bilgi: hikaye seksenlerin sonu doksanların başı amerikada küçük bir kasabada geçiyor gibi düşünebilirsiniz, sekiz koreli çocuğu amerikaya koymak mantıksız gelse de koyu hristiyanlıkla koreyi nedense bağdaştıramadım mekanın pek bir anlamı yok zaten kafanızda o dönemdeki hristiyan halkın kiliseye gitme alışkanlığını daha iyi oturtabilmek adına amerikayı örnek vermek istedim. böyle bir mantıksız geliyor ama çok da sorgulamayın. iyi okumalar...
"Peder Lee"
Seungmin mutfak tezgahında akşam yemeği için salata hazırlayan annesine sessizce yaklaştı. Yüzüne en tatlı gülümsemesini takınırken annesine seslenmek yerine orada bekleyip onun kendisini fark etmesini beklemişti.
Kadın elindeki bıçağı bırakıp kase alabilmek adına arkasını döndüğü anda oğluyla karşılaşmasıyla yerinden sıçramıştı.
"Napıyorsun oğlum?"
Annesinin sıçramasıyla Seung da birkaç adım geriye çekilmişti. Çocuk nasıl izin isteyeceğini düşünüyordu kara kara.
Annesi bir şey demeden suratına bakan gence karşı kaşlarını çattı. "Seung noluyor?"
Günlerden cumartesiydi ve seungmin yemekten sonra en yakın arkadaşı Jisunglara gitmek üzere izin isteyecekti.
Annesi katı biri sayılmazdı, Jisung çoğu zaman evine girip çıktığı bir arkadaşıydı. Normal günlerde izin verirdi ancak pazar günleri kiliseye gitmeleri gerektiği için izin almak biraz daha zor oluyordu.
"Akşam ders çalışmak için Jisunglara gidebilir miyim anne?"
Kadının gelen soruyla kaşları çatıldı. Demek genç oğlu bu yüzden karşısında ezilip büyülüyor diye düşündü.
"Yarın kilise var seungmin, biliyorsun değil mi? Papaz Lee katılmaz isen kırılabilir."
Seung hızlıca biliyorum manasında kafasını sallamıştı. "Anne Jisung ve annesi de kiliseye geliyor yarın sabah sizinle birlikte orada buluşsam olmaz mı?"
Kadın derin bir nefes verdi, bir süre cevap vermeden bekledi. Geçen her bir saniyede umudu biraz daha azalıyordu oğlanın. En sonunda annesi kafasını olumlu anlamda salladı. "Eğer geç kalır ya da gelmemezlik yaparsan bu son gidişin olur."
Seungmin aldığı izin ile birlikte annesine sarılmış ve onu ne kadar sevdiğine dair bir çok söz mırıldanmıştı.
Koala gibi üzerine yapışan oğlunu zorlukla iktirdi annesi ve tezgahın üzerindeki tabakları gösterdi. "Bunları masaya götür bakalım."
Seungmin uslu bir oğlan olup hemen annesini onayladı. Tabakları alıp salondaki masaya götürdü. Tabi salona kadar giderken ki küçücük mesafede bile sevinçten zıplayarak ilerliyordu.
"Ne bu mutluluk?"
Abisinin arkasından gelen sesiyle birlikte ona dönüp omzunu silkti "Hiç."
Seungmin, abisi ve küçük kız kardeşi ile üç kardeştiler. En büyük olan Christopher, aile içi ismiyle Chan en büyükleriydi. Üç senedir lise son sınıfa gidiyordu. Aklı derslere fazla çalışmayan ancak konu serserilik olunca herkese ders verebilecek bir çocuktu. Annesinin dindarlığı bir yana o bir yana. Her pazar kilise vaazlarına katılan koca ailenin bu vaazlara katılmayan tek üyesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
priest - 2min
Fanfiction"İnsanoğlu günahkar mıdır? Elbette günahkardır tanrım, elbetteki sen haklısın. Ancak bir insanı sevmek günah mıdır? Tanrım ben senin yolundan ayrılmak istemem, her daim senin izinden yürümek isterim. Ancak tanrım, ancak bir günah bu kadar güzel is...