Ders zilinin çalmasıyla sınıfa girdim hızla. Kapının kenarına çekilip eski sırama doğru bakındım, Chan tek başına oturuyor ve telefon bakıyordu; Minho ve Changbin ise her zamanki gibi gülüşüyordu. Onların yanına gitmek gram istemiyordum. Bu yüzden de onlardan en uzaktaki sıraya oturdum.
Yeji'nin yanına.
Şaşkınlıkla bana döndüğünde izin isteme gereği duymuştum.
"Bugün burada otursam olur mu?"
"Sıkıntı değil, oturabilirsin." dedi gülümseyerek, ardından önüne dönüp önündeki deftere bir şeyler yazmaya devam etti.
Çantamdam defterimi çıkartıp önüme koydum, kalemliğimi de çıkarttığım sırada gözüm eski sırama takıldı. Chan beni sorgularcasına bakıyordu, kaş göz hareketleriyle neden oraya oturduğumu soruyordu.
Omzumu silkerek yanıtladım onu. Chan'ın arkasındaki Changbin benimle hiç ilgilenmiyorken Minho dudaklarını büzmüş bana bakıyordu.
İster istemez abarttığımı düşündürtmüştü bu ama bunu bana uzun zamandır yapıyorlardı ve canıma da tak etmişti. Özür dilemedikleri veya hatalarını anlamadıkları sürece böyle de devam edecektim.
Neredeyse 40 dakika sonra ders bitmiş, teneffüste sınıfta yalnız başıma oturuyordum. Felix bu sabah bana mesaj yazmamıştı. Akşam uçak saatini yazdığı andan itibaren haber dahi alamamıştım. Bundan bir saat önce uçaktan inmiş olması gerekirdi.
Telefonumu çıkarıp kontrol ettim, hâlâ yazmamıştı. Son aktifliği ise on dört saat önceydi. Uçaktan şimdiye kadar inmiş olması gerekirdi. Hatta eve bile varmış olmalıydı.
Belki de haber veremeden direkt eve geçmiştir, diye geçirdim içinden. Şarjı bile bitmiş olabilirdi. Aslında her şey olabilirdi ama ne olduğunu sormuyordum işte. Mesaj atabilirdim ama biraz çekiniyordum. Bu yüzden telefonu geri çantama koyup ayağa kalktım.
Ayağa kalktığım gibi Yeji de kafasını kaldırdı defterinden. "Kantine mi gidiyorsun?" diye sordu, ona döndüm cevaplamak için:
"Evet, neden?"
"O zaman birlikte gidelim," Yeji sıranın altından cüzdanını aldı ve ayağa kalktı:
"Tek gitmek istemiyorum."
Ardından birlikte sınıftan çıktık. Yeji kapıdan çıktığımız gibi koluma girmişti. Şaşkınca Yeji'ye baktığımda Yeji hiç bana bakmadan sanki hissetmiş gibi yanıtlarcasına konuşmuştu:
"Mingyu'nun arkadaşı Joshua son zamanlarda çok rahatsız etmeye başladı beni. Yalnız gidesim de yok haliyle."
Endişeli bir ifadeyle bana döndü: "Yani... Biraz böyle dursak sorun olur mu? Şey, biliyorsun zaten, Mingyu ve çevresi pistir."
Biliyordum, hem de çok iyi biliyordum. Geçen sene bana yaptığı zorbalıktan sonra okulun arkasında ağzına sıçmıştım ki sadece bu da değildi, Minho'ya karşı da aynı şeyi yapmıştı ama ben Minho'dan önce davranmıştım. Sonra da geri kalanı Beomgyu halletmişti.
"Hayır, sorun olmaz."
Yeji minnettar bir şekilde gülümsedi bana. Ardından çevresine bakınarak kantine doğru yürümeye başladık. Zaten kantinde de onlarla karşılaşmıştık.
Kantinin en sonundaki masada oturuyorlardı. Mingyu, Joshua, Jeonghan, Woozi ve Seungkwan. Her zamanki klasik beşli.
Yeji'yi onların göremeyeceği tarafa alıp kantine gittik. Yeji oradaki ablaya bir şeyler söylerken ben hâlâ Felix'in derdindeydim. Bir umut, kantindedir belki diye ona bakıyordum ama yoktu. Arkadaşlarını tanımıyor olsam da stalkladığım kadarıyla onlara da bakındım ama onlar da yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mistake || HyunLix
أدب الهواة[lee felix & hwang hyunjin, skz] Hwang Hyunjin, otobüsün ani fren yapmasıyla beğendiği çocuğun kucağına düşer. -HyunLix -MinSung -ChanMin [semelix, ukehyun & slowburn] 2023 © aceline