It's where I sit and talk really loud.
Usually I'm all by myself---
Gözlerin uzaklarda, çok uzak bir noktada kaybolması kötü bir şeye işaret midir? Dalıp gidilen ufuklar dertler kadar mı derindir her zaman yoksa aşk çukuruna da düşebilir mi? Ben, bizzat kendi tecrübelerimle biliyorum bu soruların cevabını. Aşk ve acıyı birbirinden ayıran o ince noktaları çok iyi biliyorum.
İlk soruyla başlayacak olursak hayır, gözler aşka da dalabilir kimi zaman. Kalp ritmini tutturduğu aşk ile dans ederken gözler bu gösterinin tek bir saniyesini bile kaçırmamak için dalıp gidebilir. Her aşık farklı yaşar aşkını ama gözler kalbin aynasıysa şayet, en çok da aşıklar hak eder kendini düşüncelere hapsetmeyi ve buna hayal denir.
Bir aşık hayal kurmayacaksa ne yapar ki aşkıyla? Acısını çekemeyecek kadar gerçekliğini kavrayamadıysa ne işe yarar aşk?
Aşkın bana yaptırdığı ilk şey hayal kurmaktı. Minho ile tanıştığımız günden beri sürekli onunla sonraki görüşmemizin nerede olacağını, neler konuşacağımızı, ne giyeceğimi hayal edip dururdum. Hayallerimi aşka bağlayan şey ise bunu bilinçsizce yapıyor olmamdı. Farkında bile değildim, sürekli onu düşündüğümü fark edemeyecek kadar dalıp gitmiştim.
Aşk bir aynadır. Sebebini sonra açıklayacağım ama bu sözümü unutmayın. Aşk, bir aynadır.
Tiyatro çıkışında ben ne kadar utancımı yenememiş olsam da Minho beni bir şekilde ikna edip yemek yemeye getirmişti. Henüz tanıştığımız ilk gün yediğimiz pizzadan sonra beni bir İtalyan restoranına getirmesine şaşırmıştım ancak bir noktada karşımdaki kişi Minho'ydu işte.
O, klasikleşmiş motorcu tipiydi ilk bakışta. Onlarca deri ceketi olan, siyahtan başka renk giymeyen, bakışları asla yumuşamayan, gerekmedikçe çok konuşmayan ve umursamaz o tip. Aslına bakarsanız hepsi doğru, sadece ilk bakışta. Çünkü Minho derin biri, onu tanıyıp basamakları birer birer aşağı indiğinizde fark ettiğiniz çok başka bir kişiliği var. Sanırım bana gerçek aşkı yaşatan da onun bu derinliğiydi.
Gerçek ve gizli Minho renkli saçlıydı mesela. Mor rengini çok sever, bakışlarını bana döndürdüğünde bir tutam aşkla karıştırır, çok iyi dinler ve fazla konuşmaz ama konu duygularına geldiğinde şaire dönüşürdü. Minho gerçekte buydu. İlk buluşmanızda gittiğiniz tiyatroda aşkını ilan edecek kadar ince ruhluydu. Motor kullanacağı zaman sevgilisi üşümesin diye yanında yedek ceket taşıyacak kadar düşünceliydi. Minho gerçekten çok başka biriydi. Tanrı'nın özenle yarattığı ve benim kolayca aşık olduğum kusursuz bir insandı.
Dediğim gibi, dışarıdan görüldüğü gibi olmamasıdır belki bu kadar aşık olduğum özelliği. Çünkü insanlara ne kadar soğuk davranırsa davransın beni asla üşütmez aksine kollarında ısıtırdı. Onun nazarında ayrıcalıklı olduğumu her hücremde hissettirir, ben kolay hüküm süreyim diye kalbinin ortasına bana taht kurardı. Benim dışımda herkesle arasına koyduğu mesafe kadar severdi beni ve tek olduğumu öyle güzel işlerdi ki kalbime, kalbim huzurla yaşardı aşkını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
treehouse | minsung
Fiksi Penggemarwhy can't everyone just go away? except you, you can stay. minsung!