İnsanlar artık evden çıkmayı gittikçe azalttığından dolayı sinema ve tiyatrolara olan ilgide kaybolmuştu. Ellerinin altında bulunan makineler sayesinde birkaç dokunuşla istediği filmi veya diziyi bulup izleyebiliyorlardı. Yazmaya başlamadan kısa bir süre önce sinemaya gittiğimde salonda ben hariç olsa olsa on kişi vardı. Birkaçı filmi yarısında terk edip gitmişti. Sonradan fark etmiştim ki filmin sonunu sadece ben izlemiştim. Geçenlerde okuduğum bir dergide sosyal medya ile alakalı bir bağımlılığı ele almışlardı. Başlığı
"Kaydırma bağımlılığı." idi. Oldukça ilgimi çektiğinden tamamını okumuştum. Çok güzel bir noktaya değinmişti ve aklıma anında sinemadaki insanlar gelmişti. Sosyal medyanın içinde bulunan kısa videoların insanlar üzerinde odaklanma güçlüğü yaşattığından aynı zamanda onların hoşuna gidecek videoların algoritma tarafından önlerine sunulduğunda telefonun başından kalkmanın daha da zor olduğundan bahsediyordu. Anlatıldığına göre algoritma: İnsanların en çok sevdiği ve beğendiği videoların benzerlerini insanların gözü önüne sonsuz bir akış halinde sunuyordu ve insanları bu dipsiz çukura bağımlı edip bu uygulamaları daha çok kullanmalarını sağlıyordu.
Algoritmadan pek anlamadığımdan konu üzerine yorumum olmamasına karşın doğru olabileceğini düşünüyordum fakat yeterince algoritma hakkında araştırma yapmadığımdan bu konuda herhangi bir fikir belirtmem uygunsuz olurdu. Bir deneme yazısında bu kaydırma teknolojisi hakkında yazılanlar da bir hayli ilgimi çekmişti, onları da buraya eklemek istiyordum. Bahsettiğine göre bu algoritma ve uygulamalar insanların düşünmemesini sağlıyordu,
başkaları onlar yerine yorum yaptığından veya bir konu üzerine fikir belirttiklerinden dolayı insanlar araştırıp kendi fikirlerini düşünmeye üşendiklerinden aynı yorumu kopyalayıp herhangi bir şey düşünüp araştırmadan zihinlerine kazıyorlardı.Böylece düşünmeyen, fikirsiz, cahil bir toplumun yetişmesini sağlıyorlardı. Tabii bu konuda genelleme yapmak yanlış olurdu çünkü hâlâ araştırıp kendi fikirlerini düşünerek bulup bu düşünceleri dile getiren insanlar vardı.
Tiyatro ve sinemalara gidilmemesinin en kötü yanlarından biri ise sosyal hayatın daha da azalması idi. Filmden veya oyundan sonra konu hakkında tartışabileceğiniz neredeyse hiç kimse kalmamıştı. Kimsenin izlemeye gelmemesinden dolayı oyuncuların ve yazarların motivasyonları fazlasıyla düşebiliyordu. Mesleğinden sıkılanların da olma olasılığı artıyordu. Aynı zamanda insanlar film ve tiyatronun önemli bir kültür unsuru olduğunu unutmuşlardı. Evinizde tek başınıza depresyona girip yorganınızın içinde sabahtan akşama kadar film veya dizi izlemek nasıl bu kadar eğlenceli olabilirdi ki? İnsanlar git gide gerçek hayattan daha da nefret ediyorlardı. Özellikle tiyatroların verdiği o eğlence çok çabuk unutulmuştu. Tekrar hatırlanmasını ve tekrardan tiyatro ve sinemaların daha çok izleyiciler ile buluşmasını umarak konuyu burada sonlandırmıştım.
Not defterime yazdığım maddeler bitmişti. Fakat eksiklerim olduğunu düşünüyordum. Uzun bir süre sadece yeni maddeler için düşünmüş olsam da güzel bir fikir bulamamıştım. Acele etmek gibi bir zorunluluğum olmadığından düşünmeyi bırakmıştım ve masamın başından kalkmış yatağıma geçip derin sessizliğin verdiği huzur ile uyuya kalmıştım. Sabah erkenden heyecanla yatağımdan kalkmıştım, dergiye geç kalmak istemiyordum. Sıcak bir duş aldıktan sonra mutfakta kalan son yemekleri yemiştim. Dönüşte markete gidip yiyecek bir şeyler almam gerekiyordu. Unutmamak için küçük bir kağıda not almıştım. Tekrardan kahverengi pantolonumu giymiş kağıdı ise sol cebime sıkıştırmıştım. Dolaptan, aldığımdan beri giymeye fırsat bulamadığım siyah gömleği alıp giymiştim.
Yazdıklarımı ufak bir dosya içinde yanıma aldıktan sonra evden çıkmıştım. Adres dosyada bulunan kağıdın içinde yazıyor olsa da yolu tam anlamıyla bilmiyordum. Adresi incelediğim sırada Kemal Bey ile karşılaşmıştık, dergiye gittiğimi anlamıştı ve yolu bulamayacağımı çok iyi biliyordu. Onunla beraber çalıştığı bakkala kadar gittikten sonra patronundan beni bırakmak için izin istemişti.
Küçük bir motoru olduğunu o an öğrenmiştim. İzin aldıktan sonra yanıma gelip motor ile gitmeyi teklif ettiğinde çok sevinmiştim. Motorları küçüklüğümden beri çok severdim. Yola çıktıktan kısa bir süre sonra varmıştık. Beni karşıda ki kahvede bekleyeceğini söyledikten sonra şans dileyip yanımdan ayrılmıştı. İçeriye girmeden önce binayı uzun uzun incelemiştim: üç katlı kırmızı ve balkonlarında bir sürü çiçek olan bir bina idi. Çiçekler oldukça hoşuma gitmişti. Bir an kendi evime de çiçek almayı düşünmüştüm. Daha sonra bu düşünceleri bir kenara bırakıp derin bir nefes aldıktan sonra içeri girmiştim.
Girişte bulunan görevli beni en üst kata yönlendirmişti. Ağır ağır merdivenleri çıktıktan sonra tekrardan bir görevli ile karşılaşmıştım,kim olduğumu sormadan direkt içeri buyur etmişti. Çekingen bir tavırla içeri girdiğim sırada sol taraftaki odadan bir ses yükselmişti:
"Çekinmenize gerek yok Selim Bey,buyurun."
Odadan içeri girdiğimde karşısında bulunan sandalyeyi göstererek "Buyurun,hoş geldiniz." demişti. İçeri girdiğim sırada hâlâ üzerimdeki çekingenlik devam ediyordu."Bir şey içer miydiniz?"
"Varsa bir sütlü kahve alırım efendim."
"Hay hay!"
Kapının önüne gidip birisini çağırdıktan sonra bir çay ve bir sütlü kahve rica etmişti. Geri döndüğünde kısık bir sesle teşekkür etmiştim. İçeceklerimiz gelene kadar yazdığım metinleri elimden alıp tekrardan göz gezdirmişti."İçecekleriniz geldi."
"Teşekkür ederiz Suna Hanım."
Çayından bir yudum aldıktan sonra bir süre beni izleyip yazdıklarım hakkında tekrardan yorum yapmaya ve uyarılarda bulunmaya başlamıştı. Ben ise bir yandan kahvemi içiyor diğer yandan da tüm dikkatimle onu dinliyordum.
"Tekrar etmemde fayda var Selim Bey: Evinizde de söylediğim gibi yazdıklarınız çok güzel fakat her ne kadar güzel olsa da çok sevileceğini ve okunacağını sanmıyorum. Yarısına bile gelebileceklerinden şüpheliyim."
"Ben de tekrar edeyim o halde: Okunması için elimden ne gelirse yapacağım, gerekirse çıkıp sahilde ben satacağım ve gerekirse tek kuruş kazanmayacağım. Eğer sizde kabul ederseniz parça parça yayınlamaya başlayalım. Eğer daha sonra fikriniz değişir ise yayınlamayı bırakabilirsiniz."
"Peki o halde,anlaştık."Dergi basıldığı an ilk bana getireceğini ve beraber inceleyeceğimizi söylemişti. Sahilde satıp satmayacağım her ne kadar kesin olmasa da bu fikri hayata geçirmeyi fazlasıya istiyordum. Ben kahvemi içmeye devam ederken Yahya Bey önüne boş bir kağıt alıp hızlıca bir şeyler yazdıktan sonra kağıdı çekmeceye kaldırmıştı.
Yazdıklarımın kopyasını aldıktan sonra benden aldığı yazıları dosya ile beraber bana geri vermişti. Orijinal halinin bende kalmasını istediğini ve çektiği fotokopilerin ona yeterli olacağını söylemişti. Yapabileceğim daha fazla bir şey kalmadığından toparlanıp gitmek üzere ayağa kalkmıştım. Son bir kez tokalaştıktan sonra yakın zamanda görüşmek üzere vedalaşmıştık. Hızlı hızlı merdivenlerden inip dışarı çıktığım sırada Kemal Efendi motorun başında beni bekliyordu. Kahve sohbetini sevmediğinden bir çay içtikten sonra çıkıp motorun başında beni beklemişti.
"Nasıl geçti ağabey?"
"Yayınlamayı kabul ettiler, hatta ilk ben okuyacağım."
"Çok sevindim ağabey. Artık gitsek iyi olur, patron merak etmiştir."
Tekrardan yola çıkmıştık. Her ne kadar işine geç kalmış olsa da motor yolculuğunu sevdiğimden benim için yolu uzatmıştı. Sokaklarda biraz dolaştıktan sonra dükkanın önüne varmıştık. İner inmez vedalaşıp işinin başına geçmişti. Eve dönmeden önce yakınlarda ki markete uğrayıp yiyecek bir şeyler almış, eve döndükten sonra ise üzerimi değiştirip masamın başına tekrar oturup yeni konu için düşünmeye başlamıştım.*******
ALTINCI BÖLÜM YAYINDA!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sosyal Çürüme
Short StoryÖyle bir zamana geldik ki insanlar artık bırakın kitabı,kağıdı,kalemi insanların bile yüzüne bakmaz oldu. Teknoloji ilerleme gösterdikçe durum daha da vahim hale geliyor. İnsanlık şekil değiştirmekle birlikte kendi doğasını terk ediyor. Selim ise in...