11: Gerçekler

91 14 181
                                    

Bugün olan tek dersimiz bitmişti. Wooyoung'la otobüs durağına doğru ilerliyorduk.

"Yeosang sınavlar yaklaşıyor, çok konumuz birikti nasıl halledeceğiz ya?"

"Halledemeyeceğiz gibi duruyor."

"Üst sınıflardan yardım mı istesek?"

"Sadece bizim değil onların da sınavı yaklaşıyor hatırlatayım, bize yardım eden olacağını sanmıyorum."

"Ben yine de şansımı deneyeceğim. Ah benim otobüsüm geldi. Sonra görüşürüz dikkatli ol, istersen çıktığında ara San'la seni almaya geliriz."

"Tamam tamam, görüşürüz."

Birkaç saatlik yolculuğun ardından bende olmam gereken yere gelmiştim.

Sınıfa girdiğimde herkesin sırasına oturup beni beklediğini gördüm. Şaşkınlıktan ne diyeceğimi şaşırdım çünkü bugün geleceğimi haber vermeyi unutmuştum bu yüzden de ben geldikten birkaç dakika sonra görevliler onları çağırmaya gider falan sanıyordum.

Bakışlarım Jongho'yla keşişti. Her an yerinden kalkıp bana sarılacakmış gibi duruyordu. Ben de ona onu hatırladığımı söylemek için can atıyordum.

Daha ne kadar Jongho'yla öylece bakıştık bilmiyorum ama Min Jae konuşmaya başlayınca utançla bakışlarımı ona çevirdim.

MJ: "Yeosang iyi misin? Keşke biraz daha dinlenseydin."

YS: " Daha ne kadar dinlenebilirim ki? Hem gayet iyiyim. Merak etmeyin, iyi olmasam gelmezdim buraya."

Hepsi başıyla beni onayladıktan sonra gözüm Yi Chan'a takıldı dalgın duruyordu, onu ilk defa böyle görüyordum.

YS: "Yi Chan bir sorun mu var, anlatmak ister misin? İstersen sonra tek kaldığımızda da anlatabilirsin."

YC: "Sorun mu? Ahaha bir sorun yok Yeosang."

SH: "Bir sorun yok mu? Az salla Yi Chan. Bir haftadır böylesin, seni ilk defa böyle görüyoruz, nasıl bir şey yok diyebiliyorsun?"

YC: "Peki ya benim normal halim buysa?"

YS: "Yi Chan korkutuyorsun beni. Ne oldu anlatır mısın lütfen?"

YS: "Korkulacak bir şey yok Yeosang, sadece böyle bir yerde dünyanın en mutlu insanıymış gibi davranmaktan yoruldum."

Geldiğim ilk günden beri Yi Chan'ın enerjisi gözümden kaçmamıştı hatta onun sayesinde buraya daha hızlı adapte olmuştum. Evet o gülüşünün arkasına acılarını sakladığını da görebiliyordum ama şimdi karşımda onu böyle görünce gülüşüyle birlikte buradaki renklerin de solduğunu hissediyordum.

Joon Su yerinden kalkıp Yi Chan'ın yanına oturmam için sandalyesini işaret etmişti. Teşekkür edip Joon Su'nun yerine oturduğumda Yi Chan'a döndüm. Ona sarılmak istedim ama bunu ondan izin almadan da yapamazdım. Bunun yerine yanında olduğumu belli etmek istercesine elinin üstüne elimi koydum. Bakışlarını yerden çekip gözlerime bakıp hafifçe tebessüm etti.

YC: "Tanıştığımız ilk günden beri hepinizin aklında 'böyle salak bir çocuğun burada ne işi var?' dediğinizi duyar gibiydim. Ben de biliyordum böyle bir yere göre fazla neşeli biri olduğumu ama elimde olan bir şey değil bu durum. Kendimi mutlu olmaya o kadar programlamışım ki gülmek için, olduğum yerin bir önemi yoktu artık. Tek kaldığım zamanlarda kendime acımak dışında bir şey yapmıyordum."

Yi Chan kolunu biraz sıyırdığında gördüklerim karşısında ne diyeceğimi bilemedim. Derin kesikler, çizikler, tırnak izleri... Tüm nefretini, öfkesini kusmak isteyen ressamın tablosuna benziyordu tek fark birinin nefreti de öfkesi de kendineydi.

STAJYER {Jongsang}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin