1.Bölüm: "Bir Saat Buldum"

47 24 8
                                    

"DEDEEEE! UYAN! 7'YE 15 VAAAR!" Bir dakika, bir dakika... Bu ses, benden mi çıktı ? Hızlıca ağzımı kapattım. Daha dün, alt komşu, sitenin toplantısında bizi resmen işfalamışken... Bu yapılır mı İrem yaa!

"İt misin kızım sen! Ne bağırıyorsun!?" Yatak odasından da komşuya ses gittiğine göre Ayşe Teyze, artık bizi kovabilir.

Daha alçak bir ses tonuyla, "Ne alakası var dede ya? Böyle seslenmesem duymayacaksın ki beni." Dedim.

Dedem, yüzüyle iğrendirici bakışlar atıyordu. "İtsin işte. Süs köpeğine döndün iyice, baksana şu yüzüne." Sadece biraz allık sürdüm! Herşeyi abartmakta üstüne yoktur zaten. Gün boyunca beni eleştirmeden de duramaz aynı zamanda. Başka derdi yok ya illa benimle uğraşacak. Bilmiyor ki, ben olmasam fakir fukara olacak.

Eleştirileri bittikten sonra hızlıca pantolonunu ve ceketini alarak yatak odasına girdi.

"Yemeğin, masanın üstünde. Hatırlatma kitabını yanından ayırma. O olmazsa olmaz. 2'incisi, hastaneye gittiğinde bana haber ver. Öğleden sonra seni almaya geleceğim. Bunlar hatırlatma kitabında yazıyor. Eğer unutursan ona bak lütfen." Odadan gelen onaylama sesleriyle gülümsedim. Daha sonra çantamı aldım ve siteden-sonunda- çıkabildim.

Çok zordu. Dedem ile ilgilenmek. Hiç kolay değildi. Her gün ona eğitimler ve alıştırmalar yaptırtıyordum. Çünkü alzheimer'a yakalanmış biriydi. Yıllardır bu hastalığı çekiyordu.
Dedem 78 yaşında ve 30 yılını bu hastalıkla sürdürmüş. Hastalık süreci, benim yaşımdan bile büyük. Bu süreç, ona, çok acı çektiriyor. Bunu hissediyorum. Ama dedeme, güveniyorum. Hem benimle yaşadığından beri artık bu unutkanlık süreçleri eskiye göre azaldı. Eskiden beni hatta annemi bile tanıyamazken artık simamızı ezbere biliyor. El ve kollarının titremesi de azaldı. Yine de ona bir güvenlik kartı yaptım. Ceketinin üstünde, önemli ve gerekli olan herşey yazılı ama bu kartı gerekli zamanlarda, doğru insanlara göstermeli. Bu yüzden ona eğitimler ve bu durumda yaşanacak problemleri ve durumları anlatıyorum hatta canlandırıyorum. Bunu her gün yaparız. Bir de hatırlatma kitabı var. Bu kitapta: aile soy ağacımız ve ailemizin fotoğrafları var, aynı zamanda ailemizin önemli bilgileri yazıyor.

Durağa son 4-5 adımım kalmıştı. İçimden 'SONUNDA' diyerek, haykırıyordum. 'Düşünsene İrem! Bir de üstüne otobüs geliyormuş..!' Kıkırdadım.

Avcunu yalarsın İrem. Çok beklersin.

Otobüsü beklerken cebimden telefonu çıkardım. Arkamdan gelen adım sesleri ve konuşma sesleriyle birlikte kulaklığımı taktım. Ve kendimi şarkıların yumuşak yastığına bıraktım.

Çalan şarkı: "Kâtibim" şarkısıydı. Bu, şarkı listemde olmayan bir şarkıydı. Birkaç kez dinlemiştim ama dedemin müzik çalarında. Birkaç kere dinlememe rağmen sözler aklıma yerleşmişti ve söylendiği anda ağzım kendiliğinden tekrar etmeye başlıyordu. Kendimi durduramıyordum.

"Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur,
Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur."

"Kâtibimin setresi uzun, eteği çamur,
Kâtibimin setresi uzun, eteği çam-"

Tam devam edecekken durdum.

"Ahh?" Bu ses benden çıkmıştı. Kalbim sızlıyordu. O kadar acıyordu ki. Normal bir acı değildi bu. Ne yapacağımı bilmeyerek yutkunuyordum ama acısını engelleyecek bir şey bulamıyordum. Çevremdeki insanlara baktım. Hepsinin elinde ya telefon ya da kulaklıkları vardı.

Aynı benim olduğum gibi.

Ve hiç kimse bana yardım edecek gibi görünmüyordu. Dilenci değilim, insanların yardımına ihtiyacım yok aslında ama bari şu 20 kişinin içinden bir doktor çıkardı, değil mi? "Dizilerdeki, o erkek -doktor olan- artık neyse beni kurtarsın.

İlk defa bir duam 5 dk. içerisinde kabul edildi. Aslında isteğim bir erkek doktordu ama minibüs de olur.

Neyseki bir minibüs gelmiş ve oturan neneleri yerinden kaldırabilmişti. Yaşlılar diye ellerinden geldikçe kendilerini insanlara acındıra acındıra bütün bankı kaplamışlardı! Tamam, evet, yaşlısınız hatta en yaşlı sizsiniz. Normalde nene ve dedelere ayrı bir saygım olur ama bu neneler bir başka arkadaş.

Hızlıca banka oturdum. Hiç iyi hissetmiyordum. Hatta başım bile dönmeye başlamıştı. Neden bir anda böyle bir acı hissettim ki? Çok garipti. Kulaklığımı çıkardım ve aynı bir doktor gibi elimi kalbime koydum. "Neden bu kadar sızladın?" Kalbim 'Güm güm' atıyordu resmen. Öyle yüksek atıyordu ki vücudum olmasa şuan dünya turu yapıyor olurdu. Bir anda kulağıma kalabalık insanların konuşmaları dışında başka bir ses yankılandı ve herkes sustu.

Kafamı kaldırdığımda herkes birine bakıyordu.

"Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur,
Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur,"

Durağın arkasında, peçeteleri düzenleyen bir kadın, "Kâtibim" şarkısını söylüyordu.  Nefes kesici sesiyle, insanların ona bakıp iç çekmesini sağlayan kadının, umrunda değil gibiydi bu olanlar. Yanındaki bohçasıyla betona oturmuş ve arada bir, kafasını kaldırıp saat kulesine bakıyordu. Nasıl bir tesadüftü bu böyle? Aynı şarkı 2 dk. önce kulaklığımda çalıyordu!

"Kâtibimin setresi uzun, eteği çamur,
Kâtibimin setresi uzun, eteği çamur."

Kadına baktıkça kalbim dahada ağrıyor ve kafam bulanıyordu. Şaşırmama neden olan durumlardan bir tanesi de kadının bana çok benzemesiydi. Sanki benim bir tık daha yaşlı olduğum haliydi. Kızıl saçlarının yıpranmasından dolayı saç renginin adı geçmiyordu. Gözleri ise cıvıl cıvıl bir maviye boyanmıştı resmen.

"Katip uykudan uyanmış gözleri mahmur,
Katip uykudan uyanmış gözleri mahmur,"

Sesi bile benziyordu.

Hayır. Bu. Bir. Tesadüf. Olamaz.

"B-bu inanılmaz..." Etrafta onunla ilgili konuşan insanlar. Ne kadar ikiyüzlülerdi. Ses tonu olmasa bu kadına, öyle bakışlar atıp onu küçümseyeceklerdi ki...

Oturduğum yerden yavaşça ayağa kalktım ve kadını daha iyi görebilmek için kalabalığı yardım. Yürürken bile sol ayağım sağ ayağıma çarpıyordu. Düşecek gibi yürüdüğüm için insanlar refleksten dolayı geriye çekiliyorlardı. Ve sonunda kadına bakıyordum. Nedense bir istek, onun sesini duymak çok istiyordu.

"Kâtip benim ben kâtibin el ne karışır
Kâtibime setrede pantol ne güzel yaraşır,"

"Kâtip benim ben kâtibin el ne karışır,
Kâtibime kolalı da gömlek ne güzel yaraşır."

"Üsküdar'a gider iken bir mendil buldum..."

Kadın duraksadı. Kafasını peçetelerden kaldırdı. "Ahh..." Kalbim daha büyük bir acıyla sarsıldı. Ne oluyordu bana yahu! Otobüse bindiğim anda ilk durağım hastene olacak.  Yavaşça kafamı kaldırdığımda kadınla göz göze gelmiştik. Mavi gözlerimiz birbirini bulurken acı ile kıvrandım yerimde.

Bana dik dik bakıyordu. Ama o baktıkça kalbim daha fazla sızlıyordu! 'Bakma bana!' Demek ne çok isterdim. Ama yok, dilim tutulmuştu! Daha fazla dayanamıyordum. Çok acıyordu! "Ah!" Bir anda bütün yüzler bana döndü, insanların hepsi bana değişik ifadelerle bakıyorlardı. Galiba inlemelerim çok yanlış anlaşılıyordu... Of! Bu utanç verici!

Yanımda duran adam kolumu sıkıca tuttu. Beni kolundan tutup destekledi. Galiba bayılacağımı düşünüyordu. "İyi misin?" Hayır,değilim! Adam yavaşça beni yere oturttu. O kadının yanında oturuyordum ve bana baktığını hissediyordum!

Hızlıca o kadına döndüm.
Resmen beni inceliyordu ve bir anda gülümsedi. Gülümsemesi bile bana benziyordu! Acıma gülüyordu resmen. Sinirle kaşlarımı çattım. İçimden 'ANNEEE!' diye bağırıp 'Ben neyin içine düştüm?' Demek istiyordum. Bir anda ağzını açıp güzel sesiyle şarkıda olmayan bir söz söyledi.

"Üsküdar'a gider iken bir 'saat' buldum,"

Tamam... Bu kadın bir deli.

BİNBİR DİLEĞİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin