Merlin yavaşça gözlerini açtı ve solundaki pencereden gelen parlak ay ışığına karşı gözlerini kırpıştırdı. Başı fena halde ağrıyordu ve ağzı tamamen kurumuştu.
Kafası karışarak çevresine bakındı ve annesinin evinde olduğunu hemen fark etti. Ama nasıl? Ne olduğunu hatırlamıyordu... Derin bir iç çekerek gözlerini ovuşturdu ve sonra hatırladı.
Ormana koşmuştu. Ölen arkadaşlarını ve babasını gördü. Onun büyüsü. Arthur- Arthur... Onu öpmüştü.
Merlin, Arthur'un ağzının dudaklarına değdiğini, ne kadar dikkatli, ne kadar yumuşak davrandığını düşünerek yanaklarında sıcaklığın yükseldiğini hissetti.
Ama o zamandan beri ne kadar zaman geçti? Hiçbir fikri yoktu.
Dikkatlice battaniyeyi bir kenara attı ve hala titreyen bacaklarının üzerinde ayağa kalktı.
Tam yattığı yerden çıkmak üzereyken, çok tanıdık iki ses duydu.
"Onu hiç böyle görmemiştim, Hunith. Her zaman onun benimle ve hayatıyla mutlu olduğunu düşünmüştüm," diye fısıldadı Arthur.
Merlin yavaşça kenardan etrafına baktı ve yığındaki ateşin önünde oturan annesiyle Arthur'u gördü.
"Mutluydu, Arthur ama- Merlin'i gerçekten sandığın kadar iyi tanıdığından emin misin?"
Bir anlık sessizlik oldu. Arthur derin bir nefes aldı, belli ki bunda sonra ne söyleyeceğini düşünüyordu.
Merlin merak etti, Arthur onu gerçekten tanıyor muydu? Muhtemelen hayır. Yıllar boyunca çok fazla şey saklamıştı.
Ama sonra genç kral konuşmaya başladı.
"Merlin pek çok açıdan bir gizem. Bazı günler onu tanıdığınızı düşünüyorsunuz ama bazen onu hiç tanımıyor olabilirsiniz. Ama şunu biliyorum; kocaman bir kalbi olan birisi. En sevdiği insanları güvende tutabilmek için kendini feda eder. İhtiyacı olan birine yardım etmek için ateşin içinden geçer. Onun için en çok anlam ifade edenlere olan sadakati günümüzde neredeyse hiç duyulmamış durumda. Sanki hiç incinmemiş gibi gülümsüyor ve o tanımasanız buna gerçekten inanırsınız. Ama çok yaralanmış ve bunu kimse fark edemedi. Sanırım bunca yıl saklandıktan, yalan söyledikten ve sır sakladıktan sonra bu işte gerçekten ustalaştı. Ama yakından bakarsanız görürsünüz. Maskenin arkasında gerçekte ne kadar kırıldığını görürsünüz. Her zaman Merlin'in bir kız gibi davrandığını, duygularını fazla açıkça gösterdiğini düşünmüşümdür ama aslında her şeyi duvarların arkasına saklayan oydu. Ancak size şunu söyleyeyim, o buna değer. Her şeyden sonra beni en canlı hissettiren kişi o."
Merlin az önce duyduklarına inanamıyordu. Yüzünden sessiz gözyaşları akıyordu. Arthur gerçekten tüm bunları düşünüyordu? Merlin her zaman Arthur'un ondan rahatsız olduğunu varsaymıştı.
"Sanırım seni yanlış değerlendirdim genç kral." Merlin'in annesi yüzünde küçük bir gülümsemeyle cevap verdi. "Aşk, aşırı tutkuyla, bazen acıyla, her zaman mutlulukla, çoğu zaman da memnuniyetle harmanlanmış, her şeyi tüketen bir duygudur. Bunu unutma." Daha sonra ayağa kalkıp kapıdan çıktı.
Merlin ne yapacağını bilmiyordu. Kendini ifşa etmeli miydi? Arthur'a her şeyi duyduğunu mu söyleyecekti? Şans eseri, Gwaine yüksek sesle kapından içeri girene kadar bu karar ondan alındı.
"Prenses! Henüz kalkmadı mı?" dedi yüksek sesle, Arthur'a doğru yürürken.
"Sessiz olur musun?" dedi Arthur öfkeyle. "Hala uyuyor."
Merlin bunu kendisine işaret olarak aldı. Boğazını temizleyip saklandığı yerden çıktı.
"Aslında, uyandım..." diye fısıldadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Crown Of A Thousand Stars / Merthur
Fanfiction*Çeviridir *Tamamlandı *** "Arthur..." diye hıçkırdı. "Lütfen bunu yapma." Aniden Arthur'un gözlerindeki öfke yok oldu ve yerini yumuşak, acı dolu bir bakış aldı. "Keşke farklı olabilseydi, gerçekten de farklı olmasını istiyorum." uzaklaştı ve kapı...