2

436 32 11
                                    

Aşina olduğu hastane koridorunda ilerledi eftelya. Dalgın yürüyüşleri hastane yatağınım baş kısmında oturmuş, eli çenesinde dışarıyı izleyen Belkıs'ı bulduğunda yönünü kadına çevirdi.

"Belkıs"

İki üç koca adımda, duyduğu sesle bakışlarını kendisine çevirip oturuşunu dikleştiren kızın yanında aldı soluğu.

Genç kadının onun dışında her yerde gezinen bakışları en sonunda yere sabitlendiğinde, kaşlarının çattı belli belirsiz.

"Belkıs? " dedi bir kez daha soru sorarcasına. "Neyin var? "

Kendisine yöneltilen soruya cevap vermedi kadın. Derin bir iç çekmekle yetindi. Yanına oturup ellerini tuttu eftelya.

'Bir şeyim yok Eftelya. Onu nereden çıkardın? " dedi başını kızdan yana çevirerek"uykusuzum sadece"

Derin bir iç çekti Eftelya. Böyle geçerdi Alâeddin in vazifeye gittiği zamanlar. Bilmediği, ama merak merak ettiği şeyler vardı Eftelya nın. Ablasının, kardeşi her vazifeye gittiği vakit bu derin hüzünü... Her kardeş, anne, baba, hatta... Hatta varsa bir sevdiği,sevildiği. Bir kor gibi düşerdi yüreklerine; oğullarının, kardeşlerinin, sevdiklerinin yanan ateşe gidişi. Kendi elleriyle yollarlardı şehadetin kollarına.

Son düşündükleriyle buruk bir gülümseme yer edindi dudaklarında. 'Sevdiği, sevildiği' hangisiydi peki. Bu kavramların hangisiydi adam için? Hoş. Bilirdi ya, aklına gelen bu soruların yüreğini acıtan cevaplarını. 'Sevdiği' kavramın sahibiydi Eftelya. Severdi o. Birtek seven taraftı...

Farkındaydı... Bu içe düşen kederin, hüzünün altında başka şeyler de vardı. Alâeddin diğer aile fertlerine nazaran daha çok düşkündü ablasına. Annesini ve babasını da çok severdi, lakin ablasına olan düşkünlüğü,üzerine titreyişi bir farklıydı. Bunu çok iyi görüyordu.

"Merak ettiğim şeyler var Belkıs" dedi tuttuğu elleri destek olurcasına sıkarak.

Cama sabitlediği, dolu gözlerini usulca kıza çevirdi genç kadın. Yavaşça salladı başını 'söyle' dercesine.

Kızın dolu gözlerini gördüğünde içinin burkulduğunu hissetti Eftelya. Oturduğu yerden biraz daha yakınlaştı Belkıs'a.

"İçini döktüğün an rahatlarsın Belkıs" tuttuğu eli bırakıp avcunu kadının yanağına yaslayıp şefkatle okşadı. Belli ki içinde tuttuğun bir derdin var. Kardeşin görevde, onuda merak ediyorsun, farkındayım. Lakin... Lakin seni üzen, içini yakan tek şey bu değil gibi hissediyorum. Neredeyse her gün, her saniye aklın bir yerlere gidiyor, yüzün düşüyor... Derin bir nefes aldı Belkıs. kızın yanağını okşayan ellerini avuçlarının arasına alıp sıkıca tuttu. Aklında ki, her gününü zehir eden kötü anılar yine yüreğinin tam ortasına oturmuş acı vermişti.

"Ben birini kaybettim Eftelya... Belki yıllar geçti ama acısı halâ dün gibi içimde" dolan gözlerini yumduğu an yanaklarından sicim sicim dökülen yaşları eliyle sildi hızlıca. Bir kaç kelimede olsa birine anlatmak rahatlatmıştı. Devam etmek istedi lakin boğazındaki yumru buna izin vermedi. Konuştuğu an yine sicim sicim düşecekti yaşları yanaklarından. Buruk bir gülümseme belirdi yüzünde... Eski anılara gitti aklı. Güzel anılarına... Sevdiğini göreve uğurlamaya gittiği zamanlar yine dayanamaz ağlardı. Fakat o inci tanelerinin yere düşmesine asla izin vermezdi genç adam. Öperdi sevdiğinin yanağından dökülen inci tanelerinden. Gücünün yettiğince izin vermezdi tek bir tane göz yaşının yanağından kayıp gitmesine. Yıllar önce... Farkında olmadan son kez öpmüştü sevdiği onun yüzünün her bir santiminden. Son kez sarılmışlardı... Son kez kokusunu içine çekmişti Belkıs. Sızlıyordu burnunun ucu, aşina olduğu kokuyu kaybettiğinden beri. Yıllardır dokunamadığı ten için cayır cayır yanıyordu elleri. Hissedemedği sevdiği için bir ölüydü bedeni.
Yüreğinin tam ortasına bir boşluk açılmıştı sanki. Zaman rüzgarını savurup boşluğa düşürmüştü. O boşluğun ayazında üşürdü genç kadın.

ATEŞ ÇEMBERİ (ALGON) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin