İkinci bölümden merhaba umarım eğlenirsiniz🐣🤍
"Mine kapıları yüzümüze mi kapatmaya başladın hayırdır?" Hayır yiğidim hayır. Kapıda Yavuz abi vardı. Hayatımın aşkı, tek yolum, sağım, solum, çıkmazım... Şaşkınlığı bir kenara bıraktım. Sanki hiç görmemişim gibi baktım adama. "Pardon Yavuz abi fark etmedim seni." Başını salladı ve o da mutfağa geçti.
Yavuz abiyi görmeyi beklemiyordum açıkçası. İl dışına çıktığını söylemişti Gülsüm teyze. Gülsüm teyze de annesi yani yalan söylemiş olamaz. Demek ki iptal falan oldu. Ne işi olduğunu bilmiyordum. Sormak için de sebebim yoktu. Kim olarak soracaktım ki?
Ben de mutfağa geçtiğimde Yavuz abi annem ve babamla sarılıyordu. Bir gün ben de sana böyle sarılıcam görürsün odun bey. "Kızım bir su getir abinlere." Abim ve Yavuz abiye su getirip sofraya oturdum. Yemekler yeniyordu ama benim gözüm sadece Yavuz abideydi. Çok yakışıklıydı çok. İçim gidiyor bu herife. O tam karşımda otururken yemek falan umrumda olmuyordu. Birden kafasını kaldırdı ve benim de ona baktığımı gördü. Bir şey dicem sandı sanırım. Ne oldu manasında gözünü kırptı. ALLAH'IM O NASIL GÖZ KIRPMAK YARABBİM. Gözlerine bakınca kalbimin içinde kocaman bir aşiret düğünü varmış gibi oluyor. Abartma Mine! Adamı gözlerinle yedin çek gözlerini. Amann, iç sescim niye öyle diyorsun. Tabiki cevap yok kendisi mantıklı soru sorunca gidiyor. O zaman hep burdayım. Mantıklı konuştuğun bir an bile yok çünkü. Tamam iç ses sensin. Bana yaptığı göz kırpmayla ne kadar hayallere dalsam da kafamı başka tarafa çevirdim.
"Oğlum yesene. Noldu hasta mısın?" Ne hasta mı olmuş benim yavuklum? "Yok hasta değilim Zeynep teyze. Pek iştahım yok. Yoksa senin mükemmel yemeklerini yemez miyim ben?" Bak bak bak hareketlere bak. Yalaka kocam benim. Ailemle arasını iyi tutsun daha beni istemeye gelecekler. "Bak kuzum bu mevsim tehlikeli güzel giyinin." Sonda babama bakarak konuşmuştu. Babam homurdandı ama tabiki bir şey demedi. Çünkü anneme cevap vermeyeceğini verirse de suçlu çıkacağını biliyordu. Babam pek kendine bakmaz önemsemezdi. Annem çok şikayetçi bu konuda ama bir şey yapamıyor. "Bir şey olmaz anne ona ya. Aslanlar gibi kendisi." Göz devirdim. Ve sanırım yakalandım... Yavuz abi direk gözlerime bakıyordu. Kaşları da sanki suç işlemişim gibi çatıktı. Minik bir gülümseme yolladım ama sanırım işlemedi adama. Hala aynı şekilde bakıyordu. Ufak bir tırsmış olabilirim. "İşler nasıl Yavuz?" Babamın sorusuyla Yavuz abi sonunda beni göz hapsinden çıkardı. "İyi Cemal amca. Hastalar geliyor ordan oraya koşturuyoruz." Vay be pek inandırıcı gelmedi. En son sanırım kendisini takip ederken kendimi bir bar sokağında bulmuştum. O bir diş hekimi olabilir ama normal bir diş hekimi değil. "Ay kıyamam oğluma ben çok mu yoruluyorsun yavrum?" Ana yüreği işte. Darısı kaynanamın yani Gülsüm teyzemin başına. "Biraz yorucu Zeynep teyzem. Çok hasta var, yoğunluk çok maalesef." At yalanı seveyim inananı. Abimle kısa bir süre göz göze geldi Yavuz abi. Ben anlamasam da onlar o iki saniyede bir sürü şey konuştular. Bir gün ben de anlayacağım ama hadi hayırlısı.
Bu yemek böyle devam etti. Annemin her saniye Yavuz abiye sanki eli kolu yokmuş gibi ağzına yemek tıkaması, abimle Yavuz abinin didişmesi, babamın hepsini dinleyip bazı konularda yorum yapması dışında sıra dışı bir olay olmadan yemek bitti. Ben de arada bir laflara katılsam da Yavuz abi varken odaklanmak zor geliyordu.
Yemekten sonra çayları getirmek için mutfağa gittim. Çayları tepsiye dizerken arkamdan biri geldi. Yavuz abi gelmişti ve ben yokmuşum gibi suyunu alıp içti. Sonra da yine aynı sessizlikte gitti. Bu neydi şimdi. Ne yapıyor bu adam fotosentez mi yedi yirmi dört su içiyor. Hani bir de ben burdayım insan bir der yardıma ihtiyacın var mı Mine? Yok dur dur Mine olmaz Mine'm ya da güzelim veya yavrum hiç yoksa karıcımm diyebilirdi. Ama işte odun ruhu bunlara engel.