Heyecandan tüm bedenim titriyordu. Sonunda inadını kırabilmiştim. Gelmesi gereken saati ve mekanı mesajla iletmiştim. Fakat geleceğinden emin değildim. Kocaman otel odasında tek başıma beklemeye koyulmuştum. Öyle ki, gelmesini söylediğim saatten oldukça bir zaman geçmişti.
Bir kaç dakika geçtikten sonra kapı tıklatılmış, nefesim kesilmişti. Ne kadar cesur davransam da, onun tek bir haraketi nefesimi kesmeye yetiyordu. Usulca kapıya yaklaşmış derin bir nefes alarak kolu indirmiştim. Bedenimi kapının arkasına saklarken, mesajda söylediğim gibi her harakete uyarak içeriye girmişti.
Dirseğine kadar katlanmış beyaz gömleği, altına giydiği siyah pantolonuyla arkadan bile çekici duruyordu. Yoğun kokusu anında kendini belli etmişti.
Bir kaç küçük adım atarak arkasına geçmiş, elimdeki siyah kumaş parçasını gözlerini örtecek şekilde yerleştirmiştim. Haraketim yüzünden ilk başta irkilmişti. Kumaşı sıkıca bağlamış, yerimi değiştirmeden kulağına doğru yaklaşmıştım.
"Gözlerinizi kapalı tutma konusunda pek güvenemedim. Sorun olur mu?" Her ihtimale karşı fısıldayarak konuşmuştum. Kafasını usulca hayır anlamında sallamıştı.
Kalbim deli gibi atıyor, ellerim titriyordu aynı zamanda. Hayallerimi süsleyen adam tam şu an karşımdaydı ve benimle sevişmek için buraya gelmişti.
Titrek elim gömleğinin açıkta bıraktığı koluna ulaşmış, parmaklarım küçük dokunuşlarla teninde gezinmişti. "Titriyorsun" özlediğim sesi kulaklarımı doldurunca gülümsemeden geçememiştim. "Herşeyden önce sarılabilir miyim?"
"Çok cesur davranıyordun. Şimdi sarılmak için izin mi alıyorsun?"
Yandan yüzünü izlediğim kadarıyla dudağı yukarı kıvrılmıştı. "Sarılmak ve sevişmek farklı şeyler, Bay Kang." Alt dudağını dişleri arasına almış, kafasını eğmişti. "Peki." Bir saniye bile bekletmeden karşısına geçmiş, ellerimi sıkıca beline sarmıştım. Başımı omzuna yaslamış, teninin kokusunu tekrardan aklıma kazımıştım.
Sonunda yakınımdaydı. Ellerim bedenine temas ediyor, hatta kokusunu içime çekebiliyordum. Ama hâlâ elleri haraketsizce yanında duruyordu. Fakat ona sarılıyor olmak, bu duruma üzülmemi engelliyordu.
Burnumu boynuna sürtmüş, kafamı iyice gömmüştüm. Bir kaç saniye daha sıkıca sarılmış, geri çekilmiştim. "İçeri geçelim." Bileğinden yakalayarak yatağa doğru yürütmüştüm. Gözleri kapalı olsa bile, oldukça emin adımlar atıyor tökezlemeden yürüyordu.
Dizlerinin yatağa çarpmasıyla durmuş, yatağa oturtmuştum. Sessizdik. Bu durum oldukça avantajdı benim için. Sesimden tanıma ihtimali vardı ne de olsa.
Elim çenesine tutunmuş, parmaklarım yüzünde gezinmişti. Baş parmağım dudakları üzerinde oynamış, yumuşaklığını hissetmeye çalışmıştım.
"Aklımı kaybedeceğim sanırım" kendi kendime sessizce mırıldanmıştım. Şu anki görüntüsü bile beni zorlarken biraz sonra yaşayacaklarımızı hayal etmek nefesimi kesiyordu.
Bacaklarımı iki yana ayırmış, kucağına yerleşmiştim. Ani haraketimle şaşırmış, elleriyle bacaklarıma tutunmuştu. "Gerçekten yapıyoruz yani?" konuşurken nefesi yüzüme çarpıyordu. Başımı boynuna doğru yaklaştırıp dilimi teniyle buluşturdum. Çenesine kadar düz bir çizgi şeklinde ilerlemiş, kulak memesini dudaklarım arasına almıştım.
"Sence de yapmamız gerekmiyor mu?" kulağına doğru fısıldamıştım. Nefes alıp verme seslerini duyuyordum. "Kendini tutma, akışına bırak. Sonrasında bir hata olarak görebilirsin bunu." Bacaklarıma tutunan eli bedenime sürtünerek belime ulaşmıştı. İki tarafımdan da belimi sarmalayan elleri gülümsememe sebep olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
meddle about | taegyu
Fanfictionchbgyu: bunu söyleyen birinin öğretmen oluşu çok saçma değil mi text/düz yazı -smut