gün yüzünden. Arthur'u, önceki gün ona nasıl baktığını, gözlerinde acı ve hayal kırıklığıyla nasıl baktığını düşündü. Ama Merlin onu suçlayamazdı. Arthur'un neden böyle bir tepki verdiğini anlıyordu ama bu daha az acı vermiyordu.
Merlin titremeye başlayınca battaniyeleri etrafında fırlattı. Ama vücudunu titreyen şey soğuk değildi. Dizlerini göğsüne yakın tutarak kendini teselli etmeye çalıştı. Bu pozisyonda yatarken güvenliğe, sıcaklığa ve onu yakınında tutacak birine özlem duyuyordu. Hayır, birisine değil -Arthur'a. Başını göğsüne yaslarken vücudunun etrafındaki güçlü kolları, onu kendine yakın tuttuğunu hissetmek için neler vermezdi. Merlin gözlerini kapattı, Arthur'un bu kadar yakında olmasının nasıl bir his olacağını hayal etmeye çalıştı.
Arthur'un kolları Merlin'in etrafında, yan yana yatıyorlar, o kadar yakınlar ki aralarında bir kağıt parçası bile sığamaz. Merlin, Arthur'un sıcak nefesini alnında hissediyor, adamın kalp atışlarını dinliyor, bu arada Arthur sırtında yavaş yavaş daireler çiziyor.
"İyi olacaksın, Merlin. Söz veriyorum. Seni tutuyorum ve gitmene asla izin vermeyeceğim," diye fısıldıyor Arthur saçlarının arasından, Merlin'in ince bedenini daha sıkı kavrayarak.
Merlin genç krala daha da sokuluyor ve başını Arthur'un boynuna gömüyor.
Bu şekilde Arthur'un kollarında kendini evinde ve güvende hissediyor. Bu anda yaşadığı tüm kötü şeyleri unutuyor. Zihnindeki tüm karanlıklar yok oldu. Kafasında sadece ışık ve tatlı, sıcak bir duygu uğultu yapıyor.
Ve uykuya dalmadan hemen önce Arthur'un dudağını boynunu, alnını ve yanağını tüy kadar hafifi öpücüklerle kapladığını hissediyor.
Ancak hayalindeki Merlin'in aksine uykuya dalmadı. Bunun yerine yavaşça gözlerini açtı, yüzünden aşağı akan yaşlar başının altındaki yumuşak yastığa damladı. Elleri battaniyenin etrafında sıkıca kaplıydı ve onu göğsüne bastırıyordu. Göğsündeki boşluk hissi neredeyse onu boğuyordu.
Hayatını böyle hayal etmemişti.
Arthur olmadan, normalde karanlık olan dünyasının ışığını kaybetmişti. Elbette Arthur ölmemişti, bu hayattan kalıcı olarak ayrılmamıştı ama yine de öyle hissettiriyordu.
Aralarında sadece birkaç değil, binlerce mil varmış gibi hissediyordu. Önünde, onu Arthur'dan daha da uzaklaştıran, soğuk, jilet keskinliğinde dikenlerle kaplı büyük bir duvar varmış gibi geldi ona. Onu kendisinden uzak tutmak. Gerçi Merlin'in tek istediği ona yakın olmaktı.
Acınası bir durumdaydı. Bir insana bu kadar bağımlı olmak çok acıklıydı. Hayatını Arthur'un etrafında kurmuştu -yaptığı her şeyi Arthur için yapmıştı. Merlin bir bakıma hayatını tek bir kişinin etrafında kurmanın sağlıklı olmadığını biliyordu ama herkesin ona yapmasını söylediğin, ona öğrettikleri her şey buydu. Camelot'a geldiği ilk günden itibaren ona en önemli görevinin, tek amacının, kaderinin Arthur'u güvende tutmak, onu hayatta tutmak olduğu söylenmişti. Ve onlara inanmıştı. Merlin hayatının tek amacını Arthur'un etrafında kurmuştu ve o olmadan kendini bir hiçmiş gibi hissediyordu.
Merlin'in kendine saygısı, hayalleri ve umutlarının olduğu bir dönem vardı. Ama farkına bile varmadan Camelot'a ayak bastığı gün hepsi ölmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Crown Of A Thousand Stars / Merthur
Fanfiction*Çeviridir *Tamamlandı *** "Arthur..." diye hıçkırdı. "Lütfen bunu yapma." Aniden Arthur'un gözlerindeki öfke yok oldu ve yerini yumuşak, acı dolu bir bakış aldı. "Keşke farklı olabilseydi, gerçekten de farklı olmasını istiyorum." uzaklaştı ve kapı...