BÖLÜME BAŞLAMADAN ÖNCE LÜTFEN AÇIKLAMAYI OKUYUN!
Kurguda Eftelya (Gonca) yani Belgin Şimşektir. Kurguda bir Türk değil bir Rum dur. Alâeddin'i biliyorsunuz zaten. Yine bir Türk ve Türk askeri.
1919 dönemlerinde geçen olaylardır kurguda ki olaylar
Alâeddin mülazım'ı evvel (üsteğmen) kurguda eski dönem olan mulazım evvel değil de üsteğmen tabirini kullanacağım.
Not: Bir tarihçi veya tarih ile ilgili çok bilgiye sahip biri değilim. Zaman zaman kurguda mantığa uymayan şeyler olabilir.
Keyifli okumalar...
.
Ardı kesilmeden yağan yağmur altında yürüyüp durdu Eftelya. Adımlarını nereye attığını bilmeden ilerledi aşina olduğu sokaklarda. Islanan saçları yanağına yapışmış, uzun elbisesinin etekleri çoktan sırılsıklam olmuştu lakin hiç birini dert edecek gücü yoktu.
Adımlarını durdurmadı. Bir saat aralıksız yürüyordu belki ama durmaya da niyeti yoktu. Aşık olduğu adamın yanına gidip ona kavuşacakmışta hemen gitmesi gerekiyormuş gibi attı adımlarını.
Ağlamak istiyordu lakin göz yaşlarının akmaması için üstün bir çaba sarf edip duruyordu. O güçlü durmak için çabalamaktan da yorulmuştu artık. Oturup doyasıya ağlasa ne olurdu? Ağlamak güçsüzlük müydü? Acizlik miydi? Belki ağlamak ve üzülmek bir acizlik değildi fakat umrunda olunmadığı, hatta duygularının önemsenmendiği biri için üzülmek ağlamak acizlikti. Belkide dünyanın en aciz şeyiydi...
'Hayır'. Dedi adamın gitmeden önce yüreğine diktiği umut çiçekleri 'seni önemsiyor. Uğruna acı çektiğin adam seni önemsiyor... ' Çiçekler sahibinin her yokluğunda biraz daha büküyordu boynunu. Solmadan kavuşabilecekler miydi can sularına. Yoksa kuruyup gidecekler miydi?
Adımları deniz kenarında bir bankta son buldu. İki gün evvel son kez burda konuşmuşlardı sevdiği ile. Banka oturup denize çevirdi gözlerini. Dalga sesleri ayrı bir huzurlu hissettirirdi. Derin bir nefes çekti ciğerlerine lakin aldığı nefesler yetmez olurdu artık. Adam giderken tek gitmemişti. Giderken yanında aklını, yüreğini hatta benliğini alıp gitmişti. Ne haldeydi şimdi? İyi miydi? Aç mıydı? Yarası var mıydı?
Eli bugüne kadar aldığı en değerli hediyeye gitti kolyesine. Derin bir iç çekerek baktı parmakları arasında ki kolyeye. Bu kolyeyi hediye aldığı iki gün evvele gitti aklı. Nefes almayı unuttuğu ilk güne.
Alâeddin Ali'sinden den aldığı mektupta yazınlanları okuduğunda mutluluktam havalara uçar olmuştu kız. Utanmasa eteklerini tutup etrafında döner gülüp dururdu. Dayanamadı yaptıda. Kahkaha atarak döndü etrafında. Lakin kısa süre sonra kendi belli eden farkındalık düşünmesine sebebiyet vermişti. Alâeddin ona asla mektup yazmazdı. Yazmayı bırak doğru dürüst tek kelam etmezdi. Hatta konuşmak için çağırmazdı bile. Uzaktan severdi onu Eftelya. Hayatta olduğunu bilmek, iyi olduğunu görmek bile mutlu ederdi onu. Lakin yaklaşamamak, sarılamamak ayrı acı verirdi. Sevdiği ona yakın, bir o kadar da uzaktı. Elini uzatsa tutacak kadar yakın, kalp ile yaklaşsa yetişemeyeceği kadar uzak...
Aklındaki soru işaretleri arasında hazırlanmaya başlamıştı. En güzel elbisesini giyip, en hoş kokuyu sürmüştü boynuna ve bileklerine. Açık bıraktığı, beline uzanan saçlarını tarayıp önden bir kaç tutam alıp arkadan tokayla tutturdu. Son kez aynadan yansımasına baktığında memnuniyetle gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ ÇEMBERİ (ALGON)
Roman pour AdolescentsSevda dediğin kavuşunca mı anlam kazanırdı. Kavuşamayınca mı? Sevdayı sevda yapan kavuşmak kavuşmamak değildi... Sevda yüreğinde taşıdığın kadardı. Sadece sevdiğini gördüğünde adını zikreden yürekte değildi sevda. Sevda uyurken görmekti. O yokken v...