Şuan nerdemiyim? Dağ başında it avlıyorum. Yani diyolar ki gel beni önce sik sonra bi güzel öldür. Allah aşkına silahlı birine bıçakla gelmek nedir. Hayatımda böyle birşey görmedim. E ama yani haklılar. Qu düşük olunca birşey yapamıyorlar. Uzun lafın kısası beyinsizler.
Allah'tan bugün gidiyorum. Ama hey biliyorum tayinim çıkacak. Burdan gideceğim için hiç mutlu değilim. Neyse. Şuan göreve odaklanmak lazım. Son görev.
Şuan gece ve göz gözü görmüyordu. Bütün itler uyuyordu. Son kamp burasıydı. Yukarda bebeğimle dağda bekliyorduk. Başkanda içeri girdiğinde herkesin uyukladığını anladım.
Nöbet tutan adam- pardon nöbet tutmaya çalışan ama uyuklayan itlerde yerde uzanmış arkalarını bir yere yaslamışlar.
Elime kampa yetecek kadar bomba aldım. Sonuçta buranın havaya uçması gerekiyor. İtlerin uzuvları bir yerde olması gerekiyor. Ne güzel. Birde o görünüşü. Mis mis.
Ay pisikopat. Ben bunun iç sesimiyim cidden. Ben Barbie'sem bu harbi lan.
Ay sanki ben sana gel dedim be. Ya sus yada siktir git.
Ay gidebilsem giderim. Senin şu eğlenceni muhteşem görmem. Ama işte imkan yok. Ne yaparsın.
Sadece kapa çeneni. Görevin ortasındayım.
Tamam be. Sustum. Sen benim gibisini bok bulursun ha. Söylemedi deme. Şimdi susuyorum. Sonra görüşecez.
İç sesimle olan kavgaya son verdim ve havaş yavaş kampa ilerledim. Yanıma silah ve çakı da almıştım.
Kampa vardığım da direk başkanın odasına gittim. Dosyaları nerde tuttuğunu biliyordum. Ama girdiğimde yerde bir tane geçit olduğunu gördüm. Başkan olan ite baktım ilk. Uyuduğunu görünce dosyaları sonra alırım diyip aşağı inmeye başladım.
İndiğimde iki asker beklemiyordum. İkisi de ağır yaralıydı ama hiç birşey olmamış gibi zincirleri açmaya çalışıyorlardı. Beni gördüğünde durdular ve bana baktılar.
Yanlarına gittim. "Rütbeliniz kim."dedim sert çıkan sesimle. "Benim."dedi sağdaki. Ama soldaki de "Benim."dedi. Heralde beni terörist sanıyolardı. Bak bu dokunmuştu işte.
"Tamam. Ben o itlerden biri değilim. Buraya görev için geldim. Şimdi bana inanmanız için ne yapmam gerekiyor."dedim. Önce bir birlerine baktılar ve bana döndüler. "Kodu söyle."dedi soldaki. Belli en rütbelisi kim olduğu.
"Kırlangıç8319"dedim. Kafalarını salladılar. Etrafa baktım. Albayla konuşmam lazımdı. Haber vermem gerekiyordu. Postallımdaki telefonu çıkardım ve albayı aradım. Bu çok önemli olduğu için direk albayı aramıştım.
Biraz uzaklaştım. Telefon açıldı. Hemen tekmil verdim. "Binbaşı Ölüm/ Mardin Emret komutanım."dedim. Şuan ölüm olarak görev yapıyordum. Albay "Rahat binbaşı. Birşey mi oldu?"dedi otoriter sesiyle.
Görmeyeceğini bilerek kafa salladım ve "Komutanım. Son kampta dosyaları alırken iki asker gördüm. Haber vermek için aradım."dedim. Albay "Tamam binbaşı. Bir saate uçak yolluyorum."dedi. "Emredersiniz komutanım."dedim ve kapattı.
Askerlerin yanına gitmeden yanda olan masanın üstündeki anahtarı aldım. Büyük ihtimalle zincirlerin anahtarıydı. Yanlarına gittim ve ikisininde kilidini açtım.
Yaralılardı ama aslanlar gibi yürüyolardı. Onların önünden gittim. Ne olur ne olmaz yani. Nokta çıkabilir.
Albay kordinatları göndermişti. Dosyaları almış dışarı çıkıyorduk. Etrafta hiç kimse yoktu. Askerler benim peşimden geliyordu. Bu kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gerçek Ailem Mi?
RandomLeyla Rüya Kor. Dağların korkulu rüyası. Görevden geldiği zaman telefonuna bakar ve hayatı değişir. Güzel günler yaşanır, kötü günlerde.