otuz

71 13 4
                                    



Benden, son kez...

Hayatta her zaman bitişler ve başlangıçlar vardır. İkisi her ne kadar zıt gibi gözükse de, her bitişin sonunda yeni bir başlangıç saklıdır.

Aksel, yerde hareketsizce yatan Dolunay'a doğru koşarken tüm duygularını yitirmiş, hiçbir şey hissedememişti. Beyninden tek bir komut geçiyordu; Dolunay'ı kurtarmak.

Aksel, Dolunay'ı kurtaramadı.

Dolunay'ı hastaneye yetiştirmesi gerekiyordu. Sadece onu yetiştirecek ve istediği gibi hayatından çıkacaktı. Sadece onun iyi olmasını istiyordu.

Aksel, Dolunay'ı hastaneye kadar yetiştiremedi.

"Maalesef hastanın, hastaneye geldiğinde kalbi durmuştu, üzgünüm elimizden hiçbir şey gelmedi. Başınız sağolsun."

Doktorun üzgün bir sesle bu sözleri söyleyip gitmesinin ardından Aksel ayakta duramamış hastane koridoruna çökmüştü.

Ne yapacaktı? Ne hissedecekti? Kimi suçlayacaktı? Hiçbir şeyi bilmiyordu. Aklında binbir tane soru dönüyor fakat hiçbirine cevap bulamıyordu.

"Aksel!" Annesinin kendisine doğru koşuşunu gördüğünde irkilerek kendine geldi. Dolunay ölmüştü. Dolunay'ı kaybetmişti, hem de sonsuza dek..

"Dolunay," diye fısıldadığı anda ona sarılan annesini fark etti ve gözlerinden akan yaşları. "Anne öldü, Dolunay öldü..."

"Oğlum," Annesi elektrik çarpmış gibi kollarını ondan çekerek Aksel'in yanına düşerken titreyen dudaklarıyla tekrar fısıldadı. "N-ne diyorsun s-sen?"

Aksel kendinden geçmiş gibi sayıklıyordu. "Öldü anne, öldü, Dolunay öldü," Gözlerinden akan yaşlar dur durak bilmiyordu. Görünüşü bulanıklaştı gözlerini kapadı ama yine de sayıklamayı bir an bırakmadı. "Anne o öldü, b-ben ne yapmalıyım? An-ne bir şey söyle, benim n-ne yapmam gerekiyor? Onu bir daha gö-göremeyecek miyim?"

Annesi yanında hıçkırarak ağlarken oğlunu duymuyordu. Aksel duvardan destek alarak ayaklanmaya çalıştı, bir kaç kere sendelese de kalktı. Ne yapacağını bilemeyerek etrafa bakındı. Ona ulaşması gerekiyordu, ona kendisini duyurması gerekiyordu. Onunla eski anıları silerek, yeni anılar biriktirmek istediğini söylemesi gerekiyordu.

Onu sevdiğini söylemesi gerekiyordu.

Yanından geçen bir doktorun kollarını titreyen elleriyle tuttu. Elleri gibi sesi de titriyordu. "B-bana Dolunay'ı gösterin lütfen. Son kez görmek is-istiyorum. Ona söy-söylemem gereken şeyler var. Belki beni gö-görünce uyanır. O beni seviyor, beş yıl bekledi, beni sev-sevdi şimdi gidemez, benim üzülmemi is-istemez. Bir daha bakın, ö-ölemez o... O beni bırakmaz. Lütfen yal-yalvarıyorum." Sesi sona doğru hıçkırıklara karışırken kafasını aşağı doğru eğdi ve elleri doktorun kollarından düştü. "Benim üzülmemi istemez."

Doktorun başında bir şeyler söylediğini duyuyordu ama algılayamıyordu. Elini sertçe saçlarından geçirdi. Vücudunu bile hissetmiyordu. Tekrar annesine döndü, annesi aynı pozisyonda ağlamaya devam ediyordu. "An-anne bir şey söyle, lüt-lütfen yine akıl ver bana," Yüzünü kapatarak fısıldadı. "Benim aklım bana yetmiyor."

"Beyefendi lütfen kendinize gelin," Doktorun seslenmesiyle ellerini yüzünden çekerek onlara baktı ve bu sefer yavaşça tekrar ayaklanarak terk etti o hastaneyi.

Kendisini arabaya atarak şehir dışına sürdü, uçurumu olan ıssız bir yere. Ne kadar zaman geçti bilinmez ama sonunda vardı ve uçurumun kıyısına geldi.

Uçuruma yavaşça yaklaştı ve şehrin karanlıkta aydınlattığı ışıl ışıl kalabalığına baktı. Orada Dolunay da vardı. Onun cansız bedeni şu an orada yatıyordu.

gökyüzündeki hatırlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin