6.Bölüm: "O Kim ki?"

29 7 18
                                    

Kulağıma, camdan gelen rüzgarın şen esintisi ve kuşların cıvıltısı geliyordu.
Bu, 2024 İstanbul'unda nadir yakalayacağınız hatta hayatın yorgunluğundan fark edemeyeceğiniz bir histi. Bu his çok güzeldi ama bir o kadar da rahatsızdım bu durumdan.

Açıkça söylemem gerekirse uykuluyken onları bir av tüfeğiyle vurmak istiyordum. Bir rahat vermemişlerdi. Alt tarafı uyuyacaktım ama hayır. Bunu yapmamı istemiyorlardı. Ayağımı, yorgandan dışarı uzattım ve esen rüzgarı hissettim. Soğuk hissettirmiyordu ama sanki ayağımı gıdıklıyor gibiydi. Yavaşça yorganı üzerimden çektim ve evet. Bu zamana geldiğim andaki kıyafetlerimle yatmıştım. Bu kıyafetlerle nasıl bu kadar rahat uyumuştum, bilmiyorum ama bu zamana ait kıyafetler almalıydım. Anlaşılan erkenden işe başlamam gerekecekti. Ayaklarım soğuk betona çarptığında vücudum boyunca titredim. Bu oda neden bu kadar soğuktu? Burada petek falan yok muydu? Hayır, yanlış soru. Bu zamanda petek var mıydı? Eminim ki soba vardır... Kıkırdadım ve baş ucumdaki küçük sehpaya baktım. Sehpada hiçbir şey yoktu ve bu beni kötü hissettirdi.

Sanki bir şeylerden eksik kalmış ve boşlukta gibi hissediyordum. Ah... telefonum yok! Şimdi neden sehpaya dik dik baktığımı anlıyordum. Ben, gelecekte var olan hiçbir eşyayı yanıma almamıştım. Ve her zaman olduğu gibi geç fark ediyordum. Ama telefonum olmalı! Kaşlarımı çatarak ileri geri hareket etmeye başladım. Şu yeni ben, hemen ortaya çıkmalı ve bana yardım etmeliydi. Benden ne istediğini bile bilmezken burada boş boş oturmak istemiyordum. Ve unutmadan, telefonumu getirmeliydi.

Hemen girişe doğru hareket etmeye başladım. Salona geldiğimde, kafamı salonun tam tepesinde duran saate çevirdim. 10'u 5 geçiyordu. Aslında... birazcık daha uyusam iyi olurdu ama canım daha çok oteli gezmek istiyordu. Böylelikle burada rahatça saklanabilirdim.

Şimdilik.

Kapıya geldiğimde; yeni benin, bana vereceği görev ile ilgili tahmin yürütüyordum. Aslında tahminden çok bu görevin hayatımı nasıl değiştireceğini düşünüyordum. Sonuçta ben, bu zamanda sonsuza dek kalmayacaktım ve kendi zamanıma döndüğümde hayatımda bir şeyler değişecekti. Ama ne?

Bana, benden kat kat büyük olduğunu söylemişti. Ve Aslında bunu, zamanı ileri geri sararak başarmıştı. Yani ne olacağını biliyordu ama neden burada beni yalnız bırakırken dikkat etmem gerekenleri söylemedi? Benim bu zamana gelmemin sebebi, onun benden bir isteği olmasıydı. Ama bu istekle ilgili hiçbir şeyden söz etmiyordu ve bende buna bağlı olarak hiçbir şey bilmiyordum. Belki, otele hatta bu zamana geldiğim anda büyük bir hata yapmıştım ama o, gittiğinden beri yapacağım adımlara bile karışmamıştı.

Ya...  Gelecekte ne olacağını bilmiyorsa? Ama o...

Ben bu zamana ayak bastığımdan bu yana gelecek değişiyordu. Bu yüzden ne yaşanacağını o bile bilemezdi. Çünkü ben bu zamana ait değilim ve olaylar, ortamlar, kişiler... kaderler, ben olmadan yaşandı. Yani her adımım, her insana karşı tavrım, ortamlardaki insanlar... değişiyor. Bu yüzden o bile geleceği bilemez...

Avrupa aydınlanması yaşıyordum. Ne kadar beyinsizmişim…
O zaman... dün yaşanan olaylar, o kadına yardım etmem ve adamın bileğini burkmam, yaşanmamış şeylerdi. Belki de o kadın, o kapıyı açamayacak ve sapık adam onu yakalayacaktı. Ve veya, kadına kapıyı açmasında başka biri yardım edecekti. Bir sürü olasık vardı. Ama o kader benim sayemde bozulmuştu. Daha doğrusu ileri bir zamana alınmıştı. Burada kaderden bahsedemezdim. Veya kaderi değiştirmemden. Biraz komikti ve saçma.

Düşüncelerimi bir dolaba sıkıştırdıktan sonra kapıyı açtım. Ve kapıyı tıklamak üzere olan sinsi sekreter tekrar karşımdaydı. "Hanımefendi-"  Duraksadı ve kafasını omzuna yasladı. "Ama burası?" Şaşkınlıkla arkamda kalan salona bakıyordu, kaşlarımı refleksen çattım. "Buraya niçin gelmiştiniz?" Sorum karşısında başını iki defa sağa sola salladı ve sonunda bana odaklanmış şekilde etrafa bakıyordu. "Size otelimizi gezdirmek için gelmiştim, Hanımefendi." Sesi, çok iğneleyici çıkıyordu ama umursamayarak elime ileri geri savurup göz devirdim. "Ben de tam gezmeye başlayacaktım. Gelmeniz güzel oldu." Sahte bir gülüş attım ona karşı. Anlamış olacak ki önümden çekilerek kapının sağına geçti ve boynunu eğdi. Elini solumda bulunan koridora yöneltti. Kısık sesle teşekkür ettim ama söylediğim şeyle homurdanması bir oldu. Bu nasıl sekreter ya.

BİNBİR DİLEĞİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin