"Sesini çıkartayım deme" ağzımın üstüne kapanan elle öylece kalmıştım.
Uyarıcı bakışları yüzümde turlarken, içeriden hâlâ ona seslenen kadınla hepsine anlam kazandırmaya çalışıyordum. Neden bu kadar paniklemişti? O kadın kimdi?
Elini yavaşça ağzımdan çekmiş, bulduğum ilk boşlukta konuşmuştum. "Ellerimi çöz" demiş, ellerimi çekiştirmeye çalışmıştım. Fakat, kemer bileğime sürtündükçe canımı yakıyordu. "Sessizce dur burada, geliyorum" diyerek üzerimden kalkmış, adımlamaya başlamıştı.
"Sikeyim, çöz şunu hemen." Cümlemi bitirmemle yakınlardan duyduğumuz kadın sesiyle beynimden vurulmuşa dönmüştüm.
Siktir, bunların ne gibi yakınlıkları vardı da, bu kadın bu kadar rahattı?
Tekrar yanıma gelmiş, az öncekinin aksine daha sert bir şekilde eliyle ağzımı kapatmıştı. "Şu çeneni biraz kapalı tut" sert sesine karşılık dilimi yutmuş gibi hızlıca başımı sallamıştım. Elini çekmiş, kiyafetlerini düzelterek odadan çıkmıştı.
Yatakta bir kaç kez daha çırpınmış, sonunda oturur pozisyona geçmeyi başarmıştım. Bileklerim ne kadar acıtsa da, bir an önce bu evden gitmek istiyordum. Şu an içerde neler döndüğü gram umrumda değildi. Açıklaması var mıydı onu bile bilmiyordum.
Sonunda bakışlarım kızarık bileklerimi bulduğunda az da olsa rahatlamıştım. Bileklerimi ovuşturmuş, yerdeki kiyafetlerimi alarak üzerime geçirmiştim.
Yaptığım şeyin doğruluğunu sorgulamayacaktım bile. Odanın kapısını yavaşça aralamış, salonun ortasında dikilen iki bedeni görmem an meselesi olmuştu. Tahmin ettiğim kişi olmasıysa daha çok zoruma gitmişti. Daha fazla bakmak istememiştim, fakat oraya da gidemezdim.
Sessizce yatağın bir köşesine oturmuş, dakikalarca beklemiştim. Kapının aralanmasıyla bakışlarım anında onu bulmuştu. Şaşırmış gibi duruyordu. "Sen nasıl?" diyerek bana doğru adımlamaya başlamıştı. "Gitti mi?" hâlâ yatakta oturmaya devam ediyordum. "Gitti."
Anında ayaklanmış, kapıya doğru hızlı adımlar atmaya başlamıştım. "Nereye gidiyorsun?" önümü kesmiş, elleriye gitmemi engellemişti. "Çek elini, gideyim de rahat rahat gelsin buraya." Kolları arasından kurtulmaya çalışsam da, tutuşunu daha da sıkılaştırmış gitmemi tamamen engellemişti.
"Yanlış anlıyorsun."
"Yanlış mı anlıyorum? Kadın evine kadar geliyor, cilveli bir şekilde seni arıyor, sana sarılıyor, seni öpüyor. Yanlış mı anlamışım hepsini?"
"Göründüğü gibi değil. Ayrıca sen bizi mi dikizledin?" Kaşlarını çatarak yüzüme bakmıştı. "Ne yapsaydım? Ah, pardon Taehyuncum. Sen onunla öpüşüp koklaştıktan sonra gel bir turda beni sik diye yarı çıplak halde beklemeliydim değil mi? Tüh çok yazık."
"Sinirlisin. Sakinleş önce. Yanlış anlıyorsun." Ne kadar bana sinirli dese de, çenesini sıkıyor, sinirden boynundaki damarlar belirginleşiyordu. "Demek dedikodular doğruymuş, bu yüzden mi beni gözardı ediyordun? Salak gibi birde peşinden koştum ya...Benden daha mı iyi?"
"Ne?"
"Benden daha iyi tatmin ediyor mu seni? Aklına kazınıyor mu varlığı?"
"Sinirlenmeye başlıyorum artık. Böyle konuşamazsın. Aramızda bir şey yok. İki dakika da ne kurdun bilmiyorum ama gördüğün gibi değil." Gözlerini gözlerime dikmiş, bir kez bile bakışlarını kaçırmamıştı. "Gel birde o kaltağı savun bana" dememle yüzüme yumruğunu geçirmişti. Yüzümdeki eski yaralar da kendini belli etmiş, dudağım sızlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
meddle about | taegyu
Fanfictionchbgyu: bunu söyleyen birinin öğretmen oluşu çok saçma değil mi text/düz yazı -smut