Bir süre ne yazacağımı düşünmüşt,nereden başlayacağımı bilememiştim. O sırada metroya bindiğimde ki o iğrenç manzara gelmişti gözümün önüne. Aklımdakileri kağıda geçirmeye başlamadan önce önüme bir not defteri alıp ele alacağım konuları not almıştım:
Yazılacak konular:
1- Metroda herkesin telefonlarına gömülmüş olması.
2- Sosyalleşmenin yüz yüze olması yerine sosyal medya kullanılması.
3- Teknoloji yüzünden zamanla kendini eve kapatan insanlar.
4- Sinema ve tiyatroya eskisi gibi gidilmemesi.
Başlangıç için bu dört madde yeterliydi. Aynı zamanda benim için en önemli maddeler sayılabilirdi. Kalanını akışa bırakarak yazmak istiyordum. Her ne kadar yazma sürecinde dışarı çıkıp gözlem yapmam gerekiyor olsa da aklımdakiler yazılana kadar evde kalacaktım. Ayrıca aldığım kitapların ve dergilerin ve bakkal çırağının getireceği gazetelerin yeterli olacağını düşünüyordum. Konuları belirleme işi kısmen bittikten sonra bu konular hakkında düşüncelerimi net bir şekilde belirlemem gerekiyordu. Başlığı "Sosyal Çürüme." olarak belirleyip sayfanın ortasına yazdıktan sonra ilk madde hakkında düşünmeye başlamıştım:
Metrolar artık eski havasını vermemeye başlamıştı. İnsanları biraz bile olsa incelediğinizde fark ediyorsunuz ki artık eskisi gibi mutlu değillerdi. Toplumsal mutluluk ve huzurun az olduğu gibi bu durum bireye ve bireyin iç dünyasına yansımış durumdaydı,herkesin içi umutsuzluk ve gelecek kaygısı ile doluydu. Telefondan kafalarını kaldırmayıp bu dünyadan kaçmaya çalışanlar,iş ve para için gecesini gündüz edenler,kitaba para vermemek için telefondan okuyanlar ve daha bir çoğu sabah iş saatlerinde toplu taşımalarda toplanmış bazıları ise kendi araçlarında yalnızlığına farkında olmadan gömülmüş,akışa yarı bilinçli veya bilinçsiz devam ediyorlardı. Maalesef ki herkes bu duruma öyle bir alışmıştı ki yadırgamıyorlardı bile. Kendilerini bile görmez olmuşlardı.
Bu durum beni fazlasıyla endişelendiriyor ve üzüyordu. Tüm insanlık bu teknolojinin daha da ilerleyebileceğini söylediğinde aklıma şuan ki durumumuz canlanmıştı ve "Acaba ileride nasıl olacağız?" sorusu belirmişti. Bu metinleri yazarken kendimi şuan ki toplumun ve sistemin fazlalığı gibi hissetmeye başlamıştım. Yanlışlıkla bu dünyaya gelmiştim ve yanlış zamanda gelmiştim. Ben bu çağın bireyi olamazdım. Bu dünyaya çok geç gelmiş bulunmaktaydım,ne şimdiki ne de gelecek çağın insanı değildim. Belki de Tanrı beni bu düzeni yıkmam için göndermişti. Emin değildim. Evet Tanrıya inanıyordum,belki de inancım olmasa yaşayamazdım.
Bu konudan da emin değildim. Herkes ne zaman yaşamak için dinlerin şart olduğunu öne sürse insanlığın ne kadar aciz olduğu düşüncesi zihnimin bir köşesinde beliriveriyordu. Kendimi bu konular hakkında yeterince bilgili olarak görmediğim için çok fazla yorum yapmak istemiyordum. Bilgime güvenemiyordum ve kendimi her zaman yetersiz görüyordum. Aslında hiçbir şey bilmiyormuşum gibi düşünüyordum ve bilmemekten,bilgisizlikten korkuyordum. İnsanların bilgisizliğimle alay etmesi hiç hoşuma gitmiyordu. Belki de onlar bilmiyordu. Sadece bildiklerini sanıyor olabilirlerdi. Emin olamıyordum. Büyük bir ikilem arasında kalmıştım. Konudan iyice saptığımı fark etmiştim ve ikinci madde için düşünmeye başlamıştım:
Aslına bakılırsa ikinci madde biraz kafamı karıştırmıştı. Tabii ki insanlar hâlâ dışarıda buluşup beraber vakit geçiriyorlar fakat daha önce bahsettiğim gibi bu buluşmada bile elinden telefonu ayıramayanların sayısı oldukça fazlaydı. Aynı zamanda evden çıkmaktan bile aciz olanlar,sosyal medyadan konuşmayı tercih ediyorlardı. Bir haberde okuduğuma göre günde çok fazla ekrana bakmak insanın zamanla depresyona girmesini sağlıyordu,aynı haberde insanların yorgun hissetmesinin sebebini de eylemsizliğe bağlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sosyal Çürüme
Storie breviÖyle bir zamana geldik ki insanlar artık bırakın kitabı,kağıdı,kalemi insanların bile yüzüne bakmaz oldu. Teknoloji ilerleme gösterdikçe durum daha da vahim hale geliyor. İnsanlık şekil değiştirmekle birlikte kendi doğasını terk ediyor. Selim ise in...