yirmi iki

48 9 0
                                    


Aksel'in söylediği sözle kalakalmıştım. Ondan ayrılmaya gidiyorum demişti, Elifay'dan ayrılacaktı...

Gözlerimi gözlerinden kaçıramıyordum, o da tepkimi ölçmek için dikkatle beni izliyordu. Ne söyleyeceğimi merak ediyordu.

Kendimi toparladığımda dudaklarımı araladım. "Neden böyle bir karara vardın?" diye sordum sertçe yutkunurken. Vereceği cevabı merakla bekledim. Bir süre daha yüzümü izleyip sıkıntılı bir sesle cevap verdi.

"Çok değişti Dolunay, son birkaç haftadır onu tanıyamıyorum bile." Ellerini saçlarından geçirdi. Sıkıntıdaydı biliyordum. Elifay'ı yarı yolda bırakmayı istemiyordu çünkü birisini yanlışlıkla bile üzse, üzdüğünün bin misli kadar kendi üzülürdü.

Güzel kalpli adamım benim...

"Söylediğim gibi başlarda bana çok yardımı oldu, sürekli onunlaydım, gözümü açtığımda bile yanımdaydı belki de onu üzmemek için birlikte olmaya başladım," Bakışları kısa bir an bana uğradıktan sonra yere indi ve ufak bir mırıltı bıraktı. "Seninle Elifay hakkında, bu şekilde konuşmam hoş değil."

Onu anlayarak kafamı salladım. Her ne kadar bir süre önce yüzükleri atmış olsalar bile Elifay sözlüsüydü ve bana gelip bunları açıklaması güzel bir durum değildi.

"Seni anlıyorum Aksel," diye mırıldandığımda kafasını kaldırdı, güzel gözlerini görünce yüzümdeki tebessümü saklamadan devam ettim. "Ne karar verirsen ver her zaman arkanda olacağım. Sadece üzülmeyeceğin bir karar vermeni istiyorum, hep mutlu ol Aksel."

Gözlerindeki şefkati gördüğüme yemin edebilirdim. O kadar güzel bakıyordu ki sadece bana böyle bakması için bile her şeyimi feda edebilirdim. Ama sadece bana baksın, birkaç saniye olsa bile...

Eli havalandı ve birkaç dakika önce olduğu gibi şakağımın üzerindeki saç tutamıma dokundu. Bana karşı gösterdiği naifliği için bile onu sevebilirdim. Aksel'i sevmek için çok neden vardı, saç tutamlarının uçları gözlerine geldiğinde kirpiklerini kırpıştırmasını bile seviyordum.

Daha nasıl anlatılırdı ki?

"Dolunay o kadar güzelsin ki," Aksel, böyle baktıkça, böyle davrandıkça, böyle sözler söyledikçe karşında beni diri diri yaktığını görmüyor musun? "Sana her baktığımda neden daha önce rastlamadığımı sorguluyorum."

Rastladık sevgilim ama bunu hatırlamıyorsun, hatırlaman için canımı bile feda edebilirim. Tek bir saniyemiz için her şeyi yaparım,

Fakat affet beni bu konuda çaresizim.

Gülümsedim ve dudaklarımı ısırdım. Bu ağlamamak içindi. O bana her baktığında bile, gözleri bir kere daha bana değdiği için ağlamak istiyordum. Bana bakması bile yeterdi, ben onsuz beş sene geçirmiştim. Tam beş sene nefessiz, karanlıkta yapayalnız bir hayat sürdürmeye çalışmıştım. Şimdi bana baktığı için şükrediyordum.

"Sen de çok güzel bir adamsın," Gülümsediğinde ben de gülümsedim. "Erkeklere öyle söylenilmez biliyorum ama güzel kelimesi bile seni tarif etmeye yetemediği için utanır."

Yüzüme derin derin baktı. Neler düşündüğünü bilmek istiyordum.

Parmaklarını yavaşça saç tutamlarımdan ayırdı ve bir adım geriledi. Sanırım artık ayrılma vaktimiz gelmişti.

"Benim gitmem gerekiyor," dedi bakışları etrafta gezerken. Kafamı yavaşça salladım. Onaylamaktan başka çarem var mıydı sanki? Gözlerini bana çevirdi. "Akşam bir planın var mı?"

"Ne?" diye bir tepki verdim aniden. Bunu beklemiyordum.

"Eğer akşam bir planın yoksa," derken gözleri etrafta geziniyordu. Utanmıştı. Bir süre sustuktan sonra hafifçe boğazını temizleyip devam etti. "Tabii sen de istersen beraber akşam yemeği yemek istiyorum."

Aksel sen delirdin mi? Senden gelen bir şeyi nasıl istemem?

"Gerçekten mi?" diye sordum kısık bir sesle. Kafasını salladı yavaşça, "Hı-hım!" Gözleri hala bana değmemişti. Yanaklarının kızardığını görebiliyordum, tabii kendi yanaklarımın kızardığını da biliyordum.

"Peki," dedim derin bir nefes verirken. Gözleri bana döndü. Bir insanın gözleri bile güzel güler miydi? Gülüyordu işte. "Seni akşam sekizde alırım o hâlde."

"Tamam öyle yapalım." dedim kafamı eğerken. Tekrar konuştu. "Peki, o zaman kendine iyi bak, yani akşama kadar."

Bakışlarım hâlâ yerdeyken gülümsedim. "Sen de."

Geriye doğru bir adım attı. "Görüşürüz." Kafamı kaldırıp güldüm. "Görüşürüz."

Bu tavırlarımız bana beş sene öncemizi hatırlattı. O zaman da her ayrılmamızda aramızda upuzun bir diyalog geçerdi, ikimizde utangaçtık, ayrılmak istemediğimizi söylemek yerine uzun uzun vedalaşırdık. Aksel o zamanlardaki gibi benden ayrılmak istemiyor muydu?

Beni bugün kaçıncı kez öldürdüğünü bilmeden gülümseyerek arkasını döndü ve ilerlemeye başladı. Parktan çıkana kadar onu izledim.

Akşam Aksel'le birlikte yemeğe çıkacaktık. Göz yaşlarım o kaybolur kaybolmaz akmaya başlarken binlerce kez Allah'a şükrettim.

Selma Teyze hep, bunca sene sabırla beklediğim için mükafatının da er geç olacağını söylerdi. Bundan sonra mükafatlandırılıyor muydum yoksa?

gökyüzündeki hatırlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin