Her şeyimi kaybettim, ama hala ayakta duruyorum. Acılarım beni parçalasa da, umutsuzluğun karanlığı içimi sararken bile, içimde hâlâ sönmemek için direnen bir kıvılcım var. Belki yıkıldım, belki paramparça oldum ama yeniden inşa etmek için gücümü bulacağım. Çünkü kaybettiklerim, benim gerçek değerimi belirlemez. Yeniden doğuş için buradayım, geçmişimle yüzleşmek ve geleceğimi yeniden şekillendirmek için.
Şok etkisinden çıkamamıştım. Bakışlarım sonsuz nefret doluydu. Artık bir kraliçe değildim. Bunu asla kabullenemezdim. Herkesin ölmesi, Seori'nin yok olması beni çılgına çeviriyordu. Gerçekten böyle basit bir şekilde mi krallığım yok oldu? Daha ailemin intikamını alamamışken şimdi halkımın da intikamını almam gerekiyordu. Myron önceki sefer Dixit'i durduğunu söylemişti ama Dixitle Evenar'da karşılaşmıştım onun yapmasına imkan yoktu.
Ani kızgınlık alevim yavaş yavaş sönüyordu. Dizlerime çöktüm ve gözyaşlarımı tutamaz hâle geldim. Anne, baba bana verdiğiniz görevi yerine getiremedim. Tüm krallık benim yüzümden canından oldu. Özür dilerim.
Kraliçe olarak tüm sorumluluk bendeydi. Artık kimse bana yardım edemezdi. Düzeltilemez bir noktaya gelmiştim.
Ayağa kalktım ve gözyaşlarımı sildim. Doğruca Hawkinsle konuşmak için yola çıktım. Hawkins'in yaşadığı sarayın yakınlarına bir portal açtım ve saraya doğru koştum. Sarayın muhafızları beni karşıladı ve hemen içeri aldı.
Doğruca salona koştum ve Hawkins salonda yoktu. Birkaç muhafız bana seslenip bahçede olduğunu söyledi. Bahçeye çıktım ve güneşlenen Hawkins'i gördüğümde rahatladım.
"İlaisis, hoşgeldin bu ne sürpriz. Geldiğine çok sevindim."
Hawkins direkt yüzüme bakıyordu. Bir şeylerin ters gittiğini anladı ve sorusunu yöneltti.
"İlaisis, bir sorun mu var?"
Gözyaşlarımı tekrar tutamamıştım.
"Evet Hawkins, omuzlarımdaki yükü kat kat arttırmış bir sorun. Sahip olduğum ve korumam gereken tek şeyi koruyamamış olmamla ilgili bir sorun. Tüm krallığımı kaybettim. Halkımı, teyzemi, herşeyi, herşeyi Hawkins. Artık ne yapacağımı ben bile bilmiyorum."
Hawkins söylediklerimi duyduğunda çok şaşkın bir ifade sergilemişti. İlk kez onu çok belli etmeye çalışmasa da inanılmaz derecede sinirli bir şekilde görüyordum.
"Artık herşey geçti, benim sarayımda istediğin kadar kalabilirsin. Bu çok ciddi bir sorun. Hemen Ezreal veya İllumi'ye haber vermemiz gerek. Anlaşılan birçok kişinin hedefi sensin, çok dikkatli olman gerek. Ezreal, İllumi ve benim haricimde birine güvenmeni önermiyorum. Savaş alameti çoktan Dread'in bize saldırmasıyla beraber geldi ama bu şeytanların işi olmayabilir. Boyumuzu aşan biriyle karşı karşıyayız."
Söylediklerine tepkisiz kaldım. Umutsuzluğa kapılmak amacımı hiçbir zaman gerçekleştiremeyeceğim anlamına gelirdi. Hawkins'e içten içe tamamen hak veriyordum.
"Teşekkürler Hawkins, bana destek olduğun için ve seninle tanıştığım andan itibaren arkamda durduğun için."
Hawkins gülümsedi. "Neden gülüyorsun Hawkins?"
Neşeli bir şekilde cevap verdi. Beni iyi hissetirmeye çalışıyor da olabilirdi.
"Tanıştığımız ilk gün aklıma geldi. Oldukça gülünçtü ve Northwest'in sağ olduğu zamanlardı."
İstemsiz bir şekilde vücudum gülmeye başladı. Gülerken gözümden yaşlar geliyordu fakat üzüntüden mi yoksa gelen ani mutluluktan mı çözemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mueva : İntikam Lordu
Fantastikİnsanlar ve şeytanların düşman olduğu bir dünyada İlaisis adlı bir kız doğar. Şeytanlarla savaşabilmek için yedi güçlü lord seçilir ve İlaisis genç yaşında lord olur. Bir gün kendi hataları yüzünden başına çok kötü bir olay gelir ve intikam aleviyle...