18 - are you bored yet?

2.5K 481 100
                                    

Gözlerimi açıp kapattım. Gerginlikten, heyecandan ne yapacağımı bilemez haldeydim, üstelik giydiğim kıyafetler hoşuma gitmemişti ve Jungkook on dakika içinde aşağıda olacağını söyleyen bir mesaj atmıştı. "Güzelsin işte," dedi Jimin. "Daha neyi zorluyorsun ki?"

"Saçlarım turuncu. Üstelik, kıyafetlerimi beğenmedim. Rahat değiller, benlik hiç değiller ve içinde iyi hissetmiyorum." Yakamı çekiştirdim kaşlarım çatılıyken. Jimin ve Yoongi bir nebze de olsa sakin davranmış, isteklerimi göz önünde bulundurmuşlardı ama Hoseok ve sevgilisi Ryuzaka kesinlikle değiştirmeme izin vermemişlerdi üstümü. Bir yandan hak veriyordum, çünkü kendi istediklerimi giymiş olsaydım ince bir kazak ve mavi kotla gidecektim ki Jungkook'un böyle gelmeyeceğine adım gibi emindim.

"Gelmiş midir?" dedi Ryu. Başımı salladım hayır anlamında. Geldiğinde aramasını söylemiştim, hazırlıksız yakalanmak istemiyordum. Ayrıca kendimi hazırlamak için de en az üç dakikaya ihtiyacı vardı. Bu gecenin görevleri basitti, yemek yiyip şarkı söylemek gibi şeyler vardı ama heyecandan hangi birini doğru düzgün yapacağımı bilmiyordum. Telefonumun ışığı yanıp sönmeye başladı, ekranda "Jungkook" ismi çıktığında çantamı aldığım gibi baktım arkadaşlarıma. "Gidiyorum ben, görüşürüz!" diye bağırıp anında kapıya koştum. Tamam, biraz sakinleşmem gerektiğinin farkındaydım ama elimde değildi.

Koşar adım merdivenleri indim, küçük bir düşme tehlikesinden sonra apartmanın kapısını açtım, ve işte, karşımdaydı. Oradaydı.

Sevimli gülümsemesi, siyah ceketi, başını yana yatırıp, şefkatle bakan gözleriyle, Jungkook her zaman hatırladığım gibiydi. Güvenli.

"Çok yakışmış üstündekiler, ve Taehyung, sen far mı sürdün?" diyerek parmağını uzattı gözüme doğru. Refleksle kapattım tek gözümü, gülümsedim. "Hoseok'un sevgilisi ısrar etti, yakışmamış mı?"

"Hayır hayır, tam tersi, hoşuma gitti. Çok güzelsin, endişelenme." duraksadı, az önce uzattığı parmağını saçımın tek tutamına doladı. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi ama belli etmemek için nefesimi tuttum, çünkü en ufak hareketimde benden uzaklaşırmış gibi hissediyordum. "Hadi gidelim," dedi. "Arabayla gitmek istersen gidebiliriz, ama çok yakınmış buraya. Yürüyebiliriz de." Başımı salladım, yürüyelim der gibi.

On beş dakika sonra, karaoke bar tarzı bir yerin önüne geldik. Burada yaşamama rağmen nasıl bu yeri bilmediğimi sorguladım ama, daha yeni açıldığı dekorasyonlardan ve kalabalık oluşundan belliydi. İçerisi, sahnenin etrafında sıraya girmiş insanlarla, ellerinde kırmızı tabaklarla patates kızartması yiyen gençlerle doluydu. Ortam oldukça sıcak duruyordu ama bu kadar kabalık oluşu beni germişti. Yine de, Jungkook'u takip ettim.

"Burayı rezerve ettim, kalabalık olduğunu tahmin etmiştim. Çok popüler şu sıralar zaten anlamışsındır," Başımı salladım o deri koltuğa kendini bırakırken. Koltuğa patpatladı iki kere, gel yanıma otur der gibi. Çantamı masaya bırakıp yanına oturdum, çaktırmadan ona bakmak istemiştim ama aptallığım yüzünden, bir anda döndüm ve bunu fark etti, ve hiç beklemediğim bir tepkiyle karşılaştım.

Gülüşünü tutmak için dudaklarını bastırdı önce, ama sonrasında, o kadar büyük bir kahkaha attı ki yan masadaki çift dönüp bize baktı ve onlar da güldü, Jungkook hâlâ kendini durdurmaya uğraşmadan gülerken, ben utandım, kızardım, ve kaşlarımı çattım istemsizce. "Of,"

"Oflama, çok tatlısın ona gülüyorum Taehyung," diyerek, yanımıza yaklaşan garsona baktı. "Patates mi yiyoruz?" diye sordu gülmeye devam ederken. "Evet, çok güzel duruyor." dedim, ama o kadar çok gülüyordu ki çatık kaşlarım normal haline dönmüş, üstüne gülümsemeye başlamıştım. Jungkook siparişlerimizi garsona söyledikten sonra, bacaklarını bana döndürdü ve kolunu masaya yasladı.

so far awayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin