Şarkı olarak: See You Again...(Wiz Khalifa)
♣︎
Başımı yumuşak yastıktan kaldırdım. "Ayşş." Kollarımı yukarı uzattım ve esnedim. Belim tutulmuş ve yastık yüzünden başım ağrıyordu. Benim yumuşak yastığım nerede? Dedem çaldı mı yoksa?
Beyaz yorgana 5 dk. boyunca baktıktan sonra kendime gelebilmiştim. Gözlerim o kadar ağrıyorduki açamayacak hale gelmiştim. "Ne kadardır... uyuyorum ben?" Tam karşımdaki saate baktım.
"1'i 15 mi geçiyor? NE!"
Gece yarısı olmuş ve ben uyuyor muyorum?! "Dede!" Dedemi hastaneden almayı unuttum! Tam ayağa kalkacakken yattığım yatağa baktım ve daha sonra etrafıma.
Bana ne olmuştu böyle? Ne ara hastaneye gelmiştim?
En son, durakta bekliyordum. Eminim, durakta bekliyordum. Otobüste ya da durakta bayıldım mı acaba? Peki, nasıl hastaneye geldim?Yastığı alıp kafama vurdum. Bağırmak istiyordum. Kimin hastaneye getirdiğini bile bilmiyorum. Ya bana bir şey yaptılarsa? Düşündüğüm şeyle içimden bir küfür savurdum.
Hemen ayağa kalktım. Vücudumdaki her yere bir göz attım. Hiçbir iz yoktu, vücudumda hiçbir iz yoktu. Bu beni rahatlattı ama aynı zamanda bir şüphe uyandırdı. Ya bana bir şey batırdılarsa ya da zehirledirlerse... Türkiye'de yaşıyorduk. Böyle şeyler çok normaldi. Her zaman yaşanan olaylardandı. İçimden kendime hem kızıyor hem de stresimi kontrol etmeye çalışıyordum. Kendimi rahatlatmaya çalışırken odayı daha fazla inceledim.
Burası bir hastane odasıydı. Sıradan bir oda. Ayağa kalkarak odanın etrafında bir tur döndüm. Odanın içinde bir televizyon, askılık, serum şeyisi ve bir saat vardı aynı zamanda yatağımın yanında çekmece ve dolap bulunuyordu. Ben ne tür bir işin içine düştüm acaba? Bana ne oldu da her şeyi unuttum? Bunları bilen biri bana anlatsa olmaz mı?
Kendi etrafımda dönerken odanın içinde dolaşan sim ve küçük parlak şeylerin gezindiğini fark ettim. Bu şeyler nereden geliyordu böyle? Odanın her tarafına yayılmışlardı ve bir alanda fazlaca bulunuyorlardı. Adımlarımı oraya yönelttim ve elimle simlerin gitmesini sağladım. Ve bir şey fark ettim. Yatağın yanındaki çekmecede bir mektup zarfı vardı.
Bir mektup zarfı. Yavaşça kafamı başka yöne çevirdim. Bakmaktan korkuyordum. Bir yanım ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Bir yanım sakin olmamı ve bir yanım ise çıldırmıştı. Diğerlerinden uzak bir yanım ise zarfı açmamı söylüyordu. Başka bir yanım ise garip düşüncelerle doluydu.
Oğlum benim kaç yarım var la öyle?
Biri beni hastaneye getirmişti. Bir hastanede tedavi olmak istiyorsan ilk olarak randevu alman gerekirdi. Ve biri, benim her şeyimi biliyordu ki randevu alabilmiş ve bu odada dinlenmemi sağlamıştı... Bir an aklıma dedem geldi. "Belki beni, o getirmiştir?" Hayır, olamaz. Dedem şu an başka bir hastanede. Burada olması imkansız. Gerçi, bu hastanenin adını bile bilmiyorum. Belki aynı hastanedeyizdir? Ne işe yarar ki sanki. Nereden bulacağım dedemi!
Yüzüm tekrardan kahverengi zarfa takıldı. Belki o zarf bana gelmemiştir? Belki orada ben gelmeden önce de duruyordur ha? Zarfa biraz daha yaklaştım ve üstünde net bir şekilde "İrem Alyas'a," yazdığını gördüm. Duraksadım. Bakmalı mıydım?
Korktuğum kişi değildi, Korktuğum o zarfın içinde ne yazdığıydı aslında. Koskoca 21 yaşındaki bir yetişkin kendi vücuduna sahip çıkamamıştı... Bundan çok korktum. Ve korkuyorum.
Yavaşça zarfa uzandım. Önünde ve arkasında yer veya kimden geldiği belirtilmiyordu. Bu daha da korkunçtu. Aklıma öyle şeyler geliyordu ki istemeden yüzüm kızarıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİNBİR DİLEĞİM
Fantasía"İrem Alyas, hayatını dedesiyle birlikte geçirmiş, yalnız, sıradan bir kız." Keşke öyle olsaydı. Keşke bu söylenebilseydi ama bahsettiğimiz kızın hiç öyle bir hayatı olmayacaktı. Ailesi bilinmez bir boşluğun içindeyken o geleceğe hapsolmuştu. Sorun...